- 433 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dededen Toruna Güzel Hava
Dededen Toruna Güzel Hava
Toprakla, doğayla, suyla birlikte hava da toplumların ve kültürlerin şekillenmesinde önemli bir etkendir. Tabiatla iç içe yaşamış, yaşama bu şekilde tutunan atalarımız, çiftçilik, hayvancılık, avcılık yaparak bu ünsiyeti hep diri tutmuşlardır. Anadolu’nun dört bir yanında, kepçelerini tabiat kazanına daldırıp, havanın refikliğiyle bu işleri yürütmüşlerdir. Havanın süreğen ve pinhan yanları, atalarımızın gözlemci taraflarıyla faş olmuş ve bu konuda tecrübe biriktirmelerine vesile olmuştur. Bu durum değimlerimizde, atasözlerimizde, genel anlamda kültürümüzde çokça yer bulmuştur. Mevsim hesaplarına "baba hesabı" denerek mevsimleri, ayları, geceyi gündüzü nakış nakış nasihatlerine nakşetmişlerdir. Bu tür anlatılar, ebeveynlerden çocuklara, devamında torunlara aktarılmıştır.
Kültürümüzde hava şartları daha çok nasihat nüveleriyle beraber anılmıştır. Havanın ahvali, benzetmelere de, kıyaslamalara da çokça konu olmuştur. Mesela “dağı taşı yel bozar, kardaşlığı el bozar” denmiştir. Burada el’in gücünü, rüzgârın etkili gücüne benzetilerek bir nevi uyarıda bulunulmuştur. “Geçip giden bir rüzgâr gibidir söz” ifadesinde de “söz” kelimesinin ne anlama geldiği bir benzetmeyle dillendirilmiştir. “Güneş çarığı, çarık ayağı sıkar” ifadesinde güneşin etkili sıcaklığı kullanılarak, etkileşimin farklı sonuçları doğurabileceği vurgulanmıştır. “Gökyüzü kara bakıra dönmek” sözünde de geceye vurgu yapan güzel bir betimlemedir. “Toprağı taşlayan sağanak” benzetmesi ne kadar gerçekçi ve doğaldır. "Bulutun ağması" sözüyle, yağmurun yağması ne güzel anlatılmıştır. Gri paltosunu giyinmiş kışı da, beyazlar giyinmiş baharı da betimleyen bizleriz. "Yağmur, toprağın çatlayan dudaklarından öper" gibi şiirsel benzetmeleri, tanımlamaları artırabiliriz de.
"Var günün yoku, yok günün hazinesidir" diyen atalarımız tedbiri bu gibi ifadelerle her dem öncelemişlerdir. Bilindiği üzere kışın soğuğu, toplumun genelini özelliklede fakirleri, köyde, kırda yaşayanları daha çok etkilemektedir. Kış soğuğuna karşı tedbirlerin öncelenmesi bu noktada gerekli bir öngörüdür. Bu şekilde hastalıkların önlenmesi, önlenemezse bile azaltılması arzulanır. "Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz" sözüyle görünürden daha farklı ifadeler barındıran bir atasözüdür. Bu niyetlerle, insanlığa bir şekilde de olsa fayda sağlamaya çalışmışlardır. Bu gününüze kadar gelen başka bir söz dizimi şöyle; "kış havasına bakıp yola çıkma, yaz havasına bakıp yolundan kalma" veya "baktın kar havası, eve gel kör olası" denir ve yine bir uyarı mahiyetindedir. Daha çok Gaziantep’te söylenegelen bir sözde; "kışın, iğne deliği kadar yerden, deve kadar soğuk çıkar" denerek soğuğun ne kadar etkili olduğu bu ifadeler ile dile getirilmiştir. "Kışın taşa oturma, yazın yaşa oturma" denir mesela. Sağlığı önemseyen, nasihat dolu, anlamlı sözlerdendir bunlar.
Kış ve soğuğu ele alan başka sözlere de değinmeden geçemeyeceğim.
"Yazın düşer, kışın pişer"
"Yazın gölgelenme kışın dilenme"
"Yazın hankıldayan, kışın kankıldar" (Isparta)
"Yaz yorgunluğu kış rahatlığı içindir"
"Ağustosta yatanı zemheride böğelek tutmuş"
"Kış yağmayalı, dul karılar mal sahibi oldu"
Kış ve soğuk hep olumsuzlukları, zorlukları çağrıştırmaz elbette. Her mevsim kendi içinde değerlidir. "Kar çiftçinin yorganıdır" tanımlaması ne kadar anlamlı ve ne güzel değil mi? Çiftçilerimiz "şubatın arpası, martın sıpası" demezler mi? "Aylar kendi aralarında yaptıkları toplantılara, yel ve sel ayı olan şubat (gücük) ayını, "gücük, ortalığa sıçıp batırıyor" diye çağırmazlarmış. Çorum ilimizde yaz gelmeye başladığında "tarhanaya kuzu bacağını soktu", kış gelmeye başlayınca "tarhanadan kuzu bacağını çıkardı" denmektedir. Ne kadar ince manalı bir anlatım değil mi?
Toplumumuzda özellikle kış hazırlığı her zaman önemli olmuştur. Mevsimlere göre ihtiyaçlar belirlenir ve giderilme telaşına düşülür. "Kışın urgan al, yazın yorgan al" diyen büyüklerimizin sözü günümüzde de güncelliğini muhafaza ediyor. Silifke’de mesela "kışın yaba al, yazın soba al" denir. Bu sözler bölgelere göre değişiklikler gösterse de özünde aynı şeyi anlatmaktadır. Kış ve yaz kıyaslaması kültürümüzde hep yapılmıştır. Suşehri’nde "kışın yorgansız, yazın ayransız olmaz" denir. Niğde’de "yazın, dağlarda misafir alır" denerek, yazın kolaycılık, kışın zorluk vurgusu akıllıca ve bir o kadar da manalı bir şekilde yapılmıştır.
Atasözlerimizde, deyimlerimizde mevsim geçişlerine vurgular çokça yapılmaktadır. "Martın yazını yaz belleme, damın sazını saz belleme" gibi. Nisan ayının ilk beş günü olarak bildiğimiz abrili şöyle anlatmışlardır büyüklerimiz; "korkma martın kışından, kork abrulun beşinden, öküzü ayırır eşinden" sözüyle uyarılarını yapmışlardır. Ayrıca gündüz ve gece de anlatımlarda bolca yer almaktadır. "Allah, yazın gündüzü uzun yaratmış ki kullarımın işi bitsin diye, kışın geceyi uzun yaratmış ki kışlık yiyecekleri yetsin diye" Ders niteliğinde çerçevelik sözler bunlar.
Asırlar, yıllar boyu yaşamın içindeyken izleyen, gözlemleyen atalarımız yabana atılmayacak sözleriyle günümüzde de güncelliğini yitirmeyerek değerlerini kanıtlamışlardır. "Baktın martın dokuzu, sal çayıra koca öküzü", "İncir yaprağı devetabanı kadar olmayınca yaz gelmez" cümlelerindeki doğruluğa, doğallığa, güzelliğe bakar mısınız? "Hıdrellez yaz kapısı, yedi gün eser tipisi", "İkindi güneşinin feri olmaz”, "Nisan yağmuru ambara yağar", "Rüzgârın ardı yağış, şakanın ardı dövüş", "Mart değneğini at, nerede yatarsan yat" gibi daha niceleri…
Kış kadar olmasa da yaz üzerine de söylenmiş sözler vardır elbet. "Yazlık buğday ek de evladına söyleme", "Yaz yağmuru, atın yelesini keser" denir mesela. Havanın, ani değişen durumunu birçok şekliyle dillendirmişlerdir. "Ilıya ılıya yaz gelir, soğuğa soğuğa kış gelir" denir. Her mevsim her ay bu güzel sözlerden nasiplenmiştir. "Bahar gelmeyince bülbül ötmez" denir. "Bahar güneşi gelinime, güz güneşi kızıma" sözündeki taraflığa ise ne demeli? Başka bir sözde "başkalarının rüzgârıyla yelkenine yön verme" derken insanın kendi çabalarının önemine işaret etmektedir. "Yaz işi, kış düşü boldur" sözü ile yaşanılan, yaşanılacak olan bir durum tespiti vardır. Yapılacak birçok şey, yaz ile kış kelimelerine sığdırılmıştır adeta.
Hülasa; havanın sıcaklığı-soğukluğu, mevsimler, aylar, cemreler, bulut, rüzgâr gibi havayla alakalı birçok olgu bu güzelim sözlerle vücut bulmuştur. Havanın özelliklerini, karakterini tahlil ederek, yüzyıllar içerisinde şekillenmiş sözler bunlar. Tecrübeler bütünüdür adeta. Geçmişten günümüze gelen bu miras söylemlerden, nasiplenmek gerekir diye düşünüyorum. Birçok bilginin değerinin yanı sıra yüzümüzü gülümsetmesi bakımından ayrı bir yeri vardır. Her şeyin fiyatını bildiğimiz günümüz yaşantısında, düne dair ne varsa birçok güçlüğe direnmektedir. Bu tecrübelerin, bu yalın ve doğal anlatımların çağlar boyu varlığını sürdürmesi temennisiyle…
İlkay Coşkun
Şehir Defteri Dergisi
Sayı 5, Bahar 2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.