- 534 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
MUTLAK UNUTULUŞ
“Kuyulara bu isyanla doluyordu koca sular
Mutlak bir unutuluş kapladı her yanı…”
Bazı şiir kitapları ruhumun karanlık yanlarını aydınlatır, sıkıntılı, sızılı, durgun durağan hayatıma farklı bir anlam katar. Bu yüzden şiir okumayı seviyorum. Aşk şiirleri başta olmak üzere, hayata dair yazılmış hangi dize varsa okumak isterim, üzerine düşünürüm. Şair dostum, meslektaşım sevgili Hatice Hamarat’ın Şiirden Yayıncılık etiketiyle yayınlanmış olan “Mutlak Unutuluş” kitabını da ince bir dikkatle, keyifle okuyarak üzerinde düşündüm. Hamarat’ın şiir seçkisi iki bölümden oluşuyor ve 88 sayfa. Okurken kimi yerlerde gülümsedim, usta işi bir maharetle dizelerin hakkını vermiş şair. Kendine özgü sade diliyle okuyanı metnin içine çekmeyi başarıyor.
Mutlak Unutuluş’ta yer yer derin felsefi göndermeler; ölüme, yaşama, Tanrı’ya dair metaforik anlatımlar yer alırken, öte yandan aşkı, umudu, yaşamın kendisini de görebiliyoruz. Düşsel ve gerçek hayat; hatıralarla, acılarla, sevinçlerle, umutlarla büyülü bir atmosferde deviniyor, okurunu sarıp sarmalıyor. İnsanın ruhunu ısıtan dizeleriyle Hamarat, şairin ve şiirin çok olduğu dünyamızda “Ben de buradayım!” diyor. Bunu, coşkulu, lirik anlatımıyla hissettiriyor. Yaşadığı şehri, o şehrin insanlarını çok iyi gözlemleyen, sorgulayan, zamanın tanığı bir şair Hatice Hamarat.
Günlük hayatın içinden çıkarıyor dizelerini şair, öyle ki yazdıklarında tam da bizi anlatıyor, bize dokunuyor; “Uzaktan yorgancının sesi duyuldu / Cevat’ın yapacak çok işi var / Mahallenin tüm sokaklarını boyayacak.” Dizeleri ne kadar sıcak ve ne kadar bizden.
Dünyanın zalimliğine, sıkıntılarına karşı umudunu yitirmemektedir. “Ruhumun kalan parçalarını zehirleyen / Karanlık bir günün ardından / Gün elbet yüzümüze gülecek sevgilim.” Dizelerinde aydınlığı ve umudu, gelecek güzel günleri düşlemektedir.
Her şairin olduğu gibi Hatice Hamarat’ın da aşka dair söyleyecekleri var elbette. Çünkü aşk, insanlık tarihi boyunca varlığını sürdürmüş, kutsal bir duygudur. Şiir de bir yerde bu duygunun sözle dışa vurumudur. Yazıdan çok önce sadece ses vardı, söz vardı. Sözün sanat olduğu dönemlerde, ozanlar, filozoflar, dengbêjler aşklarını, acılarını, umutlarını insan ruhuna dokunacak şekilde süsleyerek dile getirirlerdi. Söz, şiirleşirdi. İnsanın varoluşuyla çoğalan şiir, kendi ikliminde aşkı da büyütmüştür. Hamarat da şu dizeleriyle katılıyor aşkı tanımlayanların kervanına,
“Aşk / Bir insanın bir başkasına yapabileceklerini / Yapamadıklarıyla ölçmek gibiydi / Ve yağmur, bilirsin, yalnız yağmura açar mahremini.”
Şiirlerinde asilik, başkaldırı, meydan okuma da vardır. Zaten aykırı olan değil midir şair? “Cellatları, Allahları, peygamberleri / Çağıldayarak akan neşterden nehirleri / Bir deliye, deli olduğunu bilerek anlatmalıydım / - Bunlar, demeliydim / - Ateşin ve atların sözcükleri”
Usta şairlerin işidir yaşamı birkaç dizeye sığdırmak ve özetlemek. Hamarat da şiirlerinde bunu çok güzel başarıyor. Tezatları bir araya getirerek bir hayat arenası yaratıyor. “Asıl Hüzzam! / O palamara / Hatırlamış ve unutmuş / Yaşamış ve yok olmuş / Mutsuzmuş eh be! Mutluymuş gibi asıl!”
Şiir, insan ruhuna dokunabiliyorsa, onu bu çetrefilli dünyanın kederlerinden az da olsa alıp uzaklara götürebiliyorsa güzeldir. Bu güzelliği gür bir ırmak gibi akan mısralarında, tılsımlı dizelerinde hissettiriyor Hamarat. “Ah be kızım! / Seni hiç anlamadılar / Göğsünden yukarı çağıldayan ışıkları / Sağaltmak için demlenirken yüreklerde / Kör, gecenin öteki adıydı.” Bu dizeler duygulu, anlamlı ve derin. Okudukça içi ısınacak okurların.
Büyülü bir dünyada yolculuğa çıkmaya benziyor Hamarat’ın dizelerini okumak. Tüm şiirlerinde bir ahenk, bir melodi sezersiniz. Belki de şairin aynı zamanda müzisyen olmasındandır bu. Ritimli, yalın, anlaşılır, kusursuz diliyle farklı bir ruh katmış dizelerine Hamarat. “Unutmak, kendine sığınmacı olmaktır sevgilim” dizesi ne çok duyguyu bir arada veriyor.
“Çünkü ben, yüzümden sağdığım asitle öldürdüm aşkı / Hancının sorgusu fütursuz bir çaba / Ben kendime misafirim yalnızca” dizelerinde ise çaresiz bir yalnızlığı dile getirmiş. Yaşadığı kenti, İstanbul’u iki dizede özetlemese olur muydu? Ben de yıllarca İstanbul’da yaşamış biri olarak hayran kaldığımı söyleyebilirim. “Tarlabaşı’nın sosyalist köşesinden girip / Eyüp’ün tutucu bulvarlarından çıkardım hayata…”
Hatice Hamarat, i mgelerle, metaforlarla zenginleştirdiği “Mutlak Unutuluş” isimli kitabında kimi zaman aşkı, dostluğu, kimi zaman hayatı ve hayatın zorluklarını, dünyanın çilelerini ve ölümü işliyor güçlü dizeleriyle. Düşsel dünyanın gerçek dünyayla buluşması da diyebiliriz buna. Yaşadıklarını, yaşamak istediklerini kaleme dökmüş şair. Kimi şiirlerinde karakterler üzerinden oluşturuyor dizelerini. Bu karakterler siliktir ve kanımca uzun bir yolculukta yolları tesadüfen kesişmiştir şairle. Ve tamamen meçhul bir dumanın dağın eteğine yayılması gibi kendiliğinden şiire sızmışlardır. “Güneş bir ağustos telaşsızlığı ile batarken / Sandalların mavi bayraklarını çıkmalı / Kediler üşümemeli, kediler üşümemeli / Kediler üşür mü? Soruyor Cevat” Cevat zaman zaman gelip yerleşse de şiire, aslında o tıpkı hayatımıza ürkek bir misafir gibi gelip yerleşen insanlara benzer. Cevat, bir şiir kahramanı değildir, belki belli belirsiz, ansızın gelip dizelere konan ürkek bir serçe kuşudur.
RIFAT MERTOĞLU