- 1719 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KELEBEĞİN KALBİ
KELEBEĞİN KALBİ
Sana içimdeki çığlıkları haykıramadan buralardan gitsem, hayatıma dair her ne varsa “sevginden ibaretti” desem, inanır mıydın bana?
Bir sevgilinin gözbebeklerinde doğan hayatın özünü hatırlatırcasına “ölümün haberini” vermeye hazırken yarınlar, canını “şu kalleş zamana” teslim etmiş olabilir miydin?
İçimdeki çığlıklarım kimseyi duyamaz hale gelmiş, her şeyi ama her şeyi eksik görüp, isyanın tavan yaptığı zamanların geldiğini biliyor muydun?
“Hey, sen! Beni duyabildin mi?”
Yüzümdeki hüznün sahibi, kara izlerden çok uzaklara gidip; “zorlu hayatın” dilini konuşamadan, zamana yenik düşüp, asılı kalır düşüncelerin sırlı geçmişin “isli” topraklarına.
Her gece gözyaşlarını teslim ettin evrene, anlatmak istediklerin bedenine haps oldu, ve çözemediğin birçok yolun “haritasında” buldun kendini, biliyorum!
Öylesine güzel ki, anlamlı ki senle filizlenen erguvanlar; güneşin renginde, aydınlığın serüveninde, gökyüzünün mavisinde hayale kapılmış ince bir dal gibi, bir ağaç misali, bir kadının en güzel meyveyi vermesiydi, hanelere güzellikleri serpmesiydi, damla damla sevgi akıtıp, yazılan her nesnenin “hakiki sahibi gibi” hayatıma yön vermesiydi” beni benden alan!
Şairin “ihtiraslı hayatında” konuşlanmış yüreğiyle, onu kıracak kimsesi kalmamışken, sevgiye inanarak sevmeyi denedi, ama “değer göremeden” yıkıldı!.. Yolundan geçen her bakışla, o eski benliğinden eser kalmamışken, sevdiği can, ne onu anlayabilmiş, ne de “yüreğiyle” taşıyabilmişti! Mırıldandığı şarkılarla, içinde “koca dertler” biriktirmişti! Uyku haramdı ona! Tekrar aşka inanıp, yanına kimseyi yaklaştırmamış, kendini de teslim ettirmemişti!
Ah!..
Kim bilir, kaç dert daha taşımıştı zavallı yüreğinde, ve kaçıncı baharın mevsimi “solmuştu” ömründe. Hayatın güzelliklerinden uzak, mis kokuları solumadan yaşamış; kahrolası ıssız zamanların “içinden” geçip, minicik “kelebek canıyla” çırpınıp durmuş, tüm zorluklara kol kanat germiş, denizin tuzlu suyundan içip, bir şairin sevgisini kazanıp, âdeta hayat bulmuştu dudakları, ama o öpüşmenin rengini “hiç görememişti” gözleri.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi, artık“ veda zamanı” gelmişti, ayrılığın resmini çizerek, yorgun bedeniyle gözlerini kapatmış, sonsuzluğun topraklarına “intikal etmişti” ruhu! Böylesi büyülü bir aşk hikayesi de “hazin sonla” yok olup, gitmişti!
Mehmet Öksüz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.