- 807 Okunma
- 12 Yorum
- 9 Beğeni
ÇİÇEKÇIKMAZI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ben gerçekten bu döngüye ait miydim?
Koridorlar boyunca uzanan boşlukları doldurdum, yol yürüdüm, insan tanıdım ,deriye işleyen soğuğa hükmettim…İklimler boyu bir yaradılışa karşı gibiydim. Sonra nefesim garip geldi. Bir insan şahsına bile yabancı kalabilir miydi? Daha doğrusu kendine bunu neden olağan bir hal gibi görürdü? Sırf yenilmemek adına her terk edilişinde gidenlerin ayak izlerini silmek, dokunduğu yerleri kutsamak, yürüdüğü yoldan yürüyememek; ondan sonra gülse sanki ona ihanet edecek gibi. Bu ağır yükle ne ilgim vardı benim? İstenildiği kadar bana ihanet edilebilirdi. Ben kaldırırdım! Kötüye dair ne varsa bir şekilde halederdim. Annem gibiydim. Pijan’dım! En olmadık, en yavan şartlarda var olmanın bir yolunu bulurdum buluta bile yük olmadan. Sessiz , habersiz bir dağ eşiğinde.
Kanla, başla o mücadele eden beni özlüyorum bazen. Doğru birden çoktu ama yanlış birdir. O bir olan yanlışı yıkmak bir zamanlar beni ben yapıyordu. Haklılığın bir gün dünyayı değiştireceğine inanıyordum. Zamanla ; olayla her neyse! haklılığın koca bir yük olduğu gerçeğini tokat gibi suratımda hissettim. O yüzdendir ki; haklı olmak gibi bir davam epeydir yok. Bu yinede mücadele etmediğim savaşmadığım manasına gelmez. Yani büsbütün anlamsızlaşmadım sadece farkına vardım. O yüzden birini sevmeye çalışırken o kadar temkinliyim. Çağın lanetli hastalığı sevmek. Gerçeği ile sevmiyor çünkü kimse. Var etmeye çalışıyoruz sevmeyi., sevgililiği. Kahramancılık oynuyoruz en beterini en olmazını yola getiririz,biz yaparız.. Sonra ne mi oluyor? Şehirler dolusu inancı, güveni ,mücadelesi yitip giden insan ordusu. Ama hepsi haklı! En enteresan kısmı, herkes haklı ama kaybetmiş…
Sil baştan demeyi çok isterdim her felaketin ardından. 23 yaşındayım ve yaşadığım hiç baharı hiçbir güzü geri getiremedim. Tek bir saliseyi bile başa saramadım. Yani olmuyor. Kandırmanın lüzumu yok. Zaten sürekli başa saracaksak ne manası var yürümenin. Heybeyi doğru doldur demek lazım. Çünkü; aynı hatayı ikinci kez yaptı mı insan kendisini affedemiyor . Bu yüzden sağlam hatalarımız olmalı , iyi ki yapmışız diyebilmeliyiz aynadaki yabancıya.
Bir şehrin sokaklarında son kez yürüğünü bilmek o şehri olağanlığından çıkarır. Attığın her adımda başka yere gidersin. İstemezsen de o son adımı atmak zorundasın. Gitmek –kalmak bile bana ait değilken bu yük niye hala bende bilmiyorum. Bildiğim; yüküme sadığım. Bu döngünün belki en aitsiz yerindeyim, en olmazındayım. Ama benim! Bu yavan duyguları ben besledim. Yüreğimin üstündeki ağırlığı hak ettim mi bilmiyorum. Sadece yüreğim göğe değsin istedim ,yüzüm toprağa dönükken…
Sabahın 07:00’i gibi uyandım o gün her zaman olduğu gibi. Camları açtım. Plak da Sezen vardı. Çiçekleri bir bir suladım . Hal hatırlarını sordum yine güzel bir muhabbetle başlamıştık güne. Soluduğum hava aynıydı ama genzimde tuhaf bir tortu bırakıyordu. Ya benim evhamlı olmam yada kader kendini bir şekilde hissettiyordu ; o gün her şeyin değişeceğini biliyordum. Evden çıkmak için hazırlandım, kapıya yönelmiştim ki telefon çaldı. Önce anlam veremedim. Uzun uzun çalmaya devam edince huzursuzda oldum bir yandan. Yıllardır bir kez dahi çalmayan telefon bugün neden çalıyordu? Bir an tereddütte kaldım açıp açmamak arasında kaldım. Sonra nedense açmak istedim ve telefonu açtım…
Sessiz kaldım önce. İlk diğer taraf karşılık versin istedim. Uzun bir sessizlik oluştu. Ne demem gerektiğini bilmiyordum . Tüm cesaretimi toplayıp:
Alo….
Çok tuhaf karşılık yok.
Alo kimsiniz?
Yine uzun süre cevap yoktu . Sabahın bu saatinde bir şebek alay etmek için aramıştı belliydi. Haddini bildirmek istedim , bir an bir daha aramaması için:
Bana bakın yaptığınız ço….
Cümlemi bitirmeden konuştu. Çok şaşkındım.
2’de Çiçekçıkmazı’nda ol!
Ne? Bu da ne demekti şimdi? Kalın bir adam sesi bu ve hiç tanıdık değil. Önce afalladım cevap veremedim. Sonra :
Ne saçma….
Bu da neydi şimdi? Cümlemi yine kesti…
2’de Çiçekçıkmazı’ında ol! Bekleyeceğim .
Deyip kapattı.
Elimde telefonla kala kaldım. Kimdi bu? Ve neden beni çağırıyor şimdi? Çiçekçıkmazı’ından taşınalı nerdeyse 4 yıl olmuştu. Orayla hiçbir bağım kalmadı bile. Neden şimdi orada olmamı istiyor bu ses…
Gitmek ile gitmemek arasında kaldım. Evden çıktım merdivenleri inerken hala aklım o sesdeydi. Oturdum bir basamak da , öylece kalakaldım. Annemi kaybettikten sonra çiçekçıkmazı diye bir yer kalmadı benim için. Oraya gidemezdim. Ben o sokaklarda şimdi Tekrar nasıl yürürüm? Nasıl nefes alırım? Mümkün değil… annem yok orda her şeyden önce . ona çıkmayacaksa yolum neden Çiçekçıkmazı’nda yürüyeyim ki?
Saçmalık zaten! Hiç tanımadığım bir sese mi gideceğim? Neden yapayım ki ? Belki de sırf bütün gün evde boş oturup sıkılmış birinin oyunu. Belki…..belki… Uzayıp gider bu.
Kalkıp işe doğru yürüyemeye başladım. Aklımı bir yandan kurcalıyor hala. Gitmeli miyim? Ya gerçekten biri çağırıyorsa.. Aslında karar vermem gereken gidip yada gitmemek değil; gitmediğim için ya bir gün pişman olursam… Sıradan olan hayatım bir telefonla alt üst oldu resmen. İhtimallerle yaşamak bana göre olsaydı hala o Çiçekçıkmazı’nda olurdum. Beni çağıran her kimse gideceğimi bilerek çağırdı. Şimdi son kez Çiçekçıkmazın’a gitmeye karar verdim. Bitmeyen ne varsa son noktayı koyup defter kapatmaya değil yakmaya gidiyorum. Yolumu değiştirdim yıllardır adım dahi atmadığım o yere büyük merakla gidiyorum. Korkuyorum bir yandan. Beni orada ne bekliyor?
Ben Çiçekçıkmazı’nda son kez atmıştım adımlarımı. Bitirmiştim orayı geri dönmemem de gerekiyor. Çünkü; haklı olma davamı orda bıraktım. Anneme bıraktım ben tüm haklı yanlarımı. Aralık’da bırakmıştım hatta. Derime ince ince sızan o soğuğu hiç unutmuyorum. Annem henüz bırakmıştı o haklı olma davasını. O hoyrat , hiç vazgeçmeyen, doğrusunu kalın çizgilerle çizdiren , bir zamanlar onun için hayatını yarım bırakıp geldiği çok aşık olduğu adama bile sen yanlışsın! Sen yanlışsın! diye haykırabiliyordu. Deli gibi inanırdı bir gün bu kötüye dair ne varsa silebileceğine,ama deli gibi inanırdı. Tanrıya tapışlar hafif kalıyordu onun bu iyiliğe olan inancından…
Kadınlığı, insanlığa dair her zerresimi ondan aldım. Gıpta ederdim onun gibi olmaya. Gözlerinin içi bir gülerdi sanki bütün yazları gözbebeğine sığdırmış gibi. Haziranları çok severdi zaten. Sevmek ne demek aşıktı. Haziran gibi kadındı annem. Bir aralık ayında aşkı bulduğu adam tarafından yok edildi…
Haziran gibi kadın dedim ya! Ömrü hayatı boyunda kara kıştan başka şey yaşamamış adamın aşkı böyle olabilirdi zaten. Tek bir doğrusu olmayan adama fazlaydı annem. Belki öyle adamların şansıda benim annem gibi kadınlardır, olamaz mı? Kalpleri o kadar buz tutmuş ki: Hazirana sahip olsalar sanki yaza dönüşecek kalpleri. Kahramancılık oynamadı annem ama. Kahramandı o! Dibe batmış bir adamı güneş ile tanıştırdı. Sorunda buydu sanki; kara kışları olan adamlar güneşe çıkınca erimeye başlıyorlardı. Değişmek isteselerdi belki onlarda haziran kadar güzelleşebilirlerdi. Ama o adam buzlarına aşıkmış, hazirana sahip olamayacağını anlayınca tüm haziranları öldürmeyi doğru buldu. Bu yüzden yanlış birdir. Kara kışını sevebilseydi hazirana hükmetmeye çalışmazdı. Ve kışlarda güzeldi aslında. Yoksa haziranın karla ne işi olurdu? Göremedi işte. Kendi gibi olmayınca bütün mevsimleri öldürmeye hükmetti.
Bir kuş gibi düştü annem Çiçekçıkmazı’na. Bembeyazdı her yer . annem ölürken bile güzeldi. Elleri soğuktu. Öpünce bahar bahçe olan annem , öpünce hala soğukdu. Kalk ! dedikçe derin uykundan uyanamadı. Ve orda elleri elimde giderken bile gülüyordu.
Çiçekçıkmazı’na yaklaştıkça nefesim daralıyordu. Ve annemde kokmuyordu artık Çiçekçıkmazı… tabelanın önünde durakaldım . Bir adım öteye gidemedim. Çağıran her kimse belki buradan öteye gidemeyeceğimi biliyordu. Beklemeye konuldum. Bomboş uzanan sokağa dalakaldım. Saatler geçti gelen olmadı. Beklide burada olmamalıydım. Ne diye geldiysem zaten. Neydü belirsiz bir telefonla yıllardır uğramadığı yere gelen bir beyinsiz bendim zaten. Yolun karşısına yürüdüm geri dönmek için tam o an bir ses:
Deniz!
Olduğum yerde duraksadım bu ne şimdi? Buraya kadar geldim ama sırtım dönük sese bakamıyorum bile.
Deniz…
Bu sesi biraz daha yakından duydum bana yaklaşıyordu yavaş yavaş ayak seslerini duyuyordum.
Deniz..
Bu ses … Hayır o olamadı değil mi? Nefesim hızlandı, cesaretimi toplayıp birden sese döndüm.
Saçı sakalına karışmış, yüzünde bir kararsızlık ,yavaş yavaş ilerliyor hala. Gözlerime bakmıyor bile.
Deniz ben…
Uzunca sustu. Ben ne diyeceğimi bile bilmez haldeyim. Haziran katiline ne denilebilirdi ki? Yıllar sonra neden karşım da onu bile bilmiyorum. Ne diye karşımda ki ?
Deniz.. diye tekrar mıraldandı.. An konuşmaya başladım;
Sus! Deniz deme bana. Sus!
Hala yüzüme bakmıyordu. Elleri titriyordu.
Neden buradasın?
Cevap yok. Nefesi hızlanmaya başladı , hırıltısını işitebiliyordum. Tekrar sordum;
Neden buradasın? Sana diyorum ! neden?
Deni…
Deniz değilim ben Deniz deme bana! Bana bak yüzüme bak Deniz’i görebiliyor musun? Yok Deniz değilim ben. O gün bende yittim . Deniz kalmadı yok! Şimdi burasın haa! Neden bile diyemiyorum Sana. sen bunu bize nasıl yapabildin? İnsan kendi elleri ile nasıl bir hayatı mahf eder? Nasıl!?
Yaklaşmaya başladı bana . hala yüzüme bakmıyordu.
Yaklaşma bana ! uzak dur! Annem , annem neden yok söylesene be adam!
Yavaş yavaş yaklaşmaya devam ettikçe geri geri gidiyordu adımlarım. Bir yerden sonra nedense durdum. Kaçmak isterken başta şimdi bir dağ gibi durmak istedim. Durdum. Ayakları ayaklarıma değince durdu. Yüzüme bakmıyor hala. Noluyordu?
Ne yapmaya çalışıyorsun? Dedim.
Deniz bile demiyordu artık. Sokuldu iyiyce, sımsıkı sarıldı bana sonra. Nasıl bir sarılmaydı bu özlem yok, duygu yok! Hissizce…
Deniz, ben katil olmak istemedim, sadece bir kere olsun işe yarayan adam olmak istedim… Bir kere sadece bir kere Deniz’im, kızım…
Bu ne demekti? Bu nasıl bir savunma? Bir insan bir cümlede kendine bile ihanet edebilir miydi? Peki defalarca işe yarayan adam olmak isterken; bir kere, sadece bir kere olanı yıkmadan olduğu gibi olmaya çalıştın mı hiç? Toprağa düşmesi gerekiyorsa buluttan düşecek o yağmur. Sırf ıslanmayı sevmediği için bulutları öldürmek isteyebilir mi insan? Bu çok bencilce değil mi? Olağan bencilliklerin üstünde bir bencillik. Misal ekmek almaya gittiğimde poğaça sevdiğim için hiçbir zaman tüm parayı poğaçaya vermedim. 3 almam gereken ekmeği 2 aldım. Kendi hakkımdan feragat edip 2 poğaça alırdım. Bir evde kimseyi ekmeksiz kalmaya zorlamadım hiç. Buda tam böyle değil miydi? Fırında ki tüm poğaçaları aldın sen kendi uğruna.
Sımsıkı olan kolları ayrıldı benden. Yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı benden. Niye gidiyordu şimdi ?
O uzaklaştıkça sırtımda ılık ılık bir sıcaklık olmaya başladı. Gözlerim bulanık görmeye başladı. Hala uzaklaşıyordu benden. Ona dokunmak istedim. Adım atmak istediğim an yere yığıldım. İçimde bir orduya hükmedecek bir güç hissediyorum ama yığıldığım yerden kalkamıyorum çok tuhaf. Koşmaya başladı o fulu ayaklar. Gözyaşım akıyor ama zerre acı duymuyorum. Anlıyorum ki: hiçbir katil cesedinin gözlerine bakmazmış. 20 yıl boyunca annemin gözlerine bakan adam, belki ilk defa o aralık günü gözlerine bakmadı. Ve hiçbir ceset katilini tanımıyormuş. Bugün bile annemin katiline sarılırken hala beni sevdiği için geldiğini sanmıştım. İnanmaya hazır olan yanıma kızıyorum. Son nefesimi verirken bile kendime kızıyorum. Bu saatten sonra ölüm ya da kalımın bir manası yok ki? Bana bunu yapmanı gerektirecek küçücük bir sebep bile yoktu. Ben zaten o günden sonra kimseyi sevemezdim, güvenemezdim; inancım kalmamıştı ki haziranını kaybetmiş bir Deniz güneş görse ne olurdu ki baba…
Hazirana ait olduğum kadar ben senin kışına da aittim. Şimdi mevsim ne olursa olsun ben de annem gibi senin aralığında gidiyorum. Yüreğim göğe ait artık hissediyorum. Şimdi tüm mevsimlere aitken senin sadece kış olmanı kaldıramıyorum baba. Ve Çiçekçıkmazı, buradayım son kez, pişman değilim. Şimdi ait olduğum bu aralık da kavuşmam gereken bir haziran var. Annem de bende ömrümüz boyunca göğe özlem duyduk. Ait değildik zaten. Yoksa bu buz gibi kaldırımlara ne diye serildi cesedimiz? Sokağın tam ortasında bu neyin infazıydı? Ve benden çekilen o son eller dizimde olan yarayı öpmüştü.Hoşça kal baba, gidiyorum hoşça kal….
ÜLKEM KADININA…
YORUMLAR
Başlığıyla,içeriğiyle ve en önemlisi insanın anlına çat diye dayanan gerçeğiyle, günümüzün kadın olma kavramını derinden hissettiren mükemmel bir yazı olmuş tebrik ederim.Kalemin hiç durmasın, yolun daim olsun.
Refiya Kıran
Bu dünyanın değişmeyen gerçeğine, her sabah şiddet haberlerini duyarak yaşayacağımızı bile bile uyanmak beni korkutuyor.
Yazınızın dinmeyen yarası keşkelerde ve dualarda çoğalırken gözlerimi yaşarttı.
Varlığımıza neden olan annemiz ve babamız olduğu bilincinde biri olarak annem; sinemdeki koku, babam; sığındığım limanımdır.
Birisinden birini seçme hakkını düşünmek mi? Ürkütücü.
Nasıl acı veren bir duygu ki bu, Rabbim hiçbir kuluna böyle bir sonu nasip etmesin.
Tebrikler, sevgiler.
Ümmühan Yıldız tarafından 8.3.2021 16:00:00 zamanında düzenlenmiştir.
Girift gibi olan ama sıkmayan bir yazı...
Bir ikilinin sentax bağlamında olan ikincil derin anatomisi...
Bir solukta yazılmış bir soluk gibi bütüncül...
Bir mahkeme salonunda ya da bir arife mi dökülüş,,,
Kıymetliydi yazınız vazgeçişleri açarken...
Susanlar bilir açıklamanın gereksizliğini...
Hayat destektir bizim dışımızdakini kendimize rağmen yaşatmak...
Bu kaybedildi niza başladı...
Mesele insan'lık meselesi...
Çok su götürür ayrıca...
Çok saygımla.