- 435 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Afrika
Afrika: Kurutulmuş İnsan Gölgeleri
"Afrika: Kurutulmuş İnsan Gölgeleri", Şair Yazar Sinan Ayhan’ın Mart 2021’de okurla buluşturduğu ilk kitabı. Kitabın türünü yazar, giriş kısmında "Cevher-Söz" girizgâhıyla tanımlamış. "Şiirden öncesi bir hâl ve onun çıkış yeri, onun cevherlik keyfiyeti" tanımlamasını "Bileği Metni" ifadesiyle ele almış. "Bileği Metni" tabirini, kendini işlenmiş olarak değil, saf cevher haliyle sunulduğu, şeklinde ele alır. Yazarın ele aldığı bu tür tanımlamayı, iddiayı, kurguyu kitabın her adımında, okuyarak görmekteyiz. Başka bir taraftan yazar, ilham ve feyiz olgusunu hep diri tutmaktadır. Bir okur olarak bu yazım türünü "nesir formunda şiir" olarak en azından kalıp ve sunum olarak tanımlayabilirim. Kitapta şekilden daha çok öz, içerik ve anlatım kendini önde tutuyor. Afrika öznesi, özeli, teması üzerinde şekillenen bir kitap.
Yazar, kitabın yazılış amacını şu şekilde özetlemiş giriş yazısında. "Afrika gibi olan her yeri, her duyguyu ve her zamanı, bir bakıma mazlum kalmış ve mazlumluk içinde masumiyete gövde olmuş tüm dünya coğrafyalarını söz konusu edildi" Afrika’nın üveylik ve yetimlik durumunu resmediyor adeta. Emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan bir gariplik hâlidir bu. Daha çok Afrika üzerinden acıyı duyumsamanın ve duyumsatmanın nişaneleri niteliğinde bir bakış.
Postmodern edebiyatın kimi unsurlarını içerisinde barındıran bir kitap örneği kanaatini de taşımıyor değilim. Şöyle ki; üst kurmaca tekniği, anlatım içinde anlatım, kapalı metin, metnin; yazarın önünde olması, kurgu şekilleri, monolog anlatım gibi unsurlar böyle bir fikir oluşturdu bende. Ama postmodern edebiyatın yıkıcı, tahrip edici, bozucu yanının uzağında oluşan bir fikir bu.
Yazarın dilini, kurgusunu ve yazım şeklini birebir görülmesi açısından, yazarın dilinden, kitabın bir bölümünü buraya taşımak istiyorum izninizle.
"Afrika-28- Afrika Dillerinde Çığlık ve Çığlığın Fonetiği"
"...hepimiz nezle olduk işte, elde avuçta bir kuru ekmek, sırtta bir alın yazısı ve çanta; irin dolu damağımızda çıkan lehçe; kırbaç sesleri gıdıklıyor havayı ve usturalar çekiliyor panayır yerlerinde; istila için şaklatılan parmaklar yerleri belirliyor bu mecrada, ben bir cenin ustasıyım bir yol kıvrılırken parmak uçlarıma, dağ ateşlerini anıyorum işporta bohçalarında, tezgâhlarda, kağıt helva çıtırtılarından bir ıssızlık çöküyor eklemlerimize; salıncaklara giden adımlar daktilo sesi çıkarıyor, şeritler doluyor askıda gibi insan cesetleriyle, fısıltının dişlediği bir ses var felaketten sonra, ruanda’da katiller stil masalarda geziyor, frak giymiş vampirlerin ıslığı giriyor insanlık agorasının burun deliklerinden içeri; hepimiz bir günah taşıyoruz bronşlarımızda, sinüslerimizde; önümüze açılan harita afrika’nın mazbut hâlleri olunca..." (sayfa 41)
Afrika-1, Afrika-2, Afrika-3...Afrika-100 şeklinde yüz yazı bölümüyle tasniflenen yazıların ilk bölümlerinde daha çok Afrika’nın hâli pürmelâli krokileştirilmiş. Daha sonraki yazılarda Afrika öznesi üzerinden konu derinleştirildiğine şahit oluyoruz. Yazıların teşekkülünde; sentez, duyumsama ve irfanî bilginin öncüllüğünü görmekteyiz.
Afrika öznesi üzerinden, berceste gördüğüm mısralarının bir kısmını paylaşmak istiyorum.
"...ağırlardan ve zincirler çürüyor; sen ey aklın ilk okuma hâli, Afrika!..." (sayfa 13)
"...afrika’yı dünyanın hüzün kalbi yapmışlar..." (sayfa 15)
"...o pamuklara sardığım, o elmaslı hıçkırık, afrika..." (sayfa 25)
"…fırını olmayan yer afrika demek..." (sayfa 36)
"...açık ara öndedir; kim yetişebilir bir afrikalı’ya bu dünyada..." (sayfa 37)
"...kül afrika’dan akıyor, kan afrika’dan akıyor, zenginlik yine afrika’dan..." (sayfa 39)
"...burası afrika, nöbetin sıtma halinde tutulduğu..." (sayfa 40)
"...frak giymiş vampirlerin ıslığı giriyor insanlık agorasının burun deliklerinden içeri..." (sayfa 41)
"...afrika bize ayrılan yer, yutkunduğumuz son acı lokma..." (sayfa 46)
"...evet has ekmek kokusuna av, hücre ve nispet benim; tepemden tırnağıma bir temiz kandil uçuran uçurtmaydım da o yüzden, o sebeple afrika’ya biricik kısmet benim..." (sayfa 108)
"...bana kaşgar’da tutulan ayna, hatırlattı bana afrika’yı, kudüs’ü, maverayı, içime kızıl elma’nın hüznü aktı, yürüyün..." (sayfa 117)
"...bir aş ağacı olur mu afrika..." (sayfa 124)
"...karnı deşilen bir afrika’yı kurtarmaya çalışıyor gönlüm..." (sayfa 126)
"...burası gazeteye sarılmış bir afrika’dır..." (sayfa 130)
"...bütün sofralar afrika’ya kurulmalıdır..." (sayfa 137)
Yazarın çok kullandığı kelimelerin de Afrika temasıyla özdeşleştiği görülmektedir. Bu kelimelerin bir kısmını sıralayacak olursam; "su, matara, maşrapa, kayık, fırın, ekmek, lokma, duman, çorak, kaktüs, zencefil, böğürtlen, tabure, nal, kül, küllük, kerpiç, bambu, nefti, çocuk, ateş, çakmak taşı, çekirge, yengeç, mağara, çekiç, acı, kazablanka, nizamı cedit, sıtma, ragbi” gibi.
Kelimelerle de oynar yazar. Farklı anlamlar türetmeye çalışır. Kelimelerin etimolojik yapılarına göndermelerde bulunarak kelimeleri böler ve değişime uğratır adeta. “af.rika, ‘ruh-avı’, od(o)matik, narA, mernuş, debernuş, şazenuş, kefeştatayyuş, tâ.kat, usturlap, üstün görü, kurt.uluyor, deNey, (hay)at, post it, at.o.yata, bil ey gibi örnekleri çoğaltarak verebiliriz.
Merhum Nuri Pakdil, Peygamber efendimizin ilk ezanı Bilal Habeşi’ye okutmasındaki amacın "Afrika’ya dikkat ediniz" şeklinde uyarı olduğunu söylemektedir. Haklılık payı da yok değil. Son yıllarda yaşananlar, Afrika’ya dikkat etmemizi bizlere zorunlu kılmaktadır. Afrika aysberginin su üstündeki görüntüsü büyüyerek yoluna devam etmektedir. Son yıllarda Afrika üzerine yazılan kitap sayısının artması bunun en belirgin göstergesidir. Münevverlerimizin öngörüsü, tarihin de öngördüğü yön, Müslüman Afrika ve Doğu olarak görülmektedir.
Afrika’ya dualar kitabından başlayan yazar, Afrika’nın en çok ihtiyacı olan su sesi, su yontusu, su kırılmaları" yazısıyla devam ediyor. İhtiyaç hâsılı bu hâl, mistisizm, ruh ve yürek büyüklüğüyle devam ediyor. İmgelerle, sembollerle mücehhez dolu satırlar kitabı çevreliyor adeta.
Son kertede, şiirin doğasında olan ruh ve aklın kılavuzluğunda yol alıyor yazar. "En acı gerçek, en tatlı yalandan yeğdir" gerçekliğinde bir durumdur bu. Bildiğini görmek, gördüğünü bilmek gibi irfanî bir duruştur sergilenen. Kaktüs bitkisinin daima kendi toprağından yeniden neş’et edip hayatiyetini sürdürmesi gibi devridaim hâlinde bir akış. Anlatılanların gerisinde hep bir ikinci manayı da hissettiriyor yazar. Dünya ya geliş ve bulunma gayemizi bizlere hatırlatıyor adeta. İnsanî edimlerin iyiye, güzele tevdiinin şifrelerini veriyor. Afrika özeli üzerinden yazar, Afrikalıyla hasbıhâlini, belki de Afrikalılığını kardeşçe, dostça okura sunuyor.
İlkay Coşkun
25.03.2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.