- 617 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MANEVİ VE MADDİ VARLIĞIMIZA DAİR MÜHİM BİR GERÇEK!
-HANGİ HAZZI ALIYORSAK VÜCUDUMUZ O AN O KESİLİYOR!
Acıktın; çağ kebap, tavuk döner, haşlama et mi yemek istiyorsun, yoksa makarna mı?
O tatlıyı değil de bu tatlıyı mı tercih ediyorsun...
İstediğin yiyeceği hazla yemeğe başladığında sen (beş duyun ve vücudun) yediğin şeysin! Haz başlayınca hiç bir organ hiçbir duygu muhalefette bulunmaz. (Bu teorik bir durum değildir, her an yaşadığımız bir gerçekliktir.)
O müziği değil de bu müziği tercih ediyorsun, o şahsın konuşmasından değil de bu şahsın konuşmasından hoşlanıyorsun; o kitabı okumuyor bu kitabı okuyorsun; o anda ne durumda isen (hangi hazza batmışsan) varlığın o kesiliyor!
Bu şahıs elmaya dokunmayı, onu koklamayı seviyor, şu şahıs bez alıp arabasını temizlemekten hoşlanıyor; o kadın saçını boyamaktan zevk alırken bu kadın mini etek giymekten; şu kadın da tesettüre uygun giyinmekten hoşlanıyor... Herkesin bilinçli tercihi ve ondan aldığı haz kişiyi o an, o şey kılmaktadır.
Bir robot ne için yapılmışsa sadece o fonksiyonu yerine getirir; insan ise böyle değildir. İnsan, ne olmak istiyorsa bedeni ve beş duyusu o an, hemen o oluveren tek canlıdır.
Dokunduğumuz insan, hayvan ve bitki; tattığımız, kokladığımız yiyecekler; baktığımız insanlar, mekanlar, vitrinler; işittiğimiz sesler, nağmeler, eğer onların her birini, haz hissiyle dolmuş bir şekilde dinliyor, görüyor, tadıyor, kokluyor ve dokunuyorsak o anda bedenimiz ve beş duyumuz haz aldığımız o şeyden ibaret bir yapıya dönüşüyor. Bu durum, maddi ve manevi varlığımızla ilgili çok önemli, fakat farkında olmadığımız, temel bir özelliğimizdir.
Fıtratımıza ’Rabbimizi isteme’ hissi de konulmuş durumdadır. Rabbimizle temasımızı Kur’an, Sünnet, Hazreti Muhammed (sav) vasıtasıyla sağlama imkanı bize verilmiştir. Rabbimize kulluktan haz alarak beş vakit namaz kılmaya, diğer emirleri yapmaya, nehiylerden kaçmaya başladığımızda, bedenimiz ve beş duyumuz maneviyatla dolmaktadır. Bu insanın yükselmesi manevi olanla temas kurmasıdır; rıza ve cennet mertebesidir.
Anlaşılan o ki, biz insanlar, ne istersek, haz alma duygusuyla neye yönelirsek, duyularımız ve bedenimiz, o an, o olabilme özelliğinde yaratılmıştır.
O halde kendimizi anlamak istiyorsak, nelerden hazzettiğimizi ve nelerin ardı sıra koştuğumuzu anlamamız, kişisel gerçeğimizle yüzleşmemiz gerekiyor. Bedeni mi ruhu mu önceliyoruz; yoksa ikisini dengeli bir vaziyette mi tutuyoruz, beş duyumuz ve kalbimiz bize gerçeğimizi söyleyecektir.
Maddi ve manevi iç ve dış varlığımızda nedeni olmayan hiçbir duyumuz ve fiziki özelliğimiz yok. Nasıl göz görmek, kulak işitmek, burun koklamak, dil tat almak ve iç organlar bedenin çalışma sistemiyle ilgiliyse, ruhumuz/kalbimiz de manevi varlığımızla ilgilidir. İnsan, hangi özelliğini ihmal etse sonuç aleyhinedir. Varlığını sadece yiyip içmeye, şehvetini tatmine vb. adayan kişi, varlığındaki komplike sistemlerin çok az bir bölümünü kullanmış ve eksik kalmış olacaktır.
Maneviyattan haz almayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Beş duyuya bağlı sistemlerin her zevki gelip geçicidir. İnsansa gelip geçici olan değildir. Biz, ruhuz; bedeni değil, bedendeki ruhu istemeliyiz! Beş duyumuza göre mi yaşıyoruz, yoksa içinde mecburiyet değil, haz taşıyan manevi bir dünyaya (Kuran dünyasına) mı sahibiz, sorgulamalıyız. Manevi dünyayı bir günde ne kadar arzu ediyoruz? Göbek insanı mıyız, ruh insanı mı? Camiye gitmekten haz alıyor muyuz, gitmiyorsak haz almadığımız için mi gitmiyoruz? Yemek yerken aldığımız haz kadar namaz kılarken de haz alıyor muyuz? Yoksa zaten hiç namazımız yok mu! O zaman, bizim sadece beş duyumuza göre çalışan bir organizmamız vardır, ruhumuzu fark edip beş duyuyu İslam’a davet edemediğimizden, manevi dünyamız, gaybta kalmıştır, yok hükmündedir. Manevi dünyamız iman ve amelle zahir olmadığında ise, bizim Allah katında hiçbir değerimiz kalmamaktadır. (Ki bu hâl, cehennemde kalmaktır!) (MTU)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.