- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Karıncalar
Karıncalar... Küçük mutfağımın beklenmedik misafirleri...
Ruhumun derinden karıncalanmasına önayak olan minik bilgeler...
Konuşmadan, susarak anlaşmayı, çıt çıkarmadan çalışmayı, tatlı işlerin peşinden koşmayı kendilerine felsefe edinmiş bir ordu... Esmer filozoflar...
Ah! İçli bir ah çekiyorum. Keşke biz insanlar da sizin birbirinize kenetlendiğiniz kadar birbirimize bağlanabilsek.
Üzüntülerimiz, sevinçlerimiz yapmacık tavırlardan uzak olsa; koşulsuz sevmeyi, sevişmeyi öğrenebilsek...
Kendimizi, düzeni başkalarınca kurgulanmış hayatın dışına çıkarsak fena mı olur? Neden her hareketimizi hesap kitap çerçevesi yapıp duvara asıyoruz? Çığlıklarımız, ruhumuzun derinliklerinde yankılanıyor ve o yankılar, karanlıkta peşimize takılan gölgelerimiz gibi bizi esir alıyor. Böylece korkuya mahkûm olup çıkıyoruz. Önce kendimizden korkmaya başlıyoruz. Sonra adım adım ilerliyoruz ve bir de bakmışız ki kocaman bir korku dağının zirvesindeyiz. O kadar ürpertici bir yükseklik ki bu, artık aşağıya bakmak imkânsız gibi...
Bilinçdışımızda ne volkanlar patlıyor! Ne sesler, sessizliğimizde kayboluyor. Dışa vuramadığımız, hedefini bulamayan bu sessiz çığlıklar zamanla bizi sönmüş yanardağlara çeviriyor. Ne yazık ki bu yanıştan ve bu sönüşten sadece kendimizin haberi olabiliyor. Aşkta, işte, her türlü insan ilişkilerimizde " acaba" lar bir virüs gibi beynimizi kemiriyor. Acı çekmemek, " keşke" dememek için mi bunca serzeniş? Kendimizi rahat bırakalım da kişiliklerimiz ansızın kapımızı çalan bu virüslere bağışıklık kazansın.
Beni yanlış anlamayın lütfen. Amacım sizlere akıl vermek dağil. Akıl ırmaklarında yüzenler, akılsızlık denizinde çoktan boğuldu. Ben sizinle hayatı paylaşmak istiyorum. Nereden, nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Elimde büyük bir yumak var; ipin ucu nerede belli değil ve bu yumak çözülmez bir kördüğüm. Gelin bu kördüğümü birlikte çözelim. Gelin ipin ucunu birlikte bulalım. Kim bilir? Belki de yumaktaki düğümlerle beraber, boğazımızdaki düğümler de çözülür. İpin bulduğumuz ucu, kaybettiklerimizi bize geri getirir. Böylelikle hep birlikte rahat bir nefes alırız. Ne dersiniz?
Anlatılacak o kadar çok şey var ki... İşte tam da bu noktada her şey hiçleşebiliyor. Var olanın yok, yok olanın var olduğu gibi. Varlıkla yokluk arasındaki o bilinmez çizgi gibi. Necip Fazıl’ ın o çizgiyi "varın altında yokluk, yok un altında varlık" şeklinde işaret ettiği gibi.
Hani içinizden devamlı konuşursunuz. Ama ağzınızı bıçak açmaz. İşte tam da böyle bir ruh hâli benimkisi...
Yalnız bu durumda tanışmamız mümkün değil. Belki de mümkün. Suskunluğumdaki sesleri duyduğunuzdan eminim. İnsan öyle yüce bir varlık ki, görünenin arkasındaki görünmeyeni hissedebilir. Önemli olan dinlemeyi bilmek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.