- 299 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ya Mehmed Boynukalın'ın yerinde Bediüzzaman olsaydı?
Aziz Nesin’in yıllar önce okuduğum bir öyküsünde, muhalefet partileri, iktidarı devirmenin en son çaresini ’ona katılmakta’ görüyorlardı. Zira dışarıdan devirmeye muvaffak olamıyorlardı. Halk sözlerine inanmıyordu. Onlar da iktidar partisine katılarak ’lider’ ile ’halk’ arasına mesafe koymaya, iletişimsizlik sağlamaya, böylelikle kaleyi içeriden yıkmaya karar verdiler. Ve planlarını uyguladılar. Tamamını hatırlayamıyorum öykünün maalesef. Ama sanırım başarıyorlardı. Hatta öyle ki: Abartılı alkışları yüzünden parti lideri halka doğru düzgün bir konuşma bile yapamıyordu.
Mehmed Boynukalın Hoca hakkında, öncelikle Özlem Zengin’in, sonralıkla Kübra Par’ın söylediklerini duyunca/okuyunca yukarıdaki öyküyü hatırladım birden. Özellikle Kübra Par’ın yazısındaki o ’parmak sallayıcı’ üslûbu görünce 28 Şubat’a doğru da şöyle bir gittim. Sahi biz neyden yanmıştık? Neyden kaçmıştık? Neyden korkmuştuk? Ve AK Parti’de neyi bulmuştuk? Hepsini şöyle bir düşündüm. Sonra daha da eskiye gittim. Cumhuriyetin ilk yıllarında, yani ki sâbık dönemde, Osmanlı yadigârı ulemanın başına gelenlerde de aynı parmağın işi yok muydu?
16. Mektup’ta Bediüzzaman, dönemin muktedirleri tarafından yöneltilen, şöyle bir sualin karşısında kalır: "Ehl-i dünya diyorlar ki: ’Bize ahkâm-ı diniyeyi ve hakaik-i İslâmiyeyi talim edecek resmî bir dairemiz var. Sen ne salâhiyetle neşriyat-ı diniye yapıyorsun? Sen madem nefye mahkûmsun; bu işlere karışmaya hakkın yok.’" Bu cümleleri alıp Kübra Par’ın yazısına müşteri oldum. Şunları buldum: "Diyanet İşleri Başkanı’nın dahi yorum yapmadığı konulara dalarak, kendini adeta ülkenin şeyhülislamı zannederek, üstüne vazife olmayan her konuda ahkâm kesen... (...) ’Laiklik Anayasadan kaldırılmalı!’ gibi cümlelerle Cumhuriyet’in temel değerlerine karşı çıkarak AK Parti’nin demokrasi anlayışına büyük zarar veren... (...) Bu tür hassas konularda hüküm verecek olan Din İşleri Yüksek Kurulu’dur."
Bakınız: Hemen hemen aynı dil, aynı üslûp, aynı yukarıdan ahkâm kesme. Aynı ’dindarlara din öğretme.’ Aynı ’sâbık dönem raconu.’ Biz bu dili biliyoruz. Bu raconu tanıyoruz. Bu parmağın hatırası henüz taze. Yarası diri. Fakat şu sûretini ilk kez görüyoruz. Şaşırıyoruz. Mehmed Hoca’nın söylediklerine baktığınızdaysa mevzuun dinî vechesini beyanından fazlasını göremiyorsunuz. Evet. Herhalde kolundan tutup soracağınız her dindardan da böyle cevaplar alırsınız. Yahut da katıldıklarını duyarsınız. Fakat Kübra Par, hazır kalemi eline almışken bizim de üstümüzü çiziyor, hassasiyet sahibi herkesi ’radikal bir azınlık’ olarak takdim ediyor. Yahu neler oluyor? CHP’nin ismi mi değişti? İsmet İnönü başörtüsü mü taktı? Önce Hadi Özışık, sonra Özlem Zengin, daha sonra Kübra Par. Mehmed Hoca’ya niye böylesine takıklar? Neden bu kadar rahatsız oluyorlar? Neden ta CB’na kadar "Yolverin gitsin!" edasıyla işveli mesajlar yolluyorlar? Had bildiriyorlar?
Bediüzzaman’sa Küpra Par’a şöyle cevap veriyor: "Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz. İman ve Kur’an nasıl inhisar altına alınabilir? Siz, dünyanızın usulünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakaik-i imaniye ve esâsât-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde ve ücret mukàbilinde, dünya muamelâtı suretine sokulmaz. Belki, bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyetle ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir."
Yani ki, Kübra Hanım, Ayasofya İmamlığı KPSS’yle kazanılmış memurluk değildir. Hocalık da Habertürk yazarlığı değildir. Size yanlış öğretmişler. Hakkı söylemeye talip olanlar hakkı her yerde söylerler. Her konumda söylerler. Yetkiyi de Hakkın Sahibi’nden alırlar. Onun aşkına derler. Onun rızasını ararlar. Öyle olduğunu sanmıyoruz ya, inşaallah da öyle değildir, sözünüzle Mehmed Hoca görevinden alınsa da hakkın hatırı âliyetini yitirmeyecektir. Âlimin ilmi gözden düşmeyecektir. Fakat galiba siz ’radikal azınlık’ diye bahsettiğiniz tabanını AK Parti’den uzaklara götüreceksiniz. Epeyce küstüreceksiniz. Kimbilir? Belki de Aziz Nesin’in yıllar önce yazdığı öykü AK Parti üzerinden gerçeğe dönüşüyordur? Allah öyle bir imtihan yaşamaktan hepimizi korusun. Âmin. Âmin.
YORUMLAR
Apartman yöneticiliği gibi cazibesini yitirmiş bir devlet yönetimi olsa. Partilerin olmadığı, en büyük zenginliği sevgi olan insanlardan devleti yönetmeye talip olanların sırayla yönetime geldiği bir demokrasi olsa. Hayali bile güzel.
kader hamağı
Nuhun gemisine binememiş meğerse insan.