- 540 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
BİR YOL HİKÂYESİ..
BİR YOL HİKÂYESİ..
Memleket özlemiyle yanar da insanın içi, fırsat kollar yola çıkmaya. Zamanı da iyi değerlendirmek gerekir tabii, vakit değerli, çünkü boşa harcamayacaksın hiçbir saniyesini, her anını değerlendireceksin ve farkında olacaksın yaşadığının. Hayat, ölünceye kadar insanın içinde bulunduğu kabın adıdır dostlar.
Fırsat dedik ya, bir seyahat yani memleket özlemini doyurmaya. Yola çıkmalı ilk önce. Gurbetteki bir insanı memleketine kavuşturmak için insanlık tarihinin ilk ve en mükemmel bir icadıdır yol. Yollar başlı başına birer ziyaret mekânlarıdır ve bir mekândan başka bir mekâna ulaşmak için mutlaka başka mekânların içinden geçmek gerekir. Ayrıca hiçbir mekân da es geçilecek gibi değildir hani; yol boyu ilerlerken karşılaştığınız hadiseler sizi alıp başka diyarlara ve başka âlemlere götürür, varlık içinde varlık, devlet içinde devlet, bir kabın içinde başka bir kap, film içinde film gibi yani. İşte böyle daldan dala konan kuş gibi hissedersiniz kendinizi de, daldan dala konan kuşun hissettiklerini hissedemezsiniz tabii. Ben merak ederim acaba bir kuş bir daldan bir dala uçarken aşağıdaki yerde de bulunmak ister miydi, ya da bir yerden bir yere yürüyerek gitmekte olan bir insan acaba kuş gibi uçarak mı gitmek isterdi diye?
İnsan bu işte dostlar “su misali” hep enginlere doğru akmak ister tabii olarak. Bir de yükseklere çıkmak isteyen insanlar vardır. Bir düşünsenize insan “su misali” ise yükseklere nasıl çıksın? Su, mutlaka bir boru içinde ve bir tazyik tesiriyle yukarıya çıkabilir. Bense hiçbir zaman bir boruya sıkıştırılmaya ve bir tazyike maruz olmaya dayanamam. Yani “ben ezelden beridir hür yaşamaya alışmışım”, “çılgınların” tazyikine gelemem, enginlere koşarım ben. Enginlere vasıl olmak için düşmek lazım yollara. Her şey yollardadır dostlar, girelim yollara yollara.
Hayat buluyorum yollarda. Memleket yollarına düşünce görüyorum ki bir hareket, bir bereket yaşanıyor yollarda; vızır vızır yük taşıyan kamyonlar yeni pişmiş ekmeklerin sıcaklığıyla geçiyorlar yanımdan, bir tarlanın yanından geçerken orada harıl harıl çalışan bir traktör gördüğümde, hamur yoğuran Rahmetli Annem geliyor da gözlerimin önüne öpesim geliyor traktörü tekerleklerinden. Güneşin altında tarlada çalışan çilekeş insanları görüyorum da karıncaları getiriyorum gözlerimin önüne, karıncayı incitmekten sakınan insanlar olsun istiyorum tüm insanlığın.
Adım adım rahmet ve hasret soluyorum yollarda, huzur buluyorum, mutlu oluyorum, toprağı soluyorum, aslımı yaşıyorum. Bir de en huzur dolduğum anlar oluyor yol boyunca; nasıl mı? Küçük bir Anadolu köyünün içinden geçerken saatime bakıyorum ve vakittir diyorum.. yanaşıyorum o manevi havaya, kırık dökük tahta kapılı helasıyla, sıvaları dökülmüş kireçten başka boya bilmeyen duvarlarıyla, tahta taburesine oturarak dışarıdaki pişirici sıcağa inat sarı musluklarından akan âb-ı hayat ile serin serin bir abdest alıyorum ya, işte bunu daha fazla izah edemiyorum, öyle huzur buluyorum ki, bu huzurumu kimseyle paylaşmak istemiyorum da yalnız herkesin en az benim kadar bu huzura sahip olmasını istiyorum. Nerede mi! Anadolu’da, köylerde, yollarda..
Murat Kahraman
17 Temmuz 2004/Kırıkhan-HATAY
YORUMLAR
İnsanın yaratılan kâinata bakıp her şeyden bir hisse kapması lâzım gelir, çok güzel ve anlamlı içeriği olan yazınız için kutluyorum tebrikler üstâdım.
Yazınızı okuyunca hayat yolculuğumuz için yazdığım şiir aklıma geldi, yol yerinde kalır ama biz gideriz anlamında.
Sonsuz selâm ve saygılarımla.
GİDENLER HEP YOLCULARDIR
Yolcu çoğalır, azalır
Yolculuk hep zaman alır
Yol hiç gitmez burda kalır
Yola çıkan yolu bulur
Hasretliği varsa biter
Karga gider bülbül öter
Çeksen çile cana yeter
Yol durur yolcular gider
Aslında hep biz gideriz
Yanlışsa bedel öderiz
Bu yol çok yanlıştı deriz
Sonra yola laf ederiz