- 505 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
AĞIN'A YOLCULUK
...1991 yılı olmalıydı Ağın’a beş yıl aradan sonra yine gelmek nasip olmuştu ,geldiğimde fakülte bitmiş on altı yıllık öğretmenim , bir masal ülkesi gibi gelirdi Ağın’a her gelişim , burada olmak ,Ankara veya İstanbul’dan gelen bizler için , gerek o çocuk ve sonrası gençlik yıllarımız , gerekse yetişkinlik yıllarımız da üç yılda beş yılda bir gelişlerimiz , tabi her gelişimde ben ilk günlerde bocalardım , metropol bir kentten hiç alışık ve alışkanlıklarımızın olamadığı bir ortama gelmek doğal olarak bizleri etkilerdi , bu her seferinde bende gerçekleşen bir durumdur bu coğrafyanın bu toprakların yabancısı olmadığım halde, mesela o çocuk yıllarımda elektrik yoktu ne vardı ? çıra , gaz lambası veya lüküs dediğimiz aydınlatma araçları olurdu , gece gündüz elektiriğe teknik araç gereçlere sosyal kolaylıklara alışmış birileri olarak karanlık kolay alışılan bir şey değildi , ancak çocukluğumuzdan beri antrenmanlı oluşumuz bir iki günde bu sıkıntıyı atmamızı kolaylaştırmıştır her zaman , köye(vahşen’e) geçmeden önce Ağın’da Aliuşağın’da kalırdık , kah ev içinde , kah damda otururduk, akşam yemeği boyunca gecenin sivrisinekleri ve çimil dediğimiz cirmi küçük ama yaptıkları ısırma sokma sortileri devasa boyutta olurdu , özellikle sanki şehirden yeni gelmiş bizlere dadanırlardı , o ilk günler ne zor geçerdi , hiç alışamayacak ve kısa zamanda döneceğimizi düşünürdüm ,ve ertesi gün ve günler bana sevimli şirin gelirdi bu yeni yerimiz, havasından suyundan bereketli meyve sebzelerinden her taraf çeşme her taraf su oluşundan , bağ bahçe bostanlık her zaman elimizin altında ve ücretsiz kolay temin ettiğimiz güzelliklerdi , ve o hiç eskimeyen eski yıllarda Ağın’ın dar sokaklarında , taşla çevrili bağ bahçelerin olduğu yollarda gezinmek çok farklı gelirdi , ve kerpiçle inşa edilen evlerin halleri , veya yarı yıkılmış sahipleri olmayan terk edilen evlerin hüzünlü kalışları , kah bir derenin içinden geçişlerimiz, kah dere tepe dolaşmalarımız ve özellikle bağlara bahçelere gidişlerimizde rastladığımız her şey şehirden çok farklıydı , sokakların içinde dolaşırken okuduğumuz ve dinlediğimiz masalların kahramanları karşımıza çıkacak gibi gelirdi , ürktüğümüz ve güven duyacağımız kahraman yüzlere rastlayabileceğimi bile hayal etmişimdir çoğu kez , Ağın’da zamanımın büyük bölümü Ali Uşağı olarak bilinen yerde geçerdi ve orada rastladığım çeşmenin bendeki ilk etkisi : yılların dut ağaçları ve bir kaç çınar kafa kafaya vermiş , bir su kaynağının başını tutmuşlar, çok iyi yaman muhafızlar gibi yıllarca burayı olduğu gibi korumasını bilmişler , hayran duyulacak bir cesaret yiğitlik.. , harika bir tablo , gizemli bir gölgelik ve az sonra bir çok fısıltının ve kalabalığın doluşacağı hissi veren tuhaf bir serinlik zaman ötesi bir kuytuluk , masalda geçtiği gibi ağaçların sıklığı ve iriliği ve görkemli perdelemesi sayesinde buraya ulaşmak mümkün olmayacağı hissini veren bir gizemlilik , ya da sonuçta burayı keşfedenlerce geri dönmek istemeyecekleri bir noktaydı .., evet işte böyle , Ağın’da böyle mekanlar vardı ve her birinin de bir hikayesi , keşke o yıllarda yaşlı , gün görmüş insanlarımızla merak ettiklerimizi , bir çok konuları anlatmalarını isteseydik , ne izler , ne hikayeler ve ne hatıralar günümüze taşınmış olacaktı diyorum ..
11.04.2021
mustafa kaya