- 513 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ali
"Ferit Bey duydunuz mu Ali’nin başına gelenleri?
Hayrola duymadım, Fitnat Hanım, kötü bir şey mi yoksa?"
Yol ıssız. Denize paralel yürümenin garip bir dengesizliği yok değil. İnsanın bir yanı dağlara bakarken, diğeri denizden geleni kollayan bir muhafız gibi uyanık. Kocaman bir dalga gelse her şeyi silip süpürse. Olur mu canım? Şu ağaçlar en az iki yüz yıllık sayılır. Birkaçının hasar görmüş olması ya da yan yatması güçsüz olduklarını göstermez. Hem sıklıklarına bakılırsa... Şu karşıdan gelenler de kim? Eyvahlar olsun Müge’yle yanındaki yeni nişanlısı olmalı. Tesadüfe bak şimdi, kahretsin.
"Ayy Ali naber, görüşemedik, aramıyorsun. Seni nişanlımla tanıştırayım. Bak bu benim koca yürekli, minik suratlı nişanlım Engin. "
"Engin’in de yere batsın, o senin kürek suratında. Neyse ki kısa sürdü. Müge, sen var ya, insanlarla oynamayı seven kötücül bir varlıksın. Az mı çektim senden. Daha sekiz yaşındayken, neyse neyse insanlar zannediyorlar ki bir erkek çocukları kendini savunur. Halbuki beşinci katın balkonundan kollarımı tutup beni sarkıtan Ayşe Abla’yı anneme kalpten gider diye anlatmadım. Çocuklar yok mu? Çocukluğum, yok dönesim yok, güzelliği anamın memesinden ayrılınca bitti. Bir küfür sallasam, denize ayıptır kutsal olanı insanla kirletmeyeyim. Ağaçları dinlesem şöyle, içim sıkıldı. Hah, şurada bir bank var.
"Sizinle konuşmak istiyorum.
Efendim?
Ali değil mi?
Evet benim."
"Yalnız kalasım vardı aslında. Neyse, kusura bakmazsanız şu dalgaların sesini dinleyeceğim. Uzak değil zaten, ayaklarınızı ıslattığınızı hayal edin siz de benim gibi."
"İyi de denize bu kadar yakınken hayal kurulur mu? Haydi gidelim."
İnsan kopuk kopuk bir şeyler okuyor, görüyor ya da parçalanmış bir şeyleri yakınında hissediyorsa kendine dikkat etmeli. Uyumsuzluğun mazereti değildir duvara atılan çizikler. Başını alıp giden, aklını geride bırakabilir. Bir ayağı kırık bir masanın üstüne kedi bile çikmaz derler. Kalıba giren çatlağına razı olmalıdır. Eğip bükenin amacı şekil vermek de olmayabilir. Şekil amaç değilse eğer ruhun bakımına yamaçlardan inen bir paraşütün inişine güvenmekle başlanır. Kazalar mümkündür, örneğin deniz anaları bunu hatırlatır da her dalganın kum getirmeyeceği gibi hayat da zehirli bir şeyler ikram edebilir. Öksüz günler annesine feryat figan ağlayabilir. Yalnızlığa sarılmak da vardır işin içinde kendine yaklaşmayı Tanrı’nın yarattığını aslı gibi görmeye başlamaya benzetebiliriz. Yüreğin bir organ olduğunu unutan duygularına kap arar durur. Boşluğun hesabını tutan zamandır. İyiyse kötüsüyle içinden geçeni uğurlar. Suret aldatıcı değildir, zannedilen başkasının varlığının bir parçası olunduğudur.
"Sormayın kış vakti denize girmiş Ali. Hava buz. Bizim komşu görmüş, apar topar çıkarmışlar denizden..
İlle de benim güzel aklım diyormuş bağıra bağıra. Ambulansla götürmüşler. Gencecik çocuk, yazık.
Olabilir Fitnat Hanım unutmak lazım şeyleri."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.