ölüm
Ne kadar soğuk, ne kadar ağır bir cümle ölüm. Her yeni yaşa girerken bağırıyor avaz avaz geliyorum diye.
Dünyaya öyle meyil etmişiz ki kendimizi, demiyoruz ki;ne zaman bu ölüm?Bitmeyecek işler peşindeyiz,gidiyor her gün sevdiklerimiz birer birer,biz taparcasına dünyaya meyilli,hal bu ki soğuk musalla taşı her gün misafir ağırlamakta biz ise musalladan kaçma peşinde.
Ölüm ne kadar soğuksun ne kadar ürkütücü,mezar altında hareketsiz kalışım,üstümüz başımız bir karışık toprak, azıcık koşunca üstümüz toprak olur sirkeleniriz ama ölünce kaçtığımız toprakta boğuluruz.
En güzel kıyafetler askıda asılı, en değerli mal varlıklarımız deniz üstünde ya da toprak üstünde tapulu,biz ise yerin altında üstümüzde bir cepsiz beyaz kumaşla toprak altında yatılı ama misafir değil ebedi kalmışlığımız.
Ölümü yaşamamışlığım uzun gelmeyecek zaman, ölümü bilmek şah damar gibi yakın,hey hat ne oluyor daha yarın giyecektim ütülenmiş pantolonu,geldi işte vaat edilen zaman.
Isıtılacak yemek dolapta kaldı.Kundakta bebek beşikte kaldı,giyilmemiş gelinlik vitrinden alınmadı,son maaş daha hesaba geçmedi,camiide ezan okunmadı sela var geldi ürpertici soğuk adı ölüm.
Teneşirde soğuk suda kıpırdamayan beden,beyaz uzunca bir kumaş bedeni saran hiç tarzım değil diyemeyip ısrarla giydirilen entari,ardından tahta içinde ve musallaya konulan sevdiklerimin sesini duyup cevap veremeyen ölüm.
En sevdiğim öpüp kıyamadaığım evladım ayağına toz değmesin dediğim evladım,acımadan düşünmeden üstüme toprak yığdırıyor,baş ucuma bir tahta parçası doğum yılım yazılmış,unutulup gitmişim ne gelenim var ne gidenim,elimin değdiği bir avuç toprak,imam telkin verir dinin islam kitabın kur’an peygamberin muhammet as.der ve kiramen katibin gelir başlar sorguya.
Sorgu sual bitince açılır cennet kapısı,kişiye göre cehennem kapısı...:Mezarına gelenler ağlar,bilmezler ki;ölüm soğuk ama ölen kişi hayata devam ediyor toprak altında,ölüm kalana soğuk gidene hayat.