- 352 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜLER MİSİN, AĞLAR MISIN!...
Şehir merkezinin tam orta yeri, küçük bir alan… Hani, duvarı kırmızı Ahlat taşından çeşme vardı eskiden, işte orası. Halk oraya bir saat kulesinin dikilmesini isterdi, ama olmadı. Bir saatleri olsun; şöyle fiyakalı, akşam güneşi batmadan önce 17.30’u gösteren demleri kaçırmak istemezlerdi.
Halkın arı kovanı gibi adlandırmağı sevdiği merkezi küçük alan, birden canlanırdı. Kadınların nadiren geçtiği sokaklardan meydana doğru akınlar başlardı. Belediye binası; ne çirkin boyası vardı, sarı çıyan rengi. Belediye binasının yan tarafı hükmet binası, onun tam karşısı yolun diğer tarafı Merkez Polis karakolu. Meydanın bitişiği sayılan küçük belediye parkı ve park lokantası. Park lokantasının tam karşı, Atatürk İlkokulu binasıdır. Duvarı taştandır tarihi binanın. İstasyon caddesinin birinci kolu aralarından geçer.
Memurlar, işçiler, öğrenciler ana binaların dış kapılarından, halkın arı kovanı dedikleri kalabalık aynı saatte alana doğru hücum ettiler. Önce caddelerden geçerek meydana toplandılar. Miting havası esti, herkes herkese bakıyor. Takım elbise giyenler şişinerek geçtiler caddelerden.
Yeni yetme gençler; mülkiyeti belediyeye ait tek katlı ve çatısız dükkânların yer aldığı yüksek kaldırımlı kahvenin önünden geçerken saçlarını bir yana döken lise kızlarına bakmak için erkenden yerlerini almışlardı.
Sokak lambalarına nispet, dükkânların dış lambaları, vitrinleri süsleyen küçük renkli ampuller bir yanıp söndüler. Alan rastgele bir hareketlilik içindeydi.
İki kişi, endişeli ve huzursuz bir şekilde kalabalığın içinde dolaşırken birbirlerini gözetliyorlardı. Diğer yandan; belli belirsiz, üstün körü bir merakla geniş binaların kapılarından alana doğru yürüyen insanlara göz dikmişlerdi.
Bizim de içinde bulunduğumuz yetmişli yılların ortaları geride kalırken, olayların şiddeti iyice tırmanmıştı. Ülkenin her yeri; şehir kasaba, köy kent, dağ taş, vadi tepe demeden hayhuylarla çalkalanıyordu. Okulların, camilerin, mahallerin tüm duvarlarına sloganlar; biri siliyor, diğeri yazıyordu. Bir mahallenin sokakları dahi bölüşülmüş, kahveler ayrılmıştı. Kurtarılmış bölgeler ilan edilmekteydi. İzler birbirine karışmıştı bir kere.
………………………….
Polis karakolunun giriş kapısının az ötesi, yolun diğer yanı. Deli Talo, Deli Hamido’yu yere sermiş, göğsünün üzerinde yumruğunu havaya kaldırarak habire bağırıp duruyordu. Yeni erimekte olan karın içinde debelenirken, alandaki insanlar el kol sallayarak yeni bir eğlencenin tadına varmaya çalışıyorlardı. Deli Talo hasmının üzerinde kükredikçe, Deli Hamido’nun gözlerinde acı ve endişe, yüzünde korku okunuyordu. Kirden keçeleşmiş saçlarının döküldüğü kirli suratı, tuhaf ve gülünç bir şekilde buruşuyor, derin bir acıya dönüşüyordu.
İki özürlüyü birbirlerine kışkırtanların keyifleri her hallerinden okunuyordu. Temaşaya duranlar sadece gülmekle yetindiler.
Nöbetçi polis memuru beş basamaklı merdivenin bittiği demir kapının önünde bağırmak zorunda kaldı.
“Heey!... Ne yapıyorsun Talip?”
Deli Talo duymadı, duyduysa da oralı olmadı. Nöbetçi polis memuru silahını göğsünde çaprazlama tutmuştu, şapkası yüzünü orta çapta kapatmıştı. Biraz daha sertleştirerek sesini yükseltti.
“Talip diyorum!.. Ne oluyor?”
Deli Talo istifini bozmadan sadece başını dikleştirerek omuzunun üstünden polis memuruna çevirdi. Kimsenin beklemediği; kendini haklı çıkaracak, savaşını kazanmış bir eda ile cevap verdi, gururla.
“Görmüyorsun abi!.. Bak Ecevit’i tutuyor!..”
Radikal gruplar sayesinde Deli Hamido solcuların, Deli Talo ise sağcıların saflarında yer edinmişlerdi. Allah sizi İnandırsın; bu iki sevimli, zararız, yemekten başka hiçbir şey düşünmeyen garibanlar ömürleri boyunca, kendi ne sağ elini, ne de sol kolunu dahi hiçbir zaman bilmediler.
İnsan çok yetenekli olabilir. Ne kadar yetenekli olursa, insanları yoldan çıkarma gücü bir o kadar büyük olur, sanırım. Birçok insan yoldan çıkacağına, bir tek insanın acı çekmesi daha iyi mi? Teknolojinin bunca nimetlerinden faydalandığımız halde, çağın küflenmiş yaralarını halen gururla toplumun yüzüne tutmuyor muyuz, değişen ne? Aklım almıyor.
Eh… Güler misin, ağlar mısın? Hangi halimize ne diyelim. Delilerimizi bile ait olduğumuz siyaset meydanına sokmayı başardık sonunda.
Allah akıl versin bize, ne diyelim!..
08 NİSAN 2021
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.