- 856 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
MELODİLER KIYISI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsanlar ne güzel şeylere inanmış eskiden. Devrimin sonsuzluğuna, güzel ve güneşli günlerin geleceğine ve geldiğinde bir daha asla gitmeyeceğine... Bunun için ölümüne mücadele vermişler ve mücadele veren herkesin onurlu bir hikâyesi vardır. Şöyle bir paragraf geçiyor Gorki’nin Ana adlı kitabında:
"Biliyorum," dedi. "İnsanların birbirlerine hayranlıkla bakacakları günler gelecek, herkes birbirine bir yıldız gibi görünecek! İnsanlar dünya üzerinde özgürlükle kutsanmış bir halde dolaşacak, yürekler kinden, nefretten, kıskançlıktan arınacak. İşte o zaman, artık yaşam iğrenç bir şey olmayacak! Özgürlükle yücelen insanlar her şeye erişebilir hale gelecek! İşte o zaman özgür insanlar adalet içinde, güzel şeyler için yaşayacak, dünyayı çok daha iyi kavrayacak ve gönülden sevecek, işte bu insanlar gerçekten iyi insanlar olacak! O zaman yüreklerinde bütün bir dünyayı barındırabilecek kişiler, en derinlerden sevmesini bilenler, en özgür olanlar insanların en iyisi sayılacak... Çünkü güzel ancak onlarda barınabilir! O zaman yaşam da, bu yaşamı yaşayanlar da yücelecek..."
Bunun bir ütopya olmadığı; düşlerin ışıklı bir yol oluşturduğu, insanların birbirlerine yıldız gibi göründükleri ve kalplere güneşlerin doğduğu inanılmış o günler kısa da olsa yaşandı kadersiz dünyanın birkaç noktasında. “Her şeye değerdi o günler” dediler düşünce yoldaşları. Ama fazla geldi insanlara bu. Sonra savaşlar, Nobel ödüllü kinler, iyi beslenmiş nefretler, karar verilmiş katliamlar ve sevgisizliğin metal yürekli duygusuz komutanları hâkim oldu dünyaya yeniden. Yeniden.
İnsanlığın karnına öyle bir his krampı girdi ki kötülük bunu fırsat bilip hızla ilerliyor. Elden hiçbir şey gelmiyor kötülüğün ilerleyişine, kötülük herkesten erken uyanıyor, insanın gerçekte sahip olduğu tek şey olan hayal gücünün önünü kesip ona kimlik soruyor. Verilen cevap ise “hiç kimseyim!” oluyor. Biz bu çağın hiç kimseleriyiz.
Biz bu çağın hiç kimseleriyiz. “Biz” intihar kavramının en sevdiği oyuncağı olarak kalabalığın içinde silahını şakağına dayadığı halde kimsenin umursamadığı; kendini tekrarlayan, bilinci boşalan o adamdır.
İnsanın bu dünyaya fırlatılıp atıldığını düşünür Sartre. İnsan atılmıştır koşullar cehennemine. Oraya bırakılmıştır tek başına, okunmamış kitap ölüleri gibi… Öncesinde masumdur ancak bu fırlatılıştan sonra artık bütün sorumluluk insana aittir. İnsan, anlamı yaratmak zorundadır. Varoluşun onurlu sularında yüzerek karşı kıyıya, yaşam denen o melodiler kıyısına yüzmek zorundadır hayatı duymak için. Bunu yapamazsa derin sularda aniden ortaya çıkan anlamsızlığın yosunlu kayalarına çarparak parçalanır. Ki anlamsızlık varoluşunu devre dışı bırakmış insanın sırtında taşıdığı içi kaktüs dolu bir çuvaldır; kımıldadıkça derisine batıp duran.
Biraz daha ileri gidiyor Sartre:
“(İnsan) giderek nedensiz, sorunsuz, anlamsız bir varlık haline geliyor. Geçmişsiz, desteksiz, yapayalnız bir varlık.” (…) “Tarih denen arabaya hayvanca koşulmuş, savaşı ve ölümü bekleyen bir varlık.”
Çünkü düş kurmayı ve o düşlere gerçek yolculuklar çizmeyi unutturdular. Kapitalizmin en büyük başarısı budur işte. “Unutturuş” yeniçağın inmeyen bayrağıdır. O bayrağı elinde tutan ve taşıyan şey kaostur. Kaos, köleliği kanıksamış toplumların büyülü yastığıdır. İyi uyutur. Yarım kalmış sözler, kapanmamış kapılar, gidilmemiş yollar, yenilginin romantizmi; o şiir senin bu şiir benim dolaşıp durur. Unutturuş ve kaos, edebiyatı da rehin alır. İçinde direniş ve başkaldırı olmayan hüzünler hediye eder kaleme. Öyleyse coğrafya; kederdir.
Yine de herkesin küçük bir bahçesi -çoğu zaman kendisinin bile fark etmediği- vardır zihnin sonsuz vadisinde ve içinde özgür cümleler kurmak için yetiştirdiği çiçekleri… Ama o bahçenin üstü sessizlik brandasıyla örtülmüştür. Fidanlar hareketsizdir. Kımıltısızdır düşler tarlası “anlam” uykuda olduğu için… Sonra bir gün kasabaya bir yabancı gelir ve şu kocaman bağırmayı bırakır mağlupların duvarına:
“Dilim parçalandı sessizlerin gürültüsünden,
İşte bu yüzden göğsüm eli mızraklı zalimlerin idman alanı
Sadece bir ses değildir duvardaki sözcüklerden yükselen
Hatırlayış ırmağıdır bellekten kalbe kalpten belleğe ulaşan ”
Kılık değiştirerek insanların arasına karışan “Unutturuş” başını kaldırıp dikkat kesilir bu sakıncalı sözlere. Bu sıra dışı durumu koşarak sahiplerine ihbar eder. Sahipleri görevini iyi yaptığı için onu ödüllendirir ve kasabaya gelen yabancıyı susturmak için tedbirler alır. Kaosa yeni tuzak tasarıları enjekte edilir. Korku salınır. Yalanlar söylenir. Kanun hükmünde yalannameler havada uçuşur. Böylece düşüş mekanizması çalışır halde tutulur her zaman.
Yabancının heybesinde taşıdığı umutları köleliği kabullenmiş toplumlara ulaştırmasını engellemek için her yola başvurur kaosun patronu. Sevimli ve buyurgan tuzaklar koyar önüne. İşe yaramazsa bu kez zor kullanır. Adamlarını gönderip ters kelepçeyle yere yatırır yabancının hayallerini. Bütün koltukları resmi ihanetçilerin kaptığı böyle zamanlarda Yabancı artık teröristtir. Çünkü o diktatörlere başkaldırışın uzmanıdır.
Yabancı her türlü yıldırmaya, baskıya ve kötülüğe rağmen hâlâ gülümsüyorsa telaşa kapılır kaosun patronu. Eski ve her zaman işe yaramış olan bir yönteme başvurur yeniden. Kürsüden kutsal kitabı havaya kaldırıp “kardeşlerim, kardeşlerim, bunlar vatan hainidir, bunlar din ve millet düşmanıdır” der ve kiralık alkış makinaları devreye girer. Büyük çoğunluk ekrana kilitlenir. Durdurulamayan sahte duygusallık, sahte millilik duygusu ve linç kültürü insan yığınından taşıp aşağıya dökülür. Aşağıya dökülen şey kanalizasyona akan paslı kelimelerdir. Pas; kalabalık bir cadde ismidir artık.
Yabancı hâlâ gülümsemektedir. Dudağının kenarında devrimin sonsuzluğuna olan inanç hep oradadır çünkü. Yabancı, güçlülerce iliştirilmemiş saf bilgiyi temsil eder. Yabancı; bir yabancı değil çok yakından tanıdığımızdır aslında dikkatli bakıldığında. O büyülü kitaplarda ismi geçen soru taşıyıcısıdır bir çağdan başka bir çağa... Akşam olur ve günbatımı sarhoşluğunda günün en pahalı sorusunu masaya bırakır Yabancı: Yüz yirmi sekiz milyar dolar nerede?
İnsan renginde bir taşın altına saklanmış olan “Unutturuş” ortaya çıkar ve dikkat kesilir yine. Bu kez sahiplerine haber vermek için koşmaz. Olduğu yerde kalır. Kafası karışmıştır. O da merak etmektedir bu sorunun cevabını.
YORUMLAR
"İnsanlar birbirlerine hayranlıkla bakacakları günler"i umarım duvardan bozma sığınaklarında saklamıyorlardır can... şu içinde bulunduğumuz zamanda birbirlerinin yüzlerine bakacak yüzlerini bulmalarını temenni ediyorum...
şu dışarda camları döven yağmur gibi içimde örselenen şeyler var...bir de yakalandığım gribin ağrıları...
gerçekleri gün yüzüne çıkartan sesine selam olsun can...
çokça sevgiyle...
Dramatik Buluntular
Sevgimle kal... Yürek insanı...
Gule
içindeki umut sönmesin...sevgiyle kal...
Her şeye değer bir yazıdır benim için..Aldım ve saygıyla kalbime yerleştirdim...
Esenlikler..
Dramatik Buluntular
Sevgiyle ve devrimle kalın.