DEDEMİN KARADUTU -V
Sözlü ve yazılı edebiyatımızda karadut veya dut üzerine anılar, hikâyeler, deyimler, atasözleri, maniler, türküler söylenmiş, şiirler yazılmıştır.
Yaşanmışlar Hikâyesi
Babaannem 1887 doğumlu olup, 13 yaşında iken köyden bir zat kaçırır. Köyden kaçırırken küçük olduğu için kaçıran omuzuna alıp götürür. Çığlıklar atsa da sesini kimseye duyuramaz. Aşağı İzvit (Çağlar) köyünde bir eve kaçırır. Ev sahibi ince bir ağaç merdiven koyup dam üzerine bir yatak seriverir. Kaçıran zat su testisi alıp gelmek için damdan aşağıya iner. O sırada babaannem merdiveni hemen yukarıya asılır. Ardından çığlığı basar. Karşı damda yatan bir adamı uyandırmak için ‘Damda yatan dayı, damda yatan dayı. Ben Molla Kerimler’denim beni kaçırdılar. Babama bir haber veriverin! Babama bir haber veriverin!’ diye feryat, figan edince o adam uyanmış ve hemen köy muhtarını çağırıp gelmiş. Kaçıran zat oradan kaçmış. Hemen Yukarı İzvit’e haber salınmış. Babaannemin babası ve beraberinde birkaç kişi daha gelip babaannemi almışlar tekrar köye dönmüşler.
Falcı Kadın
İzvit’in Karadutlarını yazılı hale getirirken falcı abdal karısının da anılması gerekiyormuş ki bu yaşanmışlar hikâyesinde yerini aldı.
“Dedem 1878 doğumlu olup 1902 veya 1903 yılında babaannem evlenir. Dört yıl çocukları olmaz. 1906 yılında köye fal bakan bir abdal kadını gelir. Sokaklarda dolaşır fal bakar.
Babaannem falın inanılacak bir şey olmadığını bildiği halde oyalanmak, yalan da olsa gelecekle ilgili bir şeyler dinleme düşüncesiyle falcı kadının ısrarları karşısında fal baktırmaya razı olur ama ‘Benim param pulum yok.’ der. Falcı kadının başlar konuşmaya ‘Sağ gözü benli üç tane oğlun olacak. Gelecek yıl bugünlerde kucağında bir çocuk olacak.’ der. Sonra ekler; ‘Senden hak istemem. Gelecek yıl sandığında sakladığın ipek o kutnu fistanı bana vereceksin.’ der.
Babaannem şaşırır. Çünkü sandıkta ipek kutnusu olduğunu ‘Bir kendi, bir kocası, birde Allah biliyor.’ diye düşünür. Falcı kadına “’Rabbim bana bir çocuk verirse söz sana o söylediğin kutnuyu vereceğim.’ der. Falcı kadın bir hak almadan çeker gider.
Babaannem daha sonra hamile kalır ve 1907 yılında bir erkek çocuğu olur. Aradan bir yıl geçmiştir. Falcı kadın evin önüne gelir Baksa ki karadut ağacının başındaki dutlar kararmış. Hemen tırmanır ve yemeye başlar. Karadutu yedikçe;
‘Çıktım yedim dutunuzu,
Soğuk içtim suyunuzu,
Borçlusun kız Fatma gelin,
İstiyorum kutnunuzu.
Böleceğim uykumuzu,
Göreceğim kuzunuzu,
Duysana kız Fatma gelin,
Ver artık şu kutnunuzu.
Babaannem evin içinde duyduğu bu sesler karşısında ‘Bu nedir?’ diye kucağında çocuk evin hayatına koşar. Etrafa bakınır kimseyi göremez. Baksa ki bir yıl önceki falcı kadın karadutun başında kendisine bakar. Falcı kadın devam eder;
Ya verirsin kutnumuzu,
Ya alırız oğlunuzu.’ diyerek manisini bitirir.
Falcı kadın ‘Fatma gelin ben geldim.’ der. Babaannem falcı kadını buyur eder. Sandığından çıkardığı ipek kutnu entariyi katlanmış şekilde falcı kadına uzatır.”[1]
O dönemlerde İzvit’te pamuktan ve ipek böceğinin kozasından elde edilen iplerle babaannem önce ipek kumaş dokumuş, sonra bu kumaştan kutnu entarisini kendisi dikmiş.
Babaannem 1975 yılında vefat etti. Ölmeden önce giydiği entari üç peşli olarak adlandırılan bir giysi idi. Başında fes, üzerinde ikilik olarak sıralı gümüş takısı vardı. Daha sonra o gümüş takıları verasete birer ikişer verildiğini hatırlıyorum.
Dut ve İlk Sanayi Casusluğu
"Efsaneye göre Çin İmparatoru Huang-ti’nin baş cariyesi Prenses Hsi-lingşi çayına düşen bir böcek kozasından incecik bir ipliğin ayrılabildiğini gözlemlemiş. Bu hikâye doğru mudur uydurma mıdır bilinmez ama Çin’de ipek üretiminin, yalnızca dut ağacı Morus alba’nın yapraklarıyla beslenen küçük gri bir kurt olan ipekböceği Bombyx mori’nin yetiştirilmesiyle başladığı kesindir.
Çinliler ipekböceği, ipekböceği yumurtası ya da beyaz dut ağacı tohumlarının ülkeden çıkarılmasını ölüm cezasıyla önlemeye çalıştılar. Ancak bir hikâyeye göre, 552 yılında Nestoryen Kilisesi’nden iki keşiş, içi boş bastonlara doldurdukları ipekböceği yumurtaları ve dut tohumlarını İstanbul’a kaçırmayı başardı. Bu, ipek üretiminin Batı’da da başlamasına yol açtı. Eğer doğruysa bu hikâye, sanayi casusluğunun kayda geçmiş ilk örneği sayılabilir."[2]
İlk Kâğıt Para Dut Ağacı Yaprağından Yapılmış
“Tarihe parayı bulan ilk uygarlık olarak geçen Lidyalılar, M.Ö. 7. yüzyılda Anadolu’da yaşamıştır.
118 yılında Çinliler deri para kullanmışlardır. Kâğıt paraya geçiş M.S. 6. yüzyılda Çin’de gerçekleşmiştir. Çin’de ilk defa Kubilay Han döneminde 1282 yılında dolaşıma sokulan para dut ağacı kabuğunun işlenmesiyle edilen kâğıt üzerine basılmış ve kullanımını başlatmış.
Kâğıt paranın Avrupa’da ilk kullanıma başlanması 17. Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da para ilk defa 1661 yılında İsveç’te, Amerika’da ise 1690 yılında basılmıştır.
Osmanlı imparatorluğunda kâğıt para el yazması ve mühürlü olarak 1840 da çıkarıldı. 1842’den sonra kâğıt para matbaada basıldı.
Durmuş Ali Özbek
________________________________________
[1] Anlatan babaannemin torunlarından Saadet (Özbek) Açıkbaş, Celal Özbek
[2] Napolyon’un Düğmeleri, Penny Le Couteur, 1000kitap.com/dut-agaci--5541/alintilar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.