- 456 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANLATIN,ÖĞRETİN,BELLETİN “O’NA”
ANLATIN,ÖĞRETİN,BELLETİN “O’NA”
Sevgili öğretmenim, sayın hocam, ağabeyim, büyüğüm, vaizim, imam-hatibim, müezzin-kayyımım, dostum, arkadaşım, ahbabım, yarenim… Ve yavrumuzun yetişmesinde, doğruyu bulmasında, iyi bildiği yolda yürümesinde ve “mutlu sona erişmesinde emeği olan” herkesedir bu seslenişim…
Bir ebeveyn olarak; gücümüzün elverdiği, dilimizin döndüğü, aklımızın erdiği kadarıyla yetiştirip büyüttüğümüz yavrumuzu sizlere emanet ediyoruz. Ağzınızdan çıkacaklardan, bakışlarınızdan, yüz ifadenizden ve yapacağınız her hareketten; anlayacak, kendisine bir şeyler çıkartacak anlayış ve kıvama getirdiğimiz çocuğumuzu ; “şekil verilmek üzere” sizlerin himayesine veriyoruz.
Biliyorum; hiç kimse işine burun sorulmasından ve işinin kendisine öğretilmesinden hoşlanmaz, benim de öyle bir gayem yoktur. Fakat; insanların suratlarını, yürüyüşlerini, tahammülsüzlüklerini, birbirlerine verdikleri zararları, “ güzel hasletlerden yoksun, kötüleriyle donanmış hallerini” gördükçe; sizlerden olan beklentilerimiz artmış ve daha fazlasını istemek durumunda kaldık, inanın. Sizden taleplerimiz de kesinlikle “sizde bulunanlardan öteye gitmeyecektir”.
Mesela…
İçinizdeki sevgi pınarından birkaç damla akıtıverirseniz yavrumuzun gönül kasesine… Sevgi sözcükleriyle süslediğiniz güzel cümleleri, bir anahtar gibi kullanıp girebilirsiniz “O’nun” gönül hazinesine. Pak ve temiz hazinesindekileri, karşısındakilerle paylaşmasını, söylemesini belletseniz “O’na”…
Yüzünüzdeki gülümsemenin; gönül güzelliğinin neticesi ve bir yansıması olduğundan bahsettiğiniz, mesela. Gülümsemenin, dinimizce sadaka sayıldığını…Karşılaşan iki kişiden önce selam verenin cennete de önce gideceğini… Bu iki kişinin; güler yüzle musafaha etmesinin, “ikisini de” geçmiş günahlarından arındıracağını… Gülümsemenin, kasılmaktan daha kolay olduğunu anlatıp öğütleseniz, “O’na”…
İlminizi, sevginizi, iltifatlarınızı, bakışlarınızı ve ilginizi; eşit paylaştırmaya çalıştığınız ve sahip olduğunuz “adalet”ten nasiplendirseniz “O’nu” . Sizi; birden çok duyu organıyla takip ettiklerini unutmadan, hal ve tavırlarınızla gösterip, sonra tavsiye etseniz “O’na”…
Ara sıra yalpalamadan, falso yapmadan, yapmacık hareketlerden kaçınarak; içinizden geldiği gibi davranırsanız “O’na” . Rol yapmayı sadece oyunlarda bırakıp, güzellikleri “gerçek hayatta kullanabilecekleri şekliyle” ifade etseniz, “O temiz dimağa”.
Aidiyetine, milliyetine, rengine, tipine, giyimine , muhitine, velisinin kim olduğuna, gelir düzeyine, tanıdık, akraba ,yabancı veya “kimin kirvesi olduğuna” bakmaksızın; yaklaşsanız “O’na” . Sevgi veya kızgınlık derecenizi bunlara göre ayarlamasanız. Not veya puan dağıtırken, güzel bir etkinliğe seçerken; kriterleriniz bunlar olmasa…
Ne olur “O’na”; inandığınız güzel değerlerden bahisler açsanız bazen. İnançsızlıklara inat; “Yaratanından”, verdiği nimetlerden, hesap gününden ve bunları haber veren “Yüce sevgiliden”… Dünyaya gelip ömrümüz son bulsa da, bedenimiz toprak olsa da; henüz her şeyin bitmeyeceğini; güzel örneklerle anlatsanız…
Dersleri başarma adına verdiğiniz; “dünyadaki kazanacaklarını gösteren örneklerin onda birini” ahirette kazanacaklarını anlatırken de kullansanız. Hedef olarak gösterdiğiniz dünyalıkların arasına, “sonsuz ve asıl olan ailemden de” örnekler sıkıştırsanız…
El hasılı… İyi insan olmanın, vatanını ve milletini sevmenin; anlatmakla, haykırmakla olmayacağını... Gönülden gelmeyen hiçbir güzelliğin, “kimseye faydasının olmayacağını”… Laf ile peynir gemisinin yürümeyeceğini… Ve…- çok sevdiğim bir söz- “Vatanını en çok sevenin, işini en iyi yapan” olduğunu… ANLATIN,ÖĞRETİN,BELLETİN “O’NA”…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.