2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
692
Okunma
Koğuşun paslı demir kapısı arkamdan kilitlendiğinde parmak uçlarımı hissetmiyordum. Uyanık olup olmadığımdan emin değildim. İliklerime kadar hissiz, iliklerime kadar pişmanlık batağının dibindeydim. Günler asla bitmeyecek, geceler sabaha erişmeyecekti. O paslı kapının anahtarı hep bir başkasının elinde olacaktı. Aslında özgürlüğüm olacaktı başkasının ellerinde. Müptelası olduğum demli çayın yerini hesapsızca işlenmiş suçların yürek çarpıntısı alacaktı. Sinsi sinsi gülecekti karşımdaki ayna. Volta atacaktı tüm bildiklerim odanın orta yerinde. Havalanıp tozu dumana katacaklardı. Meydan okuyacaklardı birbirlerine. Cevap arayacaktım karşılığı olmayan sorularıma.
Yerle yeksan olan hayatımda çaresizliğime
içlenecektim. Her zaman ki gibi susacaktım. Susmanın erdemini bilmeyenlere inat susacaktım. Olsun galip gelecektim konuşanlara. Onlar mağlup olduğumu zannedeceklerdi. Alışacaktım. Her şeyin yolunda olduğuna inandıracaktım kendimi.
En büyük silahımı kuşanacaktım. İki ayrı hayat yaşayıp tek bir eser bırakacaktım.
Bir yanım susarken, bir yanım piyanosunun tuşlarına basacaktı tatlı sert.
En çokta beynim kısa devre yaptığında yazacaktım. Aklım başımda değilken. Kılıfına uydurmayacaktım her cümleyi. Altını çize çize de yazmayacaktım. İçimden geldiği gibi yazacaktım.
Dudak ısırtan bir miras bırakmak için insanlığa...
Bakiye KAYA