- 391 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞÜNCEMİN EKSENİNDE
Cananım, kadim dostum bugün neler yazayım diye düşünürken, düşüncemin ekseni- her zaman olduğu gibi- pusula misali- yine sana kaydı. Bilmeni isterim. Zihnimi o kadar meşgul ediyorsun ki anlatılması çok güç ve zor bir durum yaşıyorum.
Her yeni güne başlayışımdaki ilk nefes, ilk düşünce, ilk kelime, ilk cümle olup çıkıyorsun karşıma. Günler, aylar, yıllar geçiyor; sürekli seni tekrar ediyor, seni okuyup yazıyorum ezberlenemeyecek kadar güzel, etkileyici bir şiir gibi. Hani çok sevdiğin bir şiiri okurken -ona okumak demek ne kadar doğruysa- şiiri yaşarsın, büyülenirsin ya. İşte o şiiri ezberlemek zordur. O şiirde ezber ötesi bir şey vardır. Ezberlenmek için yazılmamıştır. Anlarsın yaşanmak için yazıldığını. Seni yaşıyorum her saniyenin sonsuz derinliklerinde. –takıntı olarak mı değerlendiriyorsun?- takdiri sana bırakıyorum. Ne yapabilirim içinden öyle geçiyorsa öyle değerlendir. Kırılmam inan.
Gözlerimi kaçırmama fırsat vermeden ok gibi fırlattığın bakışlar, arkasından soluksuz kurduğun dobra dobra, sade, anlam kargaşasına meydan vermeyen cümlelerinden kaçmanın mümkün olmadığını öğrettin, kırmadan dökmeden. Yoksa bana mı öyle geliyor?
Bilmiyorum kurduğun her cümlenin özgünlüğünün farkında mısın? “Özgün olsun” diye çaba sarf ettiğini sanmıyorum. Kim bilir belki de doğallığın özgünlüğündür. Yapaylığı sevmediğini her tavrınla belli etmekten kaçınmazsın. Bu nedenle yapay davranışlar, duruluğunda kaybolmaya, yok olmaya mahkûmdur.
Konuşurken veya konuşulanı dinlerken ister istemez karşındaki insana saygı duyma ihtiyacı hissettirirsin. Karşındaki insana verdiğin değeri veya değersizliği konuşmadan hissettirebilirsin. Çok bildiğini gerektiği zaman, gösterme yolunu seçersin. Çok bildiğini göstermek gibi bir çaban da yok zaten. Çok düşünürsün enine boyuna, az söylersin söylemesine de en dokunaklı yerinden söylersin. Her an sana ihtiyaç duyarım. Ancak öyle zamanlar olur ki ihtiyaç duyma durumu tutkuya dönüşür.
Güven veren dik duruşunu seviyorum. Sıkıntılı zamanlarımda güller açtıran/açan gülüşünü seviyorum. Yanlışlarımın anında yüzüme söylenmesini, ileri görüşlülüğünü olabilecekleri anda yakalamanı seviyorum.
Aşka yüklediğin anlamı, aşkın gerçekçi yanını ve ebediliğine verdiğin değeri, aşkı; aşkın içinde tanımlamanı, kendi gerçeğinden kopmadan özümsemeni, hissetmeni, hissettirmeni seviyorum. Adının geçtiği cümleyi, teninin değdiği nesneyi, ayağının değdiği yolun tozunu toprağını seviyorum. “sen” in içine koyduğum ne kadar güzellik var bir bilebilsen. Ama istersen bilme. Gerçek olan odur ki o her zaman var olacak.
Yorgunum. Daha doğrusu son zamanlarda kendimi böyle hissediyorum. Kesin olarak bildiğim; bu fiziksel bir yorgunluk olmadığı. Bilirsin çoğu hisler tanımsızdır. Sadece hissedilir. Tanım, ad koymak, yorum yapmak cesaret ister. Doğrudur da. Tam tanımlayabileceksen tanımlama yolunu seçersin. Yok, öyle değilse hislere dokunmayacaksın. Hislerin de bir özgünlüğü olsun değil mi? İtina göstermek gerekir. Çalakalem yazacak kadar değersizleştirmemek lazımdır. Tabi ki kelimeler, cümleler özenle seçilmelidir. Çünkü onu gerçek değeriyle ölçebilecek bir değer birimi mevcut değildir.
Güller, güzellikler ve senin gibi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.