- 634 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
757 - TEVEKKÜL
Onur BİLGE
Işıl’ın rüyaları, roman olacak kadar çok ve ilginç... Artık alıştık ve yeni bölümde hangi rüyanın yer alacağını merakla beklemeye başladık. Rüyalarının hastalığıyla da bağlantısı var. Hele o açık gözle gördüğü olaylar... Rüya değil, hayal değil... Bambaşka bir şey! Keşke bunları Define’ye değil de doktoruna anlatsa!
Dede onun için bize diyor ki: “Ruh, Allah’ı ister! O’ndan uzak ya da mahrum kalırsa hastalanır. Akıl mantık yürütmeye devam eder, iman ve ibadet konusunda direnir, kul Rabbine boyun eğmezse, içini kurt kemiren ağaca döner! Neticede eden kendine eder. Devrilir gider! Akıbeti ateştir! Işıl’ın derdinin dermanı iman ve itaattir! Bunu başarabilirse, ruh sağlığına kavuşur. Ruh, ibadet ister! Beden tembellik eder. Kul ihmal eder. Erteler de erteler... Vakit geçer... Kul, kâr ediyorum zannederken zarar üstüne zarar eder!”
Hazirandı. Ders çalışma sıkıntısı ve sınav stresi kalmamıştı. Virane’de şenlik vardı. Her gün oradaydık. Tavla ve satranç turnuvaları devam ediyordu. Işıl’ın rüyaları da öyle...
“Bu gece rüyamda, bir kadın denizde doğum yaptı. Ben yanındaydım. Sonra bir adam geldi. “Çocuğu arayalım!” dedim. Denizin içindeydik. Kıyıdan da epeyce uzaktık ama su dizlerimize kadar geliyordu. Kadın bana: “Sen bırak, o bulur!” dedi. “Ya ona bir şey olursa, ya ölürse?” dedim. “Ölmez!” dedi. “O, kayaların arasındadır.” Sonra o adam da geldi yanımıza. Böyleydi rüyam işte! Ne yapayım, bu tür rüyalardan etkileniyorum. Sana anlatmadan edemiyorum dede.”
“Dün ben sana iman ve ibadet konusunda bir şeyler söyledim. Sen bana durduk yerden, sebebini söylemeden sataştın. Ben de: “Allah’ım! Ona gerçeği göster!” diye dua ettim. Bu gece gördüysen, dün ben dilemiştim.”
“O zaman, rüyamın ne anlama geldiğini biliyorsun. Lütfen tabir et dede. Bunlar kim? Neler oluyor? Ne anlatılmak isteniyor bana?”
“Allah hayra çıkarsın! “Görende değil, yoranda...” derler. Doğrusunu Allah bilir tabii ki Işıl ama benim anladığıma göre rüyanın tabiri şöyle:
O suya bırakılan bebek Musa Aleyhisselam... Biliyorsun, o da Firavun’un şerrinden, Allah’ın emriyle, bir sepet içinde suya salınmıştı. Ablası da suyun onu nereye götürdüğünü takip etmiş, olanı biteni annesine bildirmişti.
Dün sen benim söylediklerimden sıkılmış, bunalmış, kalkıp gitmiştin. Bebek, Allah’ın izniyle kıyıya çıkarıldı. Allah onu Firavun’un hanımına buldurdu. Firavun’a da düşmanını koynunda besletti, büyüttürdü.
Dün sen bana meydan okudun! Adeta kafa tuttun! Buradan ayrıldın, gittin. Rüyanda denize girdin. O su, iyi ki dizlerine kadar geliyordu. İyi ki Firavun’u yuttuğu gibi yutmadı seni de! İçine girdiğin deniz, Kızıldeniz’di.
Bebeğin annesi endişeli değildi. Sen huzursuz ve endişeliydin. Halbuki o, bebeğinin emin ellerde olduğunu biliyordu. Onun için ne arıyor ne de arattırıyordu. “O bulur onu!” diyordu, iç rahatlığıyla. Çünkü o, iman sahibiydi. Tam anlamıyla Allah’a teslim olmuştu. İçinde bebeğinin maddi manevi kaybı konusunda zerre kadar bir kuşkusu yoktu. Tevekkül budur işte! Allah’ı vekil bilmiş, davayı ona havale etmiş, işin içinden çıkmıştı.
Sen telaş içindeydin. Kendin için değil, bebeğin akıbeti için. Bence kendin için endişe etmeliydin. Etmelisin yani. Çünkü suyun içindesin. Deniz zenginliktir. Yakınlara kadar gelmesi, zengin olacağının işaretidir ama denize girmek, yüzmek ya da suya dalmak hayra alamet değildir. Nuh Tufanı’nı da sembolize eder deniz. Gemiye binmek, karaya çıkmak, sudan etkilenmemek kurtuluşu sembolize eder. Uçmak iyidir, yüzmek kötüdür. Gafletten uyarıya işarettir.
O gördüğün adam Firavun’dur. “O bulacak onu!” diyor bebeğin annesi. Bebeği, hanımı vasıtasıyla Firavun buldu neticede çünkü. Aslında bebek Firavun’u buldu ve yakından tanıma fırsatı yakalamış oldu.”
“Rüyamdaki kadın doğum yaparken ben yanındaydım. Çok sancılı bir doğumu oldu. Dedim ki: “Çocuk düştü denize, kurtarmalıyız! Ben kurtarmak için bakınırken kadın: “O kayaların arasında...” dedi. Sonra bir adam bize doğru geldi. Bana bir şey yapmadılar. Dokunamadılar. Sadece onunla böyle bir konuşmamız oldu. Kadın, bebeği konusunda son derece rahattı.”
“Sancılı bir doğumdan bahsettin. Onun asıl sancısı, doğum sancısı değildi. Firavun’un emriyle, o yıl doğacak bütün erkek bebeklerin öldürülme korkusuydu. O sancı içindeydi, bütün erkek bebek anneleri. Nitekim bütün erkek bebekler öldürüldü, yalnız o, asıl korkulması gereken bebek kaldı. Çünkü Allah’ın takdirinde onun sağ kalması ve görevini yapması vardı ve bunun önüne hiçbir kuvvet geçemezdi!
Bu rüya sana neden gösterildi? Gaflette olduğun için. Denizle uyarıldın. Hepiniz denizdeydiniz. Bebek Allah korumasındaydı, annesi de öyle... Firavun’u sembolize eden adamla sen yarı yarıya emniyetteydiniz ama su her an için yükselebilir ve sizi içine alabilirdi. Kızıldeniz, Hazreti Musa ve yanındaki inançlı kişiler için tehlike arz etmediği halde, Firavun’un sonunu getirdi.
Mucizeyi gördükten sonraki imanı onu kurtaramadı. Geciken secdesi onu kurtarmadı. Önceden iman edip secde etseydi, o da kurtulanlardan olacaktı. Onu kibir yedi bitirdi!
Sana dün imandan ve ibadetten bahsetmiştim. Nefsine ağır gelmişti ve çekip gitmiştin. Firavunla aynı denize girdin! Haydi bakalım, şimdi Hazreti Musa gibi olmaya çalış da kurtul oradan selametle!”
“Anladım dede. Kadın: “Çocuğumu o alır!” demişti, gelen adam için. “Ben kurtarayım!” demiştim, izin vermemişti. “O kurtarana kadar ölür!” demiştim. O da “Kayaların arasında...” demişti. Yani emniyette olduğunu kastetmişti. Şimdi senin duan kabul mu oldu? Belki ben gördüğümü unutabilir, sana da anlatamayabilirdim. Her şeyin sebebi var, değil mi? Allah bana rüyamı hatırlattı ve yorulması için sana da anlattırdı. Bütün bunlar tesadüf olamaz, öyle değil mi? Benim için iyi dualar et dede! Hayırlısıyla eski sağlığıma kavuşayım, okulumu bitireyim, güzel bir işim olsun! Ayrıca, doğru yolda yürüyeyim! Bunlar için dua et bundan sonra, ne olur! Söz veriyorum! Sana bir daha tek bir kırıcı söz etmem. Korktum ya!”
“Korkmakta haklısın! Fakat benden değil, Allah’tan korkmalısın!”
“Peki neden görüyorum bu acayip rüyaları ben? Evliya mı olacağım!
“Belki de firavunlaşmaman içindir.”
“Firavunlaşmak ne demek dede?”
“Kötü kalpli, acımasız olmak demek... Firavun, Mısır hükümdarlarının ortak ismidir. Astığı astık, kestiği kestik... Kendilerini tanrı zannederlerdi.”
“Diğer insanlar nasıldır acaba? Onlara da böyle uyarıcı rüyalar gösterilir mi? Benim Firavun’la ilgim olamaz ama belki Peygamberimizin soyundan geliyor olabilirim? Kökenimiz Adana taraflarındanmış. Baba tarafım Arap asıllıymış. Anne tarafım Türkmen’miş. Öz babam öyle demişti. Ancak bu bende olan olaylar ailemde kimsede olmuyor. Bende bir farklılık mı var acaba?”,
“Peygamber soyundan gelmek değil ki önemli olan, kul olabilmek! Hazreti Nuh’un oğlu, onca nasihate rağmen kurtulabildi mi! Hazreti İbrahim, babasına söz geçirebildi mi! Hazreti Lut, karısını kurtarabildi mi! Kendini kurtarmaya bak kızım! Senin asıl hastalığın iman zafiyeti! İman sağlam olunca, itaat tam, ibadet mükemmel olur!”
“Peki bana bunlar neden gösteriliyor? Neden Hazreti Musa’nın yaşadıklarını rüyamda görüyorum? Anlatılmak istenilen çok büyük bir şey! Ben bu büyüklüğe erişemem ki! Çocukluğumdan beri, hep: “Görevim var!” derdim. “Görevim insanlara doğru yolu göstermek.” Fakat ben ne kadar doğru yoldayım bilmiyorum ki!”
“Önce kendini kurtarmayı başar, sonra başkalarına yardımcı olmaya başlarsın! Hele bir kanatların gelişimini tamamlasın, uçma denemeleri yapmaya başla, onları güçlendirerek bir başına uçabilir hale gel, sonra düşün ne yapacağını, başkalarına nasıl faydalı olacağını! Kartal da olsan, şahin de olsan, doğan da olsan henüz yavru bir kuşsun. Kanatların güçsüz. Bak, onun için seni yuvada beslemeye çalışıyoruz. Kanatlanmanı bekliyoruz. Allah izin verirse, marifetlerini uçmayı öğrendikten sonra gösterirsin! Daha cin olmadan adam çarpmaya kalkma!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 757
YORUMLAR
okundu...
(Önemli olan “Peygamber soyundan gelmek değil, kul olabilmek! Hazreti Nuh’un oğlu, onca nasihate rağmen kurtulabildi mi! Hazreti İbrahim, babasına söz geçirebildi mi! Hazreti Lut, karısını kurtarabildi mi!)
çok önemli bir tespit. Bazı uyanıklar peygamberin soyundanım deyip insanları dolandırıyor.
Merhaba...
Öncelikle bu harika öyküyü bizlerle buluşturduğunuz için size çok teşekkür ederim emeklerinize, yüreğinize sağlık...Rabbim sizden razı olsun...
"İman", "inanç" ve "tevekkül" ne kadar da birbiriyle ilişkili kavramlar. İnanç yaradanı ve kendini bilmek, iman bildiklerinle o'na teslim olmak, tevekkülse teslimiyetin karşılığında her hayrın o'ndan geleceğinden emin olmak...
Aslında sabır ve şükür de bu kavramların tamamlayıcı parçaları. Bazen bize şer gelen olayların bile belii bir süre sonra bizler için ne kadar güzel hayırlar getirdiğini görürüz. O yüzden şükür meyvesinden yiyebilmek için o sabrı gösterebilmeliyiz...
Öykünüze başlarken güzel bir rüyanın içine dalıverdim.Anlatım ve kurgunuz o kadar güzel ve etkileyiciydi ki bu rüya bitmesin istedim. Hele ki Işıl'ın rüyasının tabirini Musa(a.s) ve firavun gerçeğiyle anlatımınız çok etkileyiciydi. Öykülerde genelde bir olayın sonuçları merak ettirilirken, sizin öykünüzde olaydan daha önce okudukça "ben" ne öğrenebilirim, kendime ne pay çıkarabilirim ve bel ki de bazen rüyalarda bazen günlük yaşamım da bana da bir çok mesaj geldi ve acaba geç kalmış olabilir miyim düşüncesine kapılıyor. Ama şunu söyleyeyim ki başta ben olmak üzere bu öykünüzü her okuyan güzel rüyalar görmek isteyecek ve hayata daha umutla, inançla ve imanla sarılacaktır çünkü rüyalarından ders çıkaracaktır...
Yorumu mu fazla uzatmayım ki bir öykünüzü daha okuyayım nasipleneyim....Rabbim kaleminize güç versin engin bilgilerinizden istifade etmeyi cümlemize nasip etsin...Neylerse Mevlam eyler o en güzelini eyler...tevekkülle selamlar...dua ile...Ziya VAR