- 600 Okunma
- 7 Yorum
- 2 Beğeni
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ÜZERİNE
Türk milleti toplum hayatını inşa etmiş, tarihin en büyük ve muhteşem medeniyetlerini kurmuş yüce bir millettir
Milletimiz İslam’a geçişten sonra medeniyet kuran bir millet değildir. Bu ince ayrıntı bize şunu belirtmektedir ki, Türkler Müslüman olmadan önce de inandıkları din ve inançlar içerisinde de medeniyet kurabilen güçlü bir yapısı olan millettir.
Günümüzde bu güçlü yapı ve toplum olma vasıfları zayıflamıştır. Türk töresi asırlar boyunca devam etmiş, inanç değişimlerinde töre ve din yoğrulmuştur. Ne dinden, ne de inançtan taviz verilmiştir. Günümüzde ise ne din ne de inanç göz önünde bulundurulmaktadır. İşte asıl mesele budur.
Kapitalizm düzenin en büyük tuzağı milli duyguları yok ederek millet kavramını bitirmektedir. Milleti bitirmenin en kolay yolu aile düzenini yok etmektir. Bunun içinde aileyi oluşturan bireyleri ayırmak gereklidir. Aile bireylerini hürriyet ve özgürlük masalı anlatarak burunlarına üflemek gerekir. Burnuna sen istediğini yapabilirsin, bunun için hiçbir kurala bağlı değilsin sözleri üflenen bireyler kuvvetli aile yapısını kıracak ve yalnız ve bağımsız bir insan olacaklardır. Yalnız ve tek insanlar ne kadar güçlü ve bilgili olurlarsa olsunlar topluluk karşısında yenilmeye ve yok olmaya mahkûmdurlar.
Bugün İstanbul sözleşmesi ile insanlar yalnızlaştırılmaya ve güya özgürleştirilmeye çalıştırılmaktadır. Bunun için de aile içerisinde toplayıcı olan baba figürünü ve baba şemsiyesini kırmak gerek. Bu şemsiyeyi kırdıktan sonra sıra anaya gelecektir. Yani bu figürün anaya geçmesini ananın şemsiye olmasını da istemiyorlar.
Önemli olan şemsiyenin, korumacılığın olmamasıdır. Herkes kendi istediği şekilde bağımsız, özgür, kuralsız, inançsız, adet gelenek ve göreneklerden ayrı yaşamalıdır. Bizim milletimizin tabiri ile “çil yavrusu gibi dağılmalıdır”.
Buradaki maksat kadını, kız çoğunu korumak değil gaye bunları koruyormuş gibi gösterip milleti kadın-erkek diye kutuplaştırmaktır. Bizim böyle bir kutuplaştırmaya değil birleştirmeye aile olmaya ihtiyacımız vardır.
Madde 12 – Genel yükümlülükler 1 Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.
Mesele aşamadıkları, kıramadıkları “Türk Töresini” yok etmektir.
Bizim tarihimizde ne kadın cinayetleri ne de taciz ve tecavüzler vardır. Çünkü bizde “Türk Töresi” vardır. Şimdi imamesi kopmuş tesbih gibi olduk değil mi?
Amaçlanan buydu zaten. Bekleyin daha kötü duruma düşeceğiz daha.
Madde 42 – Sözde “namus” adına işlenen suçlar da dahil olmak üzere, işlenen suçlar için gerekçelerin kabul edilmemesi 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamında kalan şiddet eylemlerinin gerçekleştirilmesinden sonra başlatılan ceza davalarında kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus”un gerekçe olarak öne sürülmesinin önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.
Toplumda namusun, kültürün, törenin, dinin, geleneğin bir etkisi yoktur.
Bizim insan haklarına ihtiyacımız var. Sadece kadınlar ve kız çocuklar derseniz yarın erkek cinayetleri ile mücadele etmeye çalışırsınız.
Peki ya suiistimaller?
Tecavüz ve tacizler çığ gibi artı değil mi?
Neden?
Çünkü herkes bunu kullanmaya başladı. Babasından, ağabeyinden, arkadaşından hatta anasından kurtulmak isteyen herkes taciz veya tecavüz iftirasından kolluk kuvvetlerine oradan da adliyelere başvuru yapmaya başladı. Elbette hukuk gerekeni yapacaktır. Ama eğer bu sözleşmeye göre yapacak olursa adalet yerine bulmaz.
Olmadan oldu demeler. Sözleşme o kadar pozitif ayrımcılık yapıyor ki, kadının şikâyetçi olması yeterli. Peki delilsiz, ispatsız iftira ve yalanlarla suçlu duruma veya tutuklattığınız erkeğin hakkını nasıl vereceksiniz?
Peki, sözleşmeden bu yana ülkemizde kadının durumu iyileşti mi?
Kadın cinayetleri arttı mı, eksildi mi?
Bizim beraber yaşamaya ihtiyacımız var. Ayrıştırmaya değil. Siz bir tarafı potansiyel suçlu olarak görüp elini kolunu bağlarsanız bir süre sonra bağladıklarınızın haklarını savunmak için yasalar çıkarmak zorunda kalırsınız.
Bu yasaların çıktığında vakit geç olmuş olur ki, geç gelen adalet, adalet değildir.
Şimdi sözleşme iptal edildi. Bu kararı alanları kutluyorum. İnşallah en kısa zamanda açılan yaraların sarılması yönünde adım atılır.
Muhabbetle!..
Osman GİRGİN
Eğitimci, Yazar-Şair
YORUMLAR
Namus adına diye bir cinayet şekli olamaz. Kadın kimsenin mülkü değildir. Bedeni hakkında tek tasarruf hakkı kadına aittir. Sen ve senin gibiler kendinizi ne sanıyorsunuz.
Türk töresi falan değil bizim yaşadığımız düpedüz arap rezaleti. Türk töresinde anaerkil bir düzen vardır.
Bence iktidar sorunu erkekler kadınlarla uğrayacağına gidip tedavi olsunlar.
Istanbul sözleşmesi işte senin gibi hödüklerden korumak için vardı. Kaldırılması işinize gelmiştir haklısınız.
Siz hiç eşiniz tarafından işkence görüp evinizde ölü bulundunuz mu?
Siz hiç en sevdikleriniz, o çok koruduğunuz aileniz tarafından zorla evlendirilip eşiniz tarafından tecavüze uğradınız mı?
Siz hiç çocuk yaşta mal gibi özbe öz aileniz tarafından satildiniz mı?
Siz hiç eşinizden, babanızdan, erkek kardeşinizden ölesiye dayak yiyip gidecek bir yeriniz olmadığı için aynı evde iskencecileriinizle yaşamaya devam etmek durunda kaldınız mı?
Siz hiç sadece giydiğiniz kıyafet yüzünden sokak ortasında tacize uğradınız mı?
Siz insan mısınız?
Bir eğitimci olarak bir sözleşme niye sizi rahatsız eder. O zaman herkes herkesin hukukuna saygılı neden miras hukuku (medeni hukuk) var. Hatta buradan hareketle kurandaki mal bölüşümünü önerininiz. Sizinle temel çelişkisi yok mu? "Dininizle temel çelişkili o kadar yasa var ki, bence tüm yasaları atalım gitsin... Eğitim de nedir ki? Bırakalım onu da insanlar doğal seleksiyonla öğrensinler...
Olgu ile Kavram karmaşasına kapılmışsınız ne yazık şöyle ki,
Olgu, deneyimlenmiş gerçektir.
Kadın cinayetleri, bu ülkenin gerçeği yani varlığı deneyimlenmiş bir olgu hatta içler acısı bir istatistik bütünü olmuştur.
Kavram, bir duygu ve düşüncenin zihinde ki genel tasarımı.
"Peki, sözleşmeden bu yana ülkemizde kadının durumu iyileşti mi?
Kadın cinayetleri arttı mı, eksildi mi?" demişsiniz
Yani olacak iş mi bu söylediğiniz?
Adli ve idari polis ayrımını hiç duymadınız mı siz ? Sözleşmenin bağlayıcılığı katile değil idareyedir. Yani suça konu olanların, mağdur olabileceklerin ve dahi maktul olabileceklerin idari polis eliyle korunmasını yani suçu önleyici hizmetler ile güvenliğinin sağlanmasını ve ne yazık ki suç gerçekleştiğinde de adli makama sevkinden itibaren kolluk güçleri ve mahkeme huzurunda ki süreçte suçun herhangi bir gerekçeyle güzelleme yapılamaz(töre), hafifletilemez ( kravat takılması) savunulamaz(namus) ve adil cezadan( Allah onları kahretsin " kızlık zarı yırtılmamış bekaret bozulmamış" ) geri konulamaz olmasıyla alakalıdır.
İstanbul Sözleşmesinin, sakıncalı bulduğum yerleri var sözleşmeyi bütünüyle savunacak değilim. Amma velakin sizin karşıtlığınızın, ne mantıkla ne vicdanla ne de adaletle izah edilebilir bir yanı yok !
"Tecavüz ve tacizler çığ gibi artı değil mi?
Neden?
Çünkü herkes bunu kullanmaya başladı. Babasından, ağabeyinden, arkadaşından hatta anasından kurtulmak isteyen herkes taciz veya tecavüz iftirasından kolluk kuvvetlerine oradan da adliyelere başvuru yapmaya başladı. "
Bu yukarıda yazdığınızın anlaşılır bir tarafı asla olamaz... Siz anlaşılan haber de izlemiyorsunuz. Hemen her hafta okuyoruz ve izliyoruz hep aynı şey... "Uzaklaştırma kararı aldırmıştı ama bu sefer olmadı canından oldu " "Uzaklaştırma kararı ..... Yasal işlem başlatılan eski sevgili eski koca..." Eskimeyen bitmeyen psikopat caniler.. Şimdi bir daha soruyorum kim neyi kullanmış ?
"Bizim insan haklarına ihtiyacımız var. Sadece kadınlar ve kız çocuklar derseniz yarın erkek cinayetleri ile mücadele etmeye çalışırsınız."
Bu cümlede sadece tasarımınızdan ibaret hala öldürülen kadınların olgusuna ve kaderine etki edecek bir önerme yok.
Evet kadına ve çocuğa pozitif ayrımcılık yapmak zorundayız ! Çünkü döven, söven her zulmü işkenceyi kendine hak bilen ve sonunda öldüren sonra iyi hal indirimi alan Erkek ! Namus diyen töre diyen cinnetlik dünya görüşlerini etkin pişmanım yalanıyla noktalayan erkek !
Töre sahibiyim !
Töre; mazlumun yanında olmaktır, öldürmeyi değil yaşatmayı amaçlamalıdır.
"zulme karşı susan dilsiz şeytandır "
Türk'üm !
ve mahlasınız der ne yazık ki boşa yaşamışsınız ...