- 476 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Leyla’lar Ağlamaz
Neden ağlıyor acaba?
O mavi eteği giymeseydi kırmızısını giyer miydi? Kırmızı bir eteği olup olmadığını bile bilmiyorum. Ne saçmalıyorum ben. Oysa saçları. Saçları; ağlaması icap eden bir canlı için yeterince uzun. Yani anormal bir durum yok ortada. Çok da güzel, saçları... Yangın rengi.
Uğurlu harfi nedir acaba? Benim “Z” olduğuna göre onun ki “R” olabilir mi? Olsun lütfen.
Evli galiba. Evli mi? Evli olsa da yakında boşanacak. Yaşı boşanmak için çok müsait... Gerçi yirmi altı gösteriyor. Ne yani! İllâ yirmi yedi mi olması gerekiyor. Gayet tabii boşanmaması için hiçbir neden yok. Çocuk yapmamıştır umarım, ama yapmayı dü- şünmüştür.
Kızı olsa ismini ne koyacaktı kimbilir. Bunun hayalini kurmuş olabilir mi? Kurmuştur kesin. En az beş isim gelmiştir aklına ve üçünü eleyip ikisi arasında karamsar kalmıştır, ama bu bir ağlama nedeni olamaz. Neden ağlıyor acaba. Neden her şey için bir neden gerektiğini düşünüyorum ki ben.
Saliha teyze ortada hiçbir şey yokken bile gülebiliyor. ‘Deli’ diyor annem. Geçen balkonda görmüş çamaşır asarken, kendi başına gülüp duruyormuş. (Çamaşır yerine kendini astığını düşündüğü için gülmüş olma ihtimalini düşünmemek de delilik sa- yılır anne.)
Ağlamakla gülmek aynı şey değil biliyorum. Ağlayan canlılar ağlamayan canlıların merhametine neden mazhar olur ki? Anın- da bir tepkileşim... Üzülürler, merak ederler, gidip teselli etmeye cüret ederler, yardım ederler.
Ülkenin insanları ülkenin yönetimine karşı, ağlayarak dile getirse isteklerini. İşçiler ağlayış grevi yapsalar meydanlarda.
Yok artık! Nereden nereye. Babam bilse böyle düşündüğümü “Hain, anarşist” falan der. Geçtiğimiz seçimde o partiye oy ver- meyeceğim dediğimde “Vatan haini misin sen? Anarşistlerle birlik olanlara oy verip ülkeyi bölmelerini mi istiyorsun? Otur sen evde, oy falan vermeye gitmeyeceksin!” demişti.
Neyse kıza ayıp olacak şimdi. Nereden çıkıyor böyle saçma düşünceler. Kendi başına düşünmek son derece tehlikeli, sanki toplu düşünmek diye bir şey var. Yok mu? Var mı? Kime soruyorsam!?
Kafasını sola çevirse yanında oturan kadın kesin sorar. Ben soramam ki. Sadece anlamaya çalışırım. Anlarım ben. Birini an- lamanın yasal olmayan bir durumu yok ki.
Karşısına oturup... Zaten karşısında oturuyorum. “Seni en iyi ben anlarım.” desem, “gayri resmi.”
İnanır mı? İnanır tabii. İnançlı birine benziyor zaten. İnançlı birileri inançlı olmayan birilerine göre daha fazla ağlarmış. Nereden duymuştum bunu, duymuş muydum? Uydurmuştum. Far- ketmez inandırabilirim onu. Saçlarını okşarım. “Seni anlıyorum. Ağlamamak için hiçbir neden yok. Haklısın” falan derim. Başını göğsüme yaslar. Yok. Göğsüme başını yaslar. “Ağla” derim. O ağ- lar, ben saçlarını okşarım.
Lanet olsun. Belki de bir sevdiği var. Evet kesinlikle öyle olmalı. Zaten apar topar kendini içeri attı, birinden kaçar gibi. Ya da az önce aldığı acı haberi... yok yok öyle olsa bu kadar sakin ağlayamaz. O çocukla buluştu, o tipsiz, tipsiz olduğu hâlde kendini beğenmiş o serseriyle. “Ayrılmak istiyorum” dedi. Kim? Çocuk mu? Hayır, kendisi demiştir. Kıskançtı çocuk, çok bunalttı bunu. Dayanamadı kızcağız. “Ayrılmak istiyorum” dedi. Dayanamaz ki. Çocuk; “Sen bilirsin” diyerek arkasına bakmadan çekip gitti. Bu kadar basit. Ne yani ayrılık için tören mi tertipleseydi. Basit işte. Ayrılıklar basit olmalı. Evet zoruna gitti kızcağızın “Bu kadar basit öyle mi? “Ben bilirim öyle mi? Görürsün sen.”
O zaman birinden kaçar gibi olması gerekmez ki. Belki de ben abartıyorum. Aceleci olduğu için bana öyle gelmiş olabilir.
Eyvah! Anladı işte ona baktığımı. Ne bakması. Sadece gözlerimiz kesişti. Sakin ol. Hâlâ bakıyor gözleri. Gözleri; yeşil değilmiş. Saçlarından anlamalıydım kahverengi olduğunu. Anlamadığımı anlamış mıdır?
Neyi anlamadığımı anlayacağını anladığını neden düşünüyorum ki. Çok saçma. Biraz daha baksam utanıp vazgeçer mi ağlamaktan, yoksa o da bana mı âşık olur bakmaktan? Olur mu? Olur. Metro da evlilik teklif ederim. Kızımız sorarsa bir gün; “Baba, an- nemle nasıl tanıştınız?”
“ Bir akşamüstü eve dönüyordum. Annen...”
Kızımız mı olacak? Olsa adını Eflar koyarız. (a’nın başında şapkası olmalı)
“Eflar, hımm çok güzel bir isim. Anlamı ne?” diye sorar.
“Gizli” derim.
“Nasıl yani gizli demek mi?”
“Hayır gizli demek değil, anlamı gizli. Yani bir ben biliyorum. Onun için gizli.” derim.
“Yaaa Efe saçmalama o ikimizin de kızı” der, o biçimli kaşlarını çatıp (ikimizin kızı dedi ahh kalbim) “benim de bilmeye hakkım var.” der.
Neden kocacım demiyor ki? Belki bir gün diyecek olsun. Yok demesin. Sevmem ben öyle; cım-cim’li lafları.
Leyla’m güzel karım benim, ismi bizim isimlerimizde gizli derim. Leyla mı? Evet. Leyla. Zeki kadındır benim karım, hemen anlar. İsminin Leyla olduğunu bile bilmiyorum. Neyse de Leyla gibi işte. Leyla gibi ağlıyor, Leyla gibi baktı gözleri, saçlarının rengi Leyla gibi, yangın rengi. Bu yangın rengi çok tutkulu olmalı, ağlayan Leyla’ların saçları yangın rengi olmalı.
Kalktı. Bende mi kalksam? Peşinden gidip ona nasıl âşık oldu- ğumu, hayallerimi falan anlatsam.
İnecek galiba. Yok inmedi. Neden inmedi ki bu şimdi. Ağlamıyorda artık. Tabii yaa ben kalkmadım diye inmedi. Kaybetmekten korkuyor. Neyi? Beni... Neden ağlamıyor artık? Ona beni çeken ağlak olması mı? Seviyor muyum? Kime diyorsun Efe? Sana di- yorum Efe. Ne diyorsun? Seviyo...
Kapıya döndü inecek işte. Peşinden gitsem... Ağlamıyor artık gitme/sen. İniyorum... Nasılda ceylan gibi sekiyor.
“Bakar mısınız? Bakar mısınız ne Efe. Şeyy pardon, ben. Ben ne? Sen, yani siz... Özür dilerim beceremiyorum.”
“Bakar mısınız?”
Kalbim... Baktı vallahi baktı. Bakıyor.
“Bana mı dediniz?”
“Evet.”
“Siz metro da...”
Ah Leyla’mm. Tanıdı beni. Biliyorum o da sevecek. Sesi neden La diez. Az önce ağlamış kadın sesleri o perdeden çıkar Efe.
“Siz beni mi...?”
“Neden ağlıyordunuz onu...?”
“Farkettiniz demek, bunu sormak için mi peşimdesiniz?” ”Şey evet aslında hayır, ben...”
“Bunu gerçekten öğrenmek istiyor musunuz?”
Gözleri. Doldu gözleri. Ağlamasın lütfen.
“Evet...”
“Gelin benimle.”
İnanmıyorum. Bu bir davet mi? Beni evine götürecek. Şarap ikram edecek. Edecek mi? Leyla’lar sevişmeden önce şarap içerler.
Lanet olası trafik! Sakin ol Efe! Sakinim Efe. Sabırsızlık bu. Birazda heycancıklıyım. Leyla da heycancıklı mıdır?
Belli etmiyor, ama o benden de... Leyla dikkat!
Araba...
Allah’ım... Leylaaa’m. Leyla. Benim yüzümden, benim yüzümden. Lânet olsun. Ambulans! Leyla. Gitme Leyla. Başım... Işıklar...
“Pardon iyi misiniz?”
“Leyla. Sen...”
“Yardım etmeni ister misiniz? Sizi karşıya geçireyim. Neyiniz var? Neden ağlıyorsunuz...?”