- 439 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Hangi Tarihi Okuyoruz?
Neden ve niçinleriyle, ortaya çıkan sonuçlarıyla bu günümüze ışık tutan ve yarınımız için de rehber olan tarih bilimi, dayanğını ; tabletlerden, papirüslerden, abidelerden arkeolojik kazılarda elde edilen pek çok bulguyla, mektuplar, resimler,diplomasi müsvetteleri,biyografiler gibi çokça kaynaktan alır.
Geçmişi doğru anlayıp yorumlayabildiğimizde, bu günün gerçeklerini de daha bir reel okuyabilir, bu tarihi serüvendeki rollerimizi de daha anlamlı belirleyebiliriz elbette. Tarihi olayların kimilerinde ortaya konulan belgelerin işaret ettiği hakikatler genellikle ortak bir şuura ulaşırken, bazı konularda da muhtelif tartışmaların yaşanması da doğaldır. Nitekim, onu kayda geçenler de yine insanlardır ve yetiştikleri dönemin değerlerinden esinlenerek bazı manipülasyonlar yapmış olmaları da olasıdır.
Ufak tefek tereddütleri bir yana bırakırsak, halen çözüme kavuşması gereken çokça soru beşeriyetin kafasını karıştırmaya yetiyor ne yazık ki. Bu hususta akla ilk gelenlerden biri de Mısır Piramitleri olsa gerek. Yıllarca bu piramitlerin nasıl yapıldığı, neden yapıldığı ve kimlerce inşa edildiğine dair sorulara teorik cevaplar üretilmeye çalışıldı. Ne var ki, bunların çoğu zihinlerdeki şüpheleri giderebilecek sağlamlıkta dayanaktan mahrumdu. Yenilerde sıklıkla dillendirilen ve Kur-an`da da "Ad Kavmi" olarak geçen uygarlığa dair buluntular, şimdiye değin edindiğimiz tarihi bilgilerimizi adeta alt üst etti. Meğer ki, kutsal kitapta da dillendirildiği gibi, devasa boyutlardaki (minare boyunda insanlar) bu kavmin insanları, diğer insanlardan üstün niteliklerde yaratılmışlar ve bu bilgi arkeolojik olarak da ispatlanmış durumda. Düşünsenize, 13-15 metrelik devler bunlar. Doğal olarak çok güçlüler ve pekala, Mısırı Piramitleri`ni oluşturan onlarca tonluk taş levhaları rahatlıkla taşıyabilir ve bu devasa gizemi hayata geçirebilirler. Nitekim, "İrem Kenti" adının da yine kutsal kitapta geçiyor olması ve şimdiye değin de yeryüzünde böylesi muhteşem güzellikte ve büyüklükte kentin var olmadığının dillendirilmesi, bu hususta kayda değer diğer bir gerçek olarak göz önünde duruyor.
Okuduğumuz tarihin en eski nüshalarının veya bildiğimiz tarihin uzanabildiği en eski yılın milat öncesinde 15 binlere kadar uzandığını farz edelim. Bu arada, yazı, milat öncesi 4000`lerde icat edilmiş, gerçeğini de bir kenara koyalım. Afyon yakınlarınlarında Frigyalılardan kalma tekerlek izlerinin tarihi geçmişinin 15 milyon yıl öncesine dayandığını söylersek, ne dersiniz? Üstelik, zemindeki o tekerlek izlerinin oldukça gelişmiş bir uçan cisme ait olduğu konusunda da ortak bir görüş varsa, okumakta olduğumuz tarihin ne kadar gerçekçi olduğunu varın siz düşünün.
Aztek Uygarlığı kalıntıları içinde de yine uçan cisimlerin iniş-kalkış yaptıklarına şüphe bırakmayan pistin varlığı ve daha çokça somut ve su götürmez gerçek, ateşin ve tekerleğin icadı gibi komik ifadeleri sizce de ezmiyor mu? Milat öncesindeki bu teknoloji nereden gelmiştir? Yoksa, bizler çok ileri bir medeniyet iken, yaşanan nükleer bir savaş sonrası yeniden mi sıfırladık şu tarihi? Binlerce insanı her şekilde barındırabilen yer altı şehirleri de bu nükleer savaştan korunmanın gereği olarak yapılmış olmasın?...
Özetlemek gerekirse, dünya dışından atalarımızın henüz kesinlikle bilmediğimiz yıllar öncesinde gezegenimize sıklıkla uğradıkları ve kendilerine mahsus iz ve işaretleri de bizlere bıraktıkları şüphesiz. Ancak özel merak ve araştırmalarla elde edilebilen bu bilgiler, niçin tarih kitaplarında yer almazlar? Asıl soru bu değil mi? Zira, yukarıda bazı örnekleri verilen tarihsel gerçekler yüzyıllardır zaten bilinmekteyken. Birileri, bazı şeyleri bilmememiz, öğrenmememiz için özel gayret sarfetmiyor mu sizce de? İnsana ait gerçeklerin ondan saklanması hakkına kimse sahip olmamalı. Gerçeklerle yüzleşebilmek bütün insanların en doğal hakkıdır bence.
Ne kadar da saklansa, mızrak çuvala sığmayacaktır, düşüncesindeyim. Verilerin hızla yayılabildiği günümüzde, birileri varsın ketun olmayı seçsin. Gerçekler er geç ortaya çıkacaktır, üstelik bütün çıplaklığıyla. Bunun hızlı biçimde olması ise, her birimizin gayreti ile mümkün. Sorgulayan araştıran ve doğru duruşu gösterebilenler, gerçeklere de en hızlı ulaşabilenlerdir. İçi yalanlarla ve safsatalarla doldurulmuş tarih yerine, gerçekleri yansıtan bir tarihi okuyabilmek, anlayabilmek dileğiyle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.