- 352 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANILARIN İÇİNDEN 15
ANILARIN İÇİNDEN - 15
Artık okullu olmuştum. Çayırlarda oradan oraya koşturan minik kuzular gibiydim. Arkadaşlarımın ardı sıra dolaşıp duruyor, oyunlar oynayıp günün tadını çıkarıyordum. Yalnız burada dersler ilkokuldaki gibi değildi. İlkokulda bir öğretmenimiz tüm derslere girerdi. Sadece beşinci sınıfta müzik dersimize farklı bir öğretmen gelmişti ama burada her derse farklı bir öğretmen giriyordu. İngilizce diye bir ders vardı ki çok korkuyordum. Ben Türkçenin imla kurallarını bile zar zor başarırken bir de bu ders çıkmıştı karşıma. Kesinlikle başaramayacaktım. Bana Türkçe dersinden beş tane bilinmeyen kelime sorsanız ancak bir tanesini belki söyleyebilirdim. Biliyorum eksiktim. Ee daha Türkçe dersini doğru dürüst tam anlamıyla başaramazken İngilizce dersinde ne yapardım ben? Matematik ve Fen en çok sevdiğim derslerdi. Derslerde pek zorlanmadım ama evde zorlanıyordum. Bana yardım edecek kimse yoktu ki ben gayret edip üstesinden gelebilmeliydim.
Derste öğretmenlerimi can kulağı ile dinliyordum, başarmaya çalışıyordum. Beden eğitimi derslerinde oyunlar oynuyorduk. Arkadaşlarım şen şakrak cıvıl cıvıldı. Ben okulda kendimi unutuyordum. Mutluydum!
Ortaokul birinci sınıfta, Türkçe dersi öğretmenimizin ismi Abdi MİÇİLLİ idi. Oldukça yaşlı,biraz topluca birisiydi. Gözünde gözlüğünün camlarından biri kırık olarak sınıfımıza girdiğinde, gülmemek için kendimi zor tutmuştuk.Derse girmeden gözlüğünü koridorda düşürmüş. ’’Tek göz de görür çocuklar ’’deyip kendisi de bizimle birlikte gülmüştü. İlk tanışma dersimizde herkesi tek tek masaya çağırıyor yüksek sesle kendimizi tanıtmamızı istiyordu. Masasına yanaşan her arkadaşımız kendini tanıtırken omzumuza vuruyordu. Ben kendimi tanıtınca
“Sen yüz binliğin kızısın. Baban benim arkadaşım ” dedi.
Babama çıkan büyük ikramiyeden dolayı Kilis’te yüz binlik olarak tanınıyordu.
Neredeyse hepimizin ailesini tanıyordu. Benden sonra Şenay gitti öğretmenimizin yanına. Babasının isminin Abidin TÜRKAY olduğunu, trafik kazasında öldüğünü söyledi. Ardından Nermin ÖZAYTAÇ arkadaşımız gitti öğretmenin yanına. O da babasının isminin Mustafa ÖZAYTAÇ olduğunu trafik kazasında öldüğünü söyler söylemez, öğretmenimiz:
- Görüyor musunuz çocuklar, filmler hiç yalan değil, aynı trafik kazasında can veren iki insanın çocuklarını kader aynı sıraya oturttu, dedi.
Sınıf olarak hepimiz o anda çok hüzünlenmiştik. Nermin ve Şenay o günden sonra benim en sevdiğim arkadaşlarım olmuşlardı. Onların da farklı bir yaraları vardı içlerinde. Bir tarafları yıkıktı. Babasızlık çok kötü bir şeydi. Allah kimseye yaşatıp tattırmasın.
O gün ders çıkışı ben hemen öğretmenimizin yanına gittim:
- Öğretmenim gözlüğünüzü bana verin, yarın size yaptırıp derse getiririm, dedim. Hiç itiraz etmedi.Nasılsa babam arkadaşı imiş. Babam da seslenmezdi biliyorum.
Aldım gözlüğü yol üzerinde gözlükçüye bıraktım. Sabah alabileceğimi söyledi. Ne kadar olduğunu öğrendim. Babamdan pek para istemezdim ama bu kez isteyecektim.Çünkü öğretmenimizin gözlüğü okulda düşüp kırılmıştı. Olayı babama anlattım. Sanki gözlüğünün camı kırık olursa bize ders anlatamaz diye düşünüyordum. Babam kaşının birini kaldırarak bana baktı. Kızar mı diye düşünürken, "tamam yarın birlikte gider alırız götürürsün öğretmenine" dedi . O an babamın gözlerinde bir ışıltı gördüm. Memnuniyet vardı o gözlerde.
Ertesi gün okula giderken gözlüğü aldık. Ben okula geçtim. Sınıfın kapısında öğretmenimi bekledim ve O’na verdim, teşekkür etti gülümsedi. Derse girdik yoklama yapıldı.
Geç gelen arkadaşlara Abdi öğretmenimiz:
- Ayakkabımı silin gelin bakalım! derdi. Gülerdik. Çok farklı uygulamaları vardı. Aslında kültür abidesi idi. Bilgi yüklüydü. Dersi anlatma biçimi çok farklıydı. Dikkatimizi derse çekmek için sınıfı gülmekten kırıp geçiriyordu. Önce birine takılıyor sonra konuyla ilgili vermek istediği mesajı vurguluyordu. Sınıfımızda, çok tatlı güleç yüzlü esmer bir arkadaşımız vardı. İsmi Zulal idi. O gün o da derse geç kalmıştı.Teneffüste oyuna dalmış kan ter içinde sınıfa girmişti. Öğretmen Zulali görür görmez:
- Ooooo gel bakalım lokis (önceden kullanılan gaz lambalarına denirdi) gibi parlamışsın," der demez Zülal mosmor oldu. Hepimiz sanki çok ayıp bir şey yapmışız gibi utanırdık. O günden sonra kimse bu tarz şeylere maruz kalmamak için derse geç kalmadı. Teneffüs zili biter bitmez herkes koşarak derse giriyordu. Çok güzel şiirler okurdu derste. Hayranlıkla dinlerdim. Vurgulamaları ile bizleri âdeta büyülerdi.
Ertesi günlerde Türkçe dersinden bizi sınav yapmıştı Abdi Miçilli öğretmenimiz. Sınavda Filiz isminde bir arkadaşımız, başkasının kâğıdına bakmaya çalışırken öğretmenimiz hemen onu gördü ve:
- Kııeez bizim ahırdaki eşşek kimi gözünü sündürme öyle, demişti.
Aslında gerçekten de başkasının kâğıdına bakmaya gerek yoktu. Çünkü öğretmenimiz kitaptan hangi sayfalardan sınav yapacağını söylüyordu ki. Üç sayfa var ya da yoktu. Çoğu arkadaş o sayfaları yırtıp masasına yapıştırıyordu. Çünkü öğretmenimiz hiç masasından kalkmazdı. Hatta bazen özellikle uyuklar numarası yapardı. Kopya çekmek çok kolaydı onun dersinde. Aslında o bize şunu söylemeye çalışıyordu "Hayatta her şeyi kolay yoldan elde edebilirsiniz. Bakın ben buna göz yumuyorum ama bu bilgileri zihninize yerleştirirseniz hayatta o zaman başarılı olursunuz. Anlayanlara tabii demek isterdi.
Abdi öğretmenimiz müthiş Atatürk sevdalısı idi. On Kasım Atatürk’ü anma törenlerini konferans salonumuzda yapardık hep. Saygı duruşlarında öğretmenimiz Atatürk büstüne bakarak:
“Kaaalllkkk Atam!” diye bağırırdı.
Biz önce bir afallardık gülmemek için dudaklarımızı ısırırdık. Ama yine de bazı arkadaşlarımız kıkırdardı.
Her törende Abdi öğretmenimiz İstiklal Marşını yüksek sesle okurdu.
Ama “Korkmaaa” diye öyle bir başlardı ki okumaya hepimiz irkilirdik.
Bir dönem dersimize girmişti öğretmenimiz. Derste her zaman bir sözünü söyler dururdu "Beni unutmayın. Ölüm var heyhat" derdi. O zaman anlayamazdık. Bu sözün anlamını. Sonra bir gün rahatsızlandı ve okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Bir daha dersimize gelememişti.
Kızı Filiz ilkokulda da sınıf arkadaşımdı. Öğretmenimizin rahatsız olduğunu duyunca okul çıkışı Filiz ile birlikte yanına gidip geçmiş olsun öğretmenim dedim. Evleri bahçeli oldukça geniş idi. Bahçesinde çiçekler ağaçlar ve arı kovanları vardı. Mutlu oldu beni görünce. Sevindi. Odasında ud ve cümbüş görmüştüm. Çok yönlü bir öğretmenimizdi. Ama maalesef biz ancak bir dönem ondan ders alabilmiştik. O son görüşüm oldu onu. Bir daha öğretmenimizi göremedik. Hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Şimdi Onu daha iyi anlayabiliyorum. ’’Kalk Atam’’ diye bağırırken keşke hepimiz tüm çocuklar o gün orada candan gönülden onun gibi bağırsaydık ve o duygulara sahip olabilseydik. 👏👏🇹🇷🇹🇷👏🇹🇷🤲🤲
KARDELEN(Ayrıkotu)
08.04.2021
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.