- 733 Okunma
- 7 Yorum
- 8 Beğeni
733 – AZAP
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
Bugün akşamüstü Virane’de Neşe’nin doğum gününü kutladık. Çok güzel ve eğlenceli geçti. Çam sakızı çoban armağanı bir sürü hediye yığıldı önüne. Birer birer açtı. Neler neler vardı aralarında!
Virane müdavimi olmayan, arada sırada bahçeye gelen, doğum günü münasebetiyle davet edilenler dağılıp da etraf sakinleşince Orçun Define’ye gördüğü rüyayı anlattı. Korkunçtu! Dede bile ürperdi dinlerken.
“Rüyamda, büyük bir binanın zemin katındayız. Altta, yani bodrum katta birçok insan var ama aralarında başkanları yok. Ben oranın ikinci başkanıymışım ama yanlarında değilim. Onlar, öğretmensiz bir sınıf gibiler. Bir odaya doluşmuşlar, kendi hallerinde oturuyorlar. Sessizler. Beklemedeler. Bana kabirdeler gibi geldi.
Ben zemin kat koridorundayım. Kapı, koridorun ortasında… Kapıdan girilince sağ tarafta bir masa var. Sınıftaki kürsü gibi… Orada bir hâkim oturuyor. Ben kapının karşısındayım. Yönüm kapıya dönük… Ayakta bir adam var. Duygusuz. Yüzünün ifadesi yok. Bomboş bakıyor. Hâkimin kararına göre hareket etmeye hazır… Mübaşir gibi… Azap meleği olduğunun sanıyorum.
İçeriye bir adam girdi ve kürsünün önüne, hâkimin karşısına geldi. Onlar benim sol tarafımda kalıyorlar. Azap meleği, adamın başında dikiliyor. Hâkim adamı sorguluyor. Azap meleği onun kararına göre adama şöyle bir tokat atıyor. Yeryüzünde sıradan bir tokat gibi ama o kadar şiddetli ki yer yerinden oynuyor!..
Hâkim oturuyor. Suçlu, yani o kul ayakta, onun önünde hazırol vaziyetinde... Melek sakin ve sessiz dolanıyor etrafında… Acelesiz, emir kulu… Hafifçe sayılan bir tokat gibiydi suçlunun yanağına inan ama o ne tokattı!.. Şiddetlisinden Allah esirgesin!.. Hâlâ tesirindeyim! O azabı unutamıyorum! Kul put gibi… Sessiz, muti… Azap edenin yüzünde hiçbir ifade yok. Beton yüz… Ne sevgi ne nefret, ne sevinç ne keder... Duygusuz… Sırf azap için yaratılmış sanki. Kılı kıpırdamıyor! Suçlu da yerinden bir milim oynayamıyor!”
“Azap meleği de bir kul nihayetinde. Kulun Rabbi yanında en küçük bir iradesi olamaz ki! Elbette duyarsız olacak. Duygusu olsa o vazifeyi hakkıyla yapamaz ki! Hâkim de öyle… O da hüküm verdiğinde hislerini bir tarafa bırakması lazım… Beşer olmasına rağmen, caniye idam hükmü verirken sevinmesi zulüm, üzülmesi ise zaaftır. Hüküm makamında olan bir insanın böyle olması gerekiyorsa, bir meleğin durumu kendiliğinden belli olur.”
“Bir an için o adamın yerine kendimi koydum, aklım başımdan çıktı! Rüya dahi olsa gerçek gibi etkilendim! O günün şiddetinden Allah’a sığınıyorum!”
“Melekler Allah’ın emirlerini uygulamakla görevli nurdan yaratılan varlıklardır. Biliyorsun, meleklere iman şarttır. Onların cüzi iradeleri ve cinsiyetleri yoktur. Münker ve Nekîr, sorgu melekleridir. Rıdvân cennet meleklerinin, Mâlik cehennem meleklerinin başıdır. Melekler madde değillerdir, zaman mefhumları da yoktur. Aynı anda birkaç yerde birden olabilirler. Emir kuludurlar. Sayılarını yalnız Allah bilir.”
“Onlara Zebani de deniyor değil mi dede?”
“Evet. Çoğulu Zebâniyyûn… Cehennem bekçisidirler. Azap melekleri olarak sınıflandırılırlar ama Kur’ân-ı Kerîm’de zebânî, Cehennem Koruyucusu anlamındadır.”
“İnşallah Allah bizi onlarla karşılaştırmaz!”
“Âmin! Hâkimlik de çok dikkat isteyen bir iş. Kutsal bir meslek… Hâkimler, yeryüzünde Allah’ın El Hâkim sıfatının temsilcileridir. Mastarı Hikem’dir. Hükmetmek, yönetmek, hikmetli olmak, düzeltmek, düzenlemek, hakem olmak, düzeltmek için men etmek, sağlam yapmak ve yargılayan anlamındadır.”
“Bir aralar avukatlığa özenmiştim. Bir aile dostumuz vardı. Babamın arkadaşı: “Evladım! Sakın ha sakın avukat olayım deme! Kul hakkından sakın! O meslek yalansız dolansız olmaz. Kıyısından köşesinden yalan dolan girer işin içine Maazallah! Dünyada kazanacağım derken ahiretini heba edersin! Git hamallık yap, halde karpuz at, pazarda limon sat ama sakın avukat olma!” dedi.
“Neden amca? Suçsuzu müdafaa edeceğim ki günahsız olduğu halde zulme uğramasın! Bunun neresi fena?” dedim.
“Hep suçsuzlar gelmeyecek ki karşına evladım! Suçlusu da gelecek suçsuzu da… O sana ne anlatırsa sen ona inanmak zorunda kalacaksın. Kazanç kapın olacak. Suçlu da olsa, beraat etmesini sağlamasan, sadece cezasını hafifletmeye gayret etsen de adil bir şekilde hareket etmiş olmayacaksın. En iyisi uzak dur! Risk alma! Yapacağın en küçük hata dahi sana pahalıya mal olur!”
“Hâkim olsam? Onda da tehlike var mı?”
“Adaletle muamele edebileceksen, hiç durma! Ancak elindeki verilere göre karar vermek zorunda olacaksın. Olay yerinde olmadığına göre, söylenenlere ve belgelere göre hareket edeceksin. Adalet terazisini ne denli denk getirebilirsin? Bu iki meslek de çok itina ister. Yalan dolan katmayacağından, adaletle hükmedeceğinden eminsen hiç durma! Ancak zerre kadar kuşkun varsa vazgeç!”
Aramızda geçen bu konuşma beni o iki meslekten de uzaklaştırdı. İktisat ve ticareti seçtim. Bunda da dürüstlük esas… Ticaret de kolay değil! Hayatın her yerinde doğruluk, dürüstlük, adalet gibi pek çok vasıfla vasıflanmak gerekiyor. Aksi halde işimiz zor, dede!”
“Sen sen ol, vicdanına danışmadan hareket etme! Hayatta insanı en çok rahatsız eden vicdanıdır.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 733
YORUMLAR
Her insana, her topluma verilmek istenen mesaj eminim yerine ulaşmıştır.
İki ayrı alemde adalet kıyaslaması var, vurgu yapılmış, ne güzel. Herkes kendine bir pay çıkarabilir, ben öyle yaptım. Önemli bir ders aldım, ama yargıç değilim. Adalet her yerde adalettir; herkese gereklidir. Yargılayan dürüst olmalı ki, terazi kefeleri denk dursun.
Adaletin olmadığı yerde her insan, her toplum suçludur derim.
Çok yararlı gördüm yazıyı.
Saygılarımla Efendim...