- 401 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLERİMİN HALİ
Birileri için sıradan hale gelmiş olaylar, birileri için ulaşılması gereken hedefler konumundadır. Başarmak gerçekleştirmek için bedeller ödemeye hazır olduğumuz isteklerimiz birileri için hayatının bir parçası haline gelmiştir. Sıradanlaşmıştır, görünmez fark edilmez hale gelmiştir. Onun için mutat hale gelmiştir. Bizim yüklediğimiz anlamlardan soyutlanmıştır. Hatta öyle ki hayallerimizin birileri tarafından gerçekleştirilip onlar tarafından çarçur edilmesi bizi müthiş bir derecede rahatsız eder olmuştur. Yani hayali bile bizi mutlu ederken sahip olunmuşluk halinin kıymetinin bilinememesi, harcanması, kıymete değer görülmemesi, bizi ziyadesiyle üzer, rahatsız eder.
İnsan kendisini iyi tanımalıdır. Hayatı zehir etme, etmeme biraz da insana bağlıdır. İnsan her zaman büyük resmi görmeye çalışmalıdır. Küçük resimler insanı yanıltabilir. Küçük ayrıntılarda önemlidir ancak içinde boğulup kalmamak kaydıyla. Aslında büyüklük kavramı da izafi bir durumdur. Büyüğün büyüğü, onunda büyüğü… Vardır. Şu söylenebilir; her aklın, her idrakin kendine has büyüklük tanımlaması vardır. İnsanın her şeyi bilmesi mümkün müdür? Elbette değildir. Her şeyi bilme notasında olmak insani bir özellik değildir.
Hani elimize aldığımız konusu ilgimizi çeken bir romanı okurken okudukça bir sonraki sayfayı bir sonraki olayı veya mevcut olayın nasıl şekilleneceğini merak eder dururuz. Ondandır ki biz kitabı değil kitap bizi sürükler hale gelir. Her halde insan olmak da böyle bir şeydir. Merak etmez miyiz bir sonraki anı, bir sonraki günü, ayları, yılları. Ne kadar anı yaşamak istesek de bir sonrayı merak etmekten kendimizi alamayız. İstesek de istemesek de bir şekilde merak ederiz.
Yaşamı uzun bir yolculuğa benzetirsek ara sıra istasyonlarda durarak durum değerlendirmesi-buna yakıt, enerji ikmali de diyebiliriz- yapmak lazımdır. Her daim nefes alırız ancak nefes aldığımızın farkında değiliz. Ta ki nefes almamızı zorlaştıran bir durumla karşılaştığımız zaman soluduğumuz havanın kıymetini anlarız.
Yukarıda enerji ikmalinden bahsettik. İhtiyaç duyduğumuz enerjinin türünü sevgi olarak belirlersek bu durum bizi daha insani kılar. Sevginin sermayesi de yoktur. Ham maddesi de mamul maddesi de insanın mayasında vardır. İnsanın mayasında olan bu sevgi bazı insanlarda tanımlanmış, kullanılabilir hale gelmiştir. Ne kadar harcarsan o kadar arttığı halde çoğu insan kullanmaktan çekinir. Zaten bazılarımızda atıl durumdadır.
Aşılmaz olarak görülen problemlerin, zorlukların, çıkmazların anahtarıdır sevgi. Çoğu zaman bilindiği halde bile- ne hikmetse- küçümsenir veya farkında olunmaz. Aslında her yerde görmek mümkündür. Küçük çocuğun masum bakışlarında, saf temiz yüreğinde, pırıltılı gözlerinde, yerde telaşla yürüyen karıncaların katarında, gecenin ayazında açmak için titreyerek bekleyen gül goncasında, ilk şarkısını söylemek için meşe ağacı dalında kanatlarını çırparak zamanı bekleyen serçenin heyecanında, sabahın ilk ışıklarıyla nasibini kısmetini arayan sokak kedisinin, sokak köpeğinin umutlu adımlarında.
İhtiyaç duyduğumuz güç, enerji yaşama sevincine vesile olabilecek her ne varsa onu bulmak zorundayız. Bu zorunluluğu hissetmeliyiz ki olmuş ve olabilecekler anlam kazansın. İnanıyorum ki hayallerimizin, gerçeklerimizin çıkış noktasına katıksız sevgiyi koyabildiğimiz zaman aradığımızı buluruz.
Hayalleri üşütmemek lazım, gerçeklerin gölgesinde bırakarak gerçek olarak gördüklerimiz dünün hayalleri değil miydi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.