- 802 Okunma
- 7 Yorum
- 5 Beğeni
8 Yumurtalı Kaygana
.
Kurtuluş Savaşı öncesinde Ruslar Doğu Anadolu’da Erzincan’a kadar olan bölgeyi işgal ettiler. Bunu fırsat bilen Ermeniler de Türklere karşı soykırım uyguladı. Şehirlerde, köylerde akla hayale gelmedik vahşetlerle insanları katlettiler.
Çok fazla yaygın olmamasına rağmen Türkler de savunma amaçlı kendi aralarında küçük gruplar oluşturdu. Bu tür örgütlenmelerde insan kaynağı bulmak çok zordu çünkü eli silah tutan bütün Türkler başka cephelerde savaşa gönderilmiş çoğu geri dönmemişti. Şehit olmayanlar veya ağır yaralanmayanlar ise o cephe senin bu cephe benim savaşmaya devam ediyordu. En önemli sıkıntılardan biri de silah teminiydi. Elde bulunan silahlar bir şekilde düşmandan alınabilenlerdi. Silah bulsan mermi yoktu. Yok Allah yoktu.
Kars’ta da Nebi ve arkadaşları 8-10 kişilik bir yapılanmaya gittiler. Tamamen yeraltı gizli bir örgüt. Bu durum Rusların da dikkatini çekiyordu ama olayların üzerine çok da gitmiyordu Ruslar.
Nebi’ler bir gün kalabalık bir komitacı grubunu pusuya düşürdüler. Pek çoğu öldü. İkisi kaçarak kurtuldu. Komitacılardan kalan katırlarda erzak yüklüydü. Hele birindeki yük çok daha değerliydi. Katırlardan birindeki bir heybenin iki gözü de altınla doluydu. Nebi ve ekibi altın ve silahları alarak olay yerinden hızla uzaklaştılar. Altınlar Nebi’ye emanet edildi.
Aradan günler geçti. Kaçan iki kişinin ihbarından mıdır, el konulan altınların çekiciliğinden midir nedir Rus Hakimi olayın peşine düştü. Kaçanlar Nebi’yi tanımışlardı. Böylece Nebi deşifre oldu. Ruslar Kars’tan kuş uçurtmuyorlardı. Nebi’nin olabileceği yerlere baskınlar yapılıp her taraf didik didik arandı. Ne yazık ki bir gün Nebi’yi yaladılar.
Rus hakim Nebi’yi sorguya aldı. Hakim ölenlerden daha çok altınların peşindeydi.
Taştan duvardan ses geldi de Nebi’den gelmedi. İşkenceler söyletemedi onu.
Nebi’nin kafasını usturaya vurdular. Bakır tası kıpkırmızı kızdırıp kafasına bastılar. Söylemedi. Günlerce nezarette kaldı. Yarası biraz iyileşir gibi olunca Nebi’yi serbest bıraktılar. Nebi serbest bırakılmıştı ama peşindeki Rusların da farkındaydı. İki kişi adım adım takipteydi. Hiç açık vermedi. Kimseyle görüşmedi.
15 gün sonra Nebi’yi tekrar içeriye aldılar. Yine günlerce işkence edildi. Yine kafa usturaya vurulup kızgın bakır tas geçirildi.
Nebi de yine “Tık” yok.
Ağzından tek kelime alamadılar.
Sonuç alınamayınca Nebi’yi tekrar serbest bıraktılar. Hakim “serbestsin” dedi.
Bu defa peşine adam falan da takmadılar.
Nebi günlük yaşamına döndü.
Bir gün evli olan kız kardeşinin evine gitti. Kız kardeşi “8 yumurtalı kaygana” yaptı Nebi’ye.
Nebi sofraya oturup iştahla kayganasını yerken kız kardeşi “Ahh gardaşımmmm, altınlar sende diyorlar. Gerçi ben pek inanmıyorum da. Sende olsa bile nereye koydun kii..!!” diye sordu saflığa vurup.
Nebi’nin lokması boğazında kaldı.
Kayganayı kız kardeşinin önüne doğru itekledi.
“Ulan senin 8 yumurtalı kayganana başlarım. Başıma iki defa kızgın bakır tası geçirdiler söylemedim de senin 8 yumurtalı kayganana mı söyleyeceğim?”
Sofradan kalktı, kapıyı çarpıp evden çıktı.
Aradan birkaç ay geçti. Olay neredeyse unutuldu.
Bir gün kalktı Rus hakimin makamına gitti. Israrlı görüşme isteğini kıramadılar. Hakimle görüştü. “Hakim bey şimdi ben tamamen affedildim mi?”
“Evet” dedi hakim.
“Takip falan yok mu yani”
“Hayır yok”
“Öyleyse hakim bey, benimle gelin de altınların yerini göstereyim” deyince hakim şaşırdı. Pek inanamayarak Nebi’nin peşine düşüp gitti birkaç adamıyla.
Nebi heyeti evine götürdü.
Eline bir balta altı. Hakimin yanındakiler panikleyince hakim ‘Sakin olun’ işareti yaptı.
Nebi evinin ortasındaki kocaman ağaç direğe yanaştı. Hızla baltayı indirdi. Ortasını oyup altınları doldurduğu dikme devrildi. Altınlar orta yere serildi.
Herkes şaşırdı tabii.
Sessizliği ilk bozan hakim oldu.
“Tamam Nebi, sen o kadar işkenceye rağmen söylemedin. Şimdi ise gelip kendin haber verdin. Artık bu altınlar senin. Anayın ak sütü gibi helal” dedi. Yanındakileri de alıp gitti Rus hakim.
Suat Zobu
.