HEYECAN DORUKTA
Minik minik ayaklar, tekrar tekrar babasının karnına çarpıyor.
Gidecekleri çocuk parkı görüş alanına girdiği için bebiş artık yerinde duramıyor.
Babasının kucağından inmek, kendisi yürümek, hatta koşmak istiyor.
Bir an önce parka gitmesi gerekiyor ama babası ona göre çok yavaş ilerliyor...
Onun bu heyecanının fark eden babası daha fazla sıkmıyor onu ve usulca yere indiriyor.
Bebiş yere iner inmez, hatta ayakları daha yerle buluşmadan koşmaya başlıyor.
Bütün hızıyla...
Dengesini kurmayı aklına bile getirmeden...
Ama daha ilk birkaç adımda kendini yerde buluyor.
Güçlü bir refleksle hem annesi hem de babası ardından atılıyor.
Ama nafile...
Düşüş hızı koşuş hızından birkaç kat daha hızlı olan bebişi yakalayamıyorlar.
Hiç olmazsa kaldırmak istiyorlar ama düşmek bebişin umurunda olmamış...
Yarışa başlayan koşucu gibi yerden kalkar kalkmaz koşmaya başlıyor.
Belki de rüzgarı saçlarında hissedecek, şayet hava rüzgarlı olsa.
Ancak değil...
Üstelik koşamıyor da.
Buna henüz hazır olmayan o küçücük bacakları yeterince yardımcı olmuyorlar ona.
Ama nedense daha hızlı ilerliyor gibi hissediyor kendisini. Ama vaziyet öyle mi?..
Sanki biraz farklı gibi...
Anne ve babası ise yürümeyi bırakmış, koştuğunu zanneden bebişi korumak için onun hareketlerini takip etmeye koyulmuş durumdalar.
Değil koşmak, yürümekte bile zorlanan bebişin tehlikeli bir şekilde düşmemesini sağlamak için dibine girmiş bekliyorlar.
Henüz üç adım bile ilerlememiş oldukları halde bebiş sanki kilometreler kat etmiş gibi mutludur.
Ama yerinde sayan bir karınca hızıyla parka ne zaman varacağı konusunda İsviçreli bilim adamları bile suskun...
***
Yol uzun...
Heyecan dorukta...
Ama bacakların takatinin fevkinde...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.