- 457 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
bir şeyler üzerine 2
Kendimi anlatmayı bırakalı uzun zaman oldu, bundan öyle sıkıldım ki artık tek kelime bile etmiyorum çünkü insanlar sizi anlamak istedikleri gibi anlarlar bunu iyi biliyorum...
Dosdoğru bir çizgi değilim, hiç olmayacağım da..
Ama hepinizden çok düzüm, hep böyle olacağım.
Lisedeki matematik hocam bi öğleden sonra sınıfta ne yaptığımı sorduğunda şiir yazdığımı söylemiştim, o da bana sırada oturarak mı demişti ? Bunu yıllar sonra, içimdeki tüm düşünceleri ve tatlı ilham perimi katlettiğimde anladım. Çünkü insan, hareket etmeden üretemez, saldırmanız, yeri geldiğinde bir şeyin boğazını sıkmanız, sevişmeniz ve hatta dövüşmeniz gerekir. Heybenize payınıza düşeni atabilirsiniz böylece.. O duyguyu, o karmaşayı, kelimeleri...
Hiç kimseden beni anlamalarını beklemedim, bana katılmalarını veya hak vermelerini! En önemlisi yanımda olmalarını çünkü böyle şeyler istenmeyince anlamlıdır, bu açım diyen partnerinize ekmek arası bir şeyler hazırlamakla, sevdiği şeyler hazırlamak gibidir. Özen ister, ilgi ister, emek ister..
Bir insanı ha deyince anlayamazsınız, ha deyince yanında olamazsınız ve - asla - tanıyamazsınız.
Ama bazen şöyle olur.
Biri bu eski evin kapısından girer, perdeyi, pencereyi açar. İçinize hava dolar, manasız bir biçimde....
Ve artık iki seçeneğiniz vardır.
Bunda mana aramak veya pencereye biraz yaklaşıp dışarıdan içeri gelen rüzgarın kokusunu duymaya çalışmak. Gözlerinizi kapatıp...
Ve yalnız, bıkkın ve neşesiz bir sabahtan bildiriyorum!
Ben şöyle yaparım, "kalkıp önce pencereyi, sonra perdeleri geri kaparım"
Çünkü, karanlığa bu denli alışan gözlerim için, aydınlık yorucudur.