- 407 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Hacı Baba
*HACİ BABA*
Hacı Baba dinine aşırı düşkün, namazında niyazında sevecen ve merhametli sevecen bir adamdı. İş yaşamında babadan kalma lokantasında yıllarca çalışıp Ekmeğine haram koymadan emeklilik günlerini saymaya başladı. Yaşamın güçlüklerini, evinin geçince parasını kendi dürüstlüğüyle başarmış ve etrafına göre görmüş geçirmiş birisi olarak çarşıda esnafın ve mahallelinin de kalbini kazanmıştı.
Hacı Baba çarşı ortasındaki lokantasına yıllarını vermiş, süre gelen yıllarla deneyimler kazanarak aşçılık üzerine isim yapmıştı. Esnafa titizlikle mevsimine göre çok güzel yemekler pişirirdi. Sabahları buğusu üzerinde çay, ya da çorbasını içmek için adeta sıra bekleyenler vardı. Sohbetleriyle büyük keyifle, hazla halkla iç içe garson elemanlarla hizmette kusur etmemeye özen gösteriyordu. Yarınlara umutla, yüreğinin temizliğini de düşünerek gururla bakıyor, enerjisiyle herkesi etkileyen bir kişiliğe sahipti.
Kısa boylu, esmerce, güler yüzlü, gözleri siyah, müşterisine karşı hizmet için hep tetikte ve son derece çalışkan, zeki birisiydi. Eşinden On iki yaş büyük olmasına karşın, eşinden daha sağlıklı bir yapısı vardı. Eşi kalp hastası olduğu için ona hep iyi davranır dört çocuk babası olup yeri geldikçe evin tüm gereksinimlerini çarşıdan aldırıp gönderiyordu.
Zaman içerisinde çocuklar büyüdü, evlenip yuvadan uçtular. Hacı Baba BAĞ-KUR primlerini eksizsiz yatırmaktaydı. Arkadaşı Ali Yelken’nin yönlendirmesiyle Hac ibadeti için kayıt yaptırıp en büyük düşünü gerçekleştirmenin hazzı içindeydi. Kafileye katılıp komşusu Ali Yelken’le ’Hacı’ olmanın sevinci, gururu içerisinde, kazasız belasız evine dönünce mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Hayırlı olsun diye eve gelen ziyaretçiler doldu taştı Hacı Baba’nın. ‘Hayırlı uğurlu olsun, Allah bizlere de nasip eylesin’ diye diye günlerce evinde konuk karşıladı.
Hacı Baba olarak yeniden lokantasının başına geçmiş, emekliliği geldiği halde çalışmaya ayni hızla devam etmeye başladı. Öyle güzel iş yapıyordu ki Yunus Lokantası, dillere destandı bir yerde. Babası vermişti bu ismi “ekmek teknesi” dediği bu işyerine. Rahmetli dedesinin ismi diye de hep anlatırdı babası Ömer Ağa, gözleri dolardı yad ederken. Hacı olalı tamı tamına dört ay geçmişti ki bir gün komşusunun kuzeni hal hatır sormaya geldi sözüm ona, ve esas niyetini ortaya dökerek:
- Merhaba, Hacı Baba nasılsın bakalım?
- İyiyim evlat, sen nasılsın?
- Hacı olmuşsun, hayırlı olsun. Allah kabul eylesin. Herkese nasip olmaz, böyle kutsal topraklara gidip kutsal Kâbe’yi ziyaret ederek hac görevini yapmak...Sana bir şey söyleyeceğim ama gücenmek darılmak yok, hele gönül koymak hiç yok.
Hacı Baba içi ürpererek Salih Serdar’ı tepeden tırnağa iyice süzdü. Dedi kodular çoktan kulağına gelmişti zaten. Fakat pek aldırmak istemedi, içine derinden acılar düşmesine karşın. ’Efendim Hacı olduğuna göre neden hala daha iş yerini devretmeyip çalıştırıyormuş. Haram işlemiş oluyormuş…’ Salih Serdar denen densizin de bundan bahsedeceği öngörüsüyle içi ürperse de yılların kazandırdığı olgunlukla düğümlenen boğazını temizlerken, yürek çarpıntısını hafifleterek:
- Söyle bakalım ne söyleyeceksen, çıkar ağzındaki baklayı da rahat et deli oğlan.
- Diyeceğim o ki, lokantayı çalıştırma artık Hacı Baba, günah işliyorsun. Söylemedi deme, bunu bir ben söyleyen de değilim bak. Herkesin diline düştün, hacılığınla kimine fazla kimine az miktar yemek aktarırsan tabağa harama girer. Çorba aktarırken tabaklara kepçeye eşit koymazsan ne olur?
- Tövbe de komşu, ben bu yaşa geldim haşa, asla haram yemedim, yedirmedim, o nasıl söz? Gözlerim kapalı olsa dahi ölçüleri şaşırmam asla ben!
- Ya, Hacı Baba tabi ki ona ne şüphe, ama kusura bakma istemeden de olsa sen ya da garsonlardan biri yemek kurtarırken tabaklara tamı tamına eşit koymazsa! Tabağın birine bir fasulye tanesi fazladan konsa, pilav tabağına fazladan bir pirinç tanesi konsa nerede kaldı helal kazancın, hacılığın senin...
Hacı Baba, birkaç dakika sustu sonra yüzünü somurtarak yutkundu, ‘galiba haklısın oğlum dedi. İş böyleyken çağır kim istiyorsa lokantayı yarın devredeyim bitsin bu dedikodular, kurtulayım ben de bu ağır yükten’. Diyerek "Ayrılması pek güç olsa gerek ekmek teknemden" diye diye içi yansa da lokantayı boşu boşuna ucuza devretti. Bu zor günlerinde eşi Nezihe Hanım ona destek çıktı. ‘Üzülme Hacı Baba, alışırsın yavaş yavaş, İstanbul’a Abimlere, Ankara’ya Kıza gideriz, bir müddet uzaklaşırız buralardan…
Nezihe Hanım ve Hacı Baba o yazı akraba, dost ziyaretlerinde geçirdiler, derken Eylül sonu evlerine döndüler. Artık Hacı Baba zamanını evde geçirmeye başladı. Sağlığı elverdikçe beş vakit namaz camiye giderek kendisini oyalıyordu. Cuma namazını, bayram namazını kendisini bildi bileli kaçırmadan bu yaşa kadar ibadetlerini eksiksiz yerine getirmenin huzuruyla doluydu içi. Genç yaşlarda radyo asla dinlemediği gibi “gavur icadı” deyip eve dahi sokmamıştı. Daha sonra televizyon yayınları çıkınca eşinin ve çocukların istemeleri, akrabaların da yönlendirmeleri üzerine izin vermiş, en iyisinden almıştı evine.
Lokantayı devredip tam da evde oturmaya alışmıştı ki Hacı Baba, eşi Nezihe Hanım hastalanmaya başladı sık sık. Genç yaştan beri kalp kapakçıklarından dolayı kalp hastasıydı. Yaş ilerleyince diyabet 2 tip hatası da olunca şikâyetleri sıklaşmıştı. Nezihe Hanım yeşil gözlü, kumral eşinden daha uzun boylu, beyaz tenli güzel bir kadındı. Hacı Baba’dan on iki yaş daha küçük olmasına karşın sağlık açısından Hacı Baba ondan kat kat daha iyiydi. O yıl kışı huzurlu geçirip bahara yeni çıkmışlardı ki Nezihe Hanım rahatsızlandı aniden, doktorların çabalarına rağmen bir hafta sonra vefat etti.
Hacı Baba son derece yıkıldı bu olay üzerine. Daha ilk günden salondaki radyoyu, televizyonu, anteni kabloları söküp attı sokağa. ‘Madem ki Nezihe yok artık, bu kadar gâvur çöpüne de bu evde yer yok’ diyerek inzivaya çekildi. Huysuzlaştı, içine kapandı, yemek yemez oldu. Ancak komşuların arada getirdiği çorbadan içiyor, çok sevdiği mısır ekmeğini yoğurdun içine, doğrayıp ölmeyecek kadar yiyordu. Çocukları, torunları hiçbir şey avutamadı Nezihe‘sinin yokluğunu. İyice kendi dünyasına çekilip yalnız yaşamayı seçti. Israrlara rağmen evlatlarının birinin yanında kalmayı kabul etmeyip kendi evinde yaşamayı uygun gördü.
Dini bütün, Allaha sığınan, duasında namazında günler akıp giderken cami arkadaşlarıyla sohbetler edip yalnızlığını az da olsa gideriyordu. Ama tabi ki sohbetlerin girişinde ön sırada hep kaybettiği eşi Nezihe idi. Üzüntüsünün kaynağının başında eşinin hacı olmadan vefat etmesiydi. Hoş yaşamda olsa bile sağlık sorunları nedeniyle gidemezdi hacı olmaya, buna karşın yokluğu onu vuruyordu duvarda asılı duran saatin her çalan saniyesi. Cami arkadaşları arasında sohbetlerinde eşinin : ’Hacı olamadan gitti öteki dünyaya’ cümlesi yayıldı kısa zamanda. Bir gün, daha sonra tarikatçı olduğu anlaşılan bir adam getirip Hacı Baba ile tanıştırdılar. Sohbet sohbet üstüne sıra Nezihe Hanım’ın hacı olamadan öteki dünyaya göç etmesine geldi.. Adam zaten fırsat kollayıp sohbeti yönlendirip duruyordu. Sonunda Hacı Baba’ya eşinin vekâletle hacı olabileceğini, öteki dünyada daha da huzur bulacağını işittirdi. Sıcağı sıcağına işi pişirip onay alıp ilk Cuma namazında buluşacaklardı. Hacı Baba eşinin yıllarca altın, dolar biriktirip sakladığı çantasında ne varsa toparlayıp sattı. Altınların hepsini de bozdurup yarım daire yapacak kadar bir parayı adama teslim etti. İçi çok huzurluydu, mutluluktan uçuyordu yüreği adeta, eşi Nezihe hacı olacağı için ondan mutlusu yoktu...
Günler geçmiş aracı Süleyman dolandırıcısı gelip müjdeyi verdi. Artık eşi Nezihe Hanım hacı olmuştu. Onun adına gelen zemzem suyundan da içtikçe sonsuz hoşnutluk duymaktaydı Hacı Baba. İki ay üzerine kentten büyük oğlu, gelini torunlar el öpmeye ve mezar ziyaretine geldiklerinde Hacı Baba’da büyük bir değişiklik fark ettiler, sorgulayan gözlerle hâl hatır sorduktan, hoşbeş ettikten sonra, aldıkları yanıta inanmak istemediler:
- Evet çocuklar artık üzüntü yasak bana. Nezihe ANNENİZ HACI OLDU. ÖTEKİ DÜNYADA DARLANMAYACAK…
GÜLŞEN ŞENDERİN
YORUMLAR
kıymetli başkanım harika bir çalışma okudum yüreğinize saglık
günümün yazısı
sevgilerimle
GÜLDAMLASI**
Hârika, tek kelimeyle muhteşem bir hayat hikayesi.. Kalemine yüreğine sağlık. Gününüz kutlu, gönlünüz şen, hâneniz gülşen olsun İnşâallah.🌹