- 635 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
740 – ASKER EŞİ
Onur BİLGE
Azime Hanım’ın kızı Kübra evlenmişti ve karşıdaki apartmanda oturuyordu. Alt komşusuyla başı dertteydi İkide birde kavgalar oluyor, mahallede kıyametler kopuyordu. Eşi askerde olduğu için evinde yalnızdı. Komşusu ikide birde kapısında bitiyor, sudan şikâyetlerle karşısına dikiliyordu. O da mimar olan ağabeyi Oktay’ın başı derde girmesin diye olayları ona yansıtmıyor, Define’ye akıl danışıyor, annesiyle paylaşıyordu.
Oktay, geçen yıl içip içip annesine eziyet eden, şimdi ise o kötü alışkanlıktan elini eteğini çekmiş, işinde gücünde başarılı bir mimar olma yolundaydı. Bugün yine öfkesi burnundaydı Kübra’nın. Dedeye bir punduna getirip de laf arasında derdini anlatmadan edemedi:
“Necmettin Amca, Müslümanlık diyorsun... Sana iki saat önce başıma geleni anlatayım! Aşağıdaki komşu demeyi bırak, yüzüne bile bakmadığım kadın evime geldi. Bana “Saçını benim balkonuma atıyorsun!” dedi. “Atmıyorum!” dediğim halde inanmadı. Ateş püskürüyordu! İçeri girmeye kalktı. Evime sokmadım. Sonra beni tartaklamaya başladı. Parmağımda ve kolumda derin tırnak izleri var. Bak, işte buramda, şuramda... Gördün mü? Ben tabii ki içeriye almadım. Bu defa da zorla kolumdan tutup beni evine götürmeye çalıştı. Ben de onu geri ittim. Elimi kaldırsaydım, sonu kötü olacaktı! Kendimi çok zor tuttum!
Sonra yan komşum çıktı. Ona: “Gel bak! Balkonumda bunun saçları... Her Allah’ın günü onları temizlemekten usandım!” dedi. Ben de dedim ki: “Sana saçımdan bir tel vereyim, onlarla karşılaştır. Benim saçıma benziyorsa o zaman gelsin kapıma kavgaya! Bu kadın bana iftira atıyor.” Sonra bana döndü: “Evime zabıtayı getirip, tutanak tutturacağım!” dedi. Ben de “Çağır ama ben de bana yaptığını göstereceğim!” dedim. Kısacası, bu nasıl zorbalıktır ki benim rızam olmadan evime zorla girmeye kalkar, sokmayınca da bana zarar verir! Ben kendisine: “Defol evimden!” dedim diye beni nasıl tartaklar! Bu nasıl bir şeydir ki kural kanun tanımaz! Bu kadının güvendiği dağlar var arkasında. Onun için her fırsatta ağalık yapmaya kalkıyor!
İki ay önce de kocası dışarıda bana sataştı. Hakaret etti. O gün de oruç zamanıydı. Düşün, ben oruçluydum. Kadın kolumdan tutmuş “Kocam seni bitirir!” diye tehdit ediyor. Yalnız, sessizce kulağıma fısıldıyor, etraftan kimse duymasın diye. Sen olsan ne yaparsın? Ramazan gününde yapılır mıydı! Kısaca Müslüman maskesi adı altında bu kadar zorbalıklar oluyor! Benim yerimde olsan ne yaparsın Necmettin Amca? Kadın kocasına, kocası tanıdıklarına güveniyor. Ben ise sadece Allah’a... Hâlâ ağlıyorum. Hak etmedim! Anlıyor musun? Müslümanlık bu değil! Bu yüzden başa döneceğim, neredeyse Şaman olacağım! Böyle insanlardan olmamak için... Anneme söyledim. Akşam onunla konuşacak. Avukata gitmek istedim. Bırakmadı. “Sakinleş! Sabret! Bana bırak!” dedi.
“Hemen karakola git! Olayı anlat! “Can güvenliğim tehlikede!” diye ifade ver. Eğer kan çıktıysa seni derhal Cumhuriyet Savcılığına sevk ederler. O yan komşunu da şahit yazdır. Cumhuriyet Savcılığı, Adli Tıbba sevk eder. Doktor muayene eder. Rapor yazar. Kan çıktıysa, vay onun haline ama davandan cayma! Bak bakalım bir daha kılına dokunabiliyorlar mı! Yalnız mahalle karıları gibi laflaşma sakın! Taviz verme!
Kanun var nizam var! Burası dağ başı değil! Bir asker eşine, bir değil iki değil bu yapılanlar yahu! Zulüm bu!.. Ne yapacaksan kanun yoluyla yap. Onlar cehennem kütüğü... O kadın seni kıskanıyor demek ki. Bütün kötülükler, kıskançlıktan doğar. Belki de kocasından kıskanıyordur. Kim bilir ne düşünüyor, neden uğraşıyor. Çok şeyini kaybetmiş birisi o.” dedi Define. Çok kızmıştı. Ara bulmaya falan kalkmadı bu defa.
Biraz daha ağlayıp söyledikten sonra Kübra evine gitti. Orada ne yapacağını ne edeceğini söylemiş olmalı ki olayın gidişatı değişmiş. Bir saate kalmadı, yine geldi ve o arada olanları nakletmeye başladı:
“Biraz önce yan komşum bana geldi. Onunla konuşurken o bana saldıran da geldi. Kapı açıktı. İzin istemeden girdi. Konuştuklarımı dinlemiş olmalı ki alttan almaya başladı. Her neyse... “Ben senin ablanım. Sen beni ittin. İçeri almadın. Bak, boynumu sardım. Ben hastayım.” gibi birçok söz sıraladı. Kendisine acındırmak için elinden geleni yaptı.
Neden mi? Çünkü karakola gidecektim. Annem yüzünden gitmedim ya... Buradan gidince anneme senin dediklerini yapacağımı söylemiştim. O da o saldırganla konuşmuş. Onlar gelmeden önce yine annem gelip: “Onları Allah’a havale et kızım! Canını sıkma! Ben onunla konuştum.” demişti.
Kısacası, böyle kötü bir günüm daha olmaz İnşallah! Dedim ki kendi kendime: “Boş ver Kübra! Bu defalık da affet! Affetmek büyüklüktür. Komşu hakkı diye bir şey vardır. Sen kötülerden olma! Kin ve intikam duyguları içinde boğulma! Neden biliyor musun Necmettin Amca? Nereden bileceksin! Biz kaç yıldır aynı apartmandayız. O kadın, yıllar önce bir gün sırtım ağrıdığında, arkama ilaç sürmüştü. Bunu unutmadım. Ona sırf bu yüzden elimi kaldırmadım. Dedim ki evime geldiğinde:
“Sosyal durumumu biliyorsun. Kocam askerde... Beni koruyacağınıza, ezmeye, yok etmeye kalkıyorsunuz! Yazıklar olsun size! Kocana da sana da! Sen kırk beş yaşındasın ben daha yirmi bir yaşındayım ama ben de insanım ve en az senin kadar saygıyı hak ediyorum.” Yan komşum: “Her ne ise, bu konuyu kapatın!” dedi. Annem de kapatmamı istiyordu zaten. Benim fikrim mi? Ben ne biliyorum ki zaten! Ben neyim ki! Koca bir hiç... Sadece hazmedemediğim bir varlığım ben.”
“Neden öyle söylüyorsun kızım? Herkes değerli bir varlıktır. Allah’ın yarattığı, değer verdiği önemli bir varlıktır.
“Acaba ben çok mu yanlışım ya da bu dünyaya fazla mıyım? Ya bende bir delilik var ya da insanlarda bir acayiplik... Çözemiyorum. Herkes paraya kul köle, herkes insana kul köle... Bense hiçbir şeye... Sanki çok yemek yemişim de doymuşum gibi hissediyorum. Her şeye karşı öyle bir doygunluğum var. Peki herkes dünyayı yutmak isterken neden bende o his yok? Mesela ben niye insan eti yiyemiyorum? Bunlar, bu mahalle kadınları her fırsatta dedikodu ediyorlar. Önceden, insanların aklından nasıl bu kadar çok kötülük geçtiğine hayret ederdim. Peki, ben niye kötülük düşünemiyorum. neden kötülüğü bilmiyorum, neden vazgeçtim ben şimdi karakola gitmekten? Çevremde o kadar çok kötü örnek varken neden ben kötülük yapamıyorum? Demek ki ben kendime değer vermiyorum. "Belki de kendimi bilmiyorum." diyorum. Arıyorum, aradıkça da kayboluyorum. Galiba bu gidişle hiç bulamayacağım.
Hayat devam ediyor. İyi yada kötü. Ya arkada kalacaksın ya da ilerleyeceksin. Hayat güçsüzleri eler. Güçlüler kalır. Doğanın kanunu da bu değil mi? Ben sana söyleyeyim. Benim hayatımın sonu nereye gider bilmiyorum. Ben eskiden annemin dizinin dibinde otururdum, evlendim, yine bir şey değişmedi. Ne uzar ne kısalırım ben. Burada böyle ihtiyarlar giderim.
Kendi ayaklarının üzerinde duramayan, kendine bir yol çizemeyen, ancak yakınıp yakınıp ağlayan, sonra da gözyaşlarını silerek aynı hayatı aynı şekilde yaşamaya devam eden aciz bir insanım. Tüm yaşadıklarını çöpe dolduran, sonrasında da kısa veya uzun aynen bu şekilde devam edecek bir ömrü de geride bırakarak öte tarafa göçüp gidecek olan sıradan biriyim işte! Hep ahlarla geçecek bu gidişle benim hayatım. Tabii ki buna hayat denirse... Bu vicdan ve merhamet bende olduktan sonda daha çok şey gelir benim başıma.
Gün gelip de öldüğümde, mezarımda yalandan ağlayan iki kişi olur ancak. Komşu, arkadaş, dost falan arama boşuna! Önüm arkam, sağım solum düşman! İnsanlığımın fayda etmediğini öğrendim ama bunun için çok geç kalmışım. “Keşke bunlar gibi Müslüman olmasaydım da ya da ben de ruhumu şeytana satsaydım!” diyeceğim geliyor bazen! Söylesene Necmettin Amca, ben bu dünyada nasıl yaşayacağım? Sonra dünya da benden bıkacak ve çekip gideceğim.”
“İnsan, aslında acınası bir varlık, kızım. Hemen hemen hepimiz aynı durumdayız. İyilerin, kötülerin elinden çekmedikleri kalmıyor ama yapacak bir şey yok! Ben de defalarca sana uzlaşmanızı önerdim ama artık baktım ki haneye tecavüz, tehdit falan olmaya başladı, sana karakolu önerdim. Seni kim koruyacak? Tabii ki devlet! Bunlar nasihatten falan anlamıyorlar. Yine de iyi ettin. Gitmediysen de gitmiş kadar etkisi olmuş ki gelip senden özür dilemiş. Aman dileyene kılıç kalkmaz. İyi olmuş affettiğin. Bu ona da kocasına da bir süre yeter ama tekerrür edecek olursa ne yapacağını bilirler de ona göre hareket ederler artık. Yine bir şey olursa koş gel! En azından sakinleşirsin. Eşin askerden dönünceye kadar sen bize emanetsin. Çekinme tamam mı?”
“Tamam, Necmettin Amca. İnşallah şu günler bir an önce geçer de eşim terhis olur. O zaman bu kadar diş geçiremezler bana. Oktay sinirli. Ona duyurmuyoruz. Duysa apartmanı ayağa kaldırır! Bir zamanlar anneme neler etti, biliyorsun. İçkiyi bıraktı, işe girdi de rahatladık.”
“Yine de duyurmayın! O da evlenir yarın bir gün. Daha da huzurlu olur.”
Bu varto da bu şekilde atlatıldı. “Viranede olaysız gün geçmiyor!” desem yalan olmaz.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 740