- 289 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Devletlûlardan Geçim Tavsiyeleri
DEVLETLÛLARDAN GEÇİM TAVSİYELERİ
“Ulu, yüce, âli, büyük, devletlû, bilge, âkil” gibi sıfatlar atfedilen mevki makam sahibi yöneticiler, aydınlar ve kanaat önderleri her toplumda ve her devirde mutlaka var olmuştur. Bir elleri yağda bir elleri balda yaşayan bu muhterem zatlar, kıtlık ve yokluk zamanlarında halkın geçim sıkıntısını sonlandırmaya yönelik olağanüstü bir zekânın ürünü olan birtakım tavsiyelerde bulunurlar.
Bu tavsiyelerin en meşhuru şüphesiz ki 18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Fransa kraliçesi Marie Antoinette’ye atfedilen bir sözdür. Halkın yoksulluktan ve kıtlıktan kırıldığı bir dönemde saray danışmanlardan biri: “Halk ekmek bulamıyor,” diyerek toplumun şikâyetini dile getirince Kraliçe: “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler,” buyurmuştur. Bu söz, muktedirlerin halktan kopuşunu ve onların dertlerine çare aramaktan ne derece uzak oluşunu vurgulayan en meşhur cümledir.
Şimdi bir hayal kuralım: Denizde kayıktayız. Kıyıda bir elma ağacı, altında bir kız çocuğu var. Ağaçtaki elmalar hastalıklı ve çürük, alttaki çocuğun bir yanağında kocaman bir şark çıbanı göze batıyor, yüzü kirli, ayakları çıplak, entarisi lime lime… Ağaçtan sarkan bir yılan, kızı ısırdı ısıracak. Kürekleri çekip uzaklaşıyoruz. Görüş alanımız genişlerken görüp idrak ettiğimiz detaylar azalıyor. Önce elmalardaki çürükler ve çocuğun yüzündeki kir, sonra yanaktaki çıban yok oluyor. Şimdi entarideki yırtıkları desen, ağaçtan sarkan yılanı dal zannediyoruz. Görüş alanımız genişliyor, genişliyor. Top top ağaçlar ve arka cenahta yeşile bürünmüş dağlar görüyoruz. Artık ne kız çocuğu ne ağaç ne de yılan var. Güneşin ışıkları kıyıdaki sulara vurup aksederek yakamozlar oluşturuyor; manzaranın ihtişamından gözlerimiz kamaşıyor ve şöyle diyoruz birbirimize:
“Aman ne güzel manzara, ne güzel sahil! Âdeta bir cennet! Orada yaşayan insanlar dünyanın en mesut insanları olmalı.”
İktidara gelip yüksek makamlarda görev yapanların ruh hâli kayığa binip de kıyıdan uzaklaşanlar gibidir. İktidarda kaldıkları süre ne kadar uzarsa halktan da o kadar uzaklaşırlar. Bu arada çevresinde “padişahım çok yaşa”cılar çoğalırken “kral çıplak” diyenler azalır ve zamanla hiç kalmaz. Halkın feryadını işiten bazı muktedirler ise Marie Antoinette gibi tavsiyelerde bulunurlar.
Şimdi yüksek zekâ ürünü geçim tavsiyelerini halktan esirgemeyen “ulu, yüce, büyük, âli, büyük, devletlû, bilge, âkil” insanlardan örnekler vereyim.
Halkın geçim sıkıntısını dert edinen bir büyüğümüz Diyanet’in neşrettiği Aile dergisinde bir makale kaleme almış. Makalesinde “Yahu kardeşim, asgari ücretle çalışan bir kişi kazandığı parayla dört kişilik ailesini geçindiremez; asgari ücreti yükseltin,” demiyor. Veya “İğneden ipliğe her şeye her gün zam geliyor, şu zamlara bir çare bulun,” demiyor. Peki ne diyor devletlûmuz:
“Pazara akşamleyin çıkın, akşam pazarı ucuz olur.”
Hay senden Allah razı olsun muhterem!.. Var ya; bin sene düşünseydim bu çare aklıma gelmezdi. Müthiş bir fikir!.. Kalemine sağlık…
Jöleli namıyla ün salmış bir ekonomist var; bilirsiniz. En az yarım şişe jöleyi kafasına boca ettikten sonra saçlarını malak yalamışa benzeten meşhur Jöleli. Fi tarihinde iktidarın ekonomi politikalarını yerden yere vuran, yüce bir makama danışman olduktan sonra Jöleyi ve eleştiriyi terk ederek yüz seksen derecelik dönüşle aynı politikaları yere göğe sığdıramayan âli kişi… Çok sevdiği halkının geçim sıkıntısına çare olsun diye ne buyurmuş biliyor musunuz?
“Masrafları kısın.”
Senden de Allah razı olsun muhterem! İnan ki bizim hiç aklımıza gelmiyordu. Haftada iki gün Uludağ’a kayağa, iki gün de Yalova’ya Termal’e gidiyorduk. Bu tür masraflara son artık…
Gördünüz mü bilmiyorum; en zeki, en cevval gazetecileri bünyesinde toplayan Takvim gazetesi tam sayfa ve resimli tavsiyeler zinciri yayımladı birkaç hafta önce: Konu “Markette nasıl alışveriş yapmalıyız?”
Birbirinden faydalı birçok önerileri var muhteremlerin. Beni en çok etkileyen iki öneriden bahsedeyim. Birinci madde: “Sakın ha çocukları markete götürmeyin,” diyor. Bence doğru söylüyor; çocuk çikolata ister, gofret ister; lüzumsuz masraf. Başka ne diyor? “Market arabası kullanmayın, sepet kullanın,” diyor. Bak bu fikir hiç aklıma gelmemişti. Sadece ben mi; Albert Einstein bile düşünemez bu tedbiri. Haklı adam, arabaya toz şeker koy, çay koy, çerez koy, onu bunu koy; dolmaz ki araba! Ama elinde sepet olursa çabucak dolar ve üstelik ağırlaşır; böylece alışverişi yarıda kesip masraftan kurtularak tasarruf edersin.
Bir de TRT var; hani bebek katilinin kırmızı bültenle aranan kardeşiyle röportaj yapan ve bu röportajı ekranlarında yayınlayan TRT… Bilirsiniz, ödediğimiz her elektrik faturasıyla besleyip büyütmek zorunda kaldığımız TRT… Belgesel kanalında “Sıfır Atık Projesi” adlı bir yapım yayınladı. Otuzlu yaşlarda bir spiker almış ele mikrofonu çöp konteynırlarına atılan siyah çöp torbalarını topluyor ve: “Bunların hepsi birer enerji deposu,” diyor. Çöpten bulduğu bir yumurtayı gösterip: “Bunun bozuk olduğunu anlamak için bir bardağa tuzlu su koyun, yumurta dibe çökerse bozuk değildir, afiyetle yiyebilirsiniz,” mealinde sözler söylüyor. Vay anasını!.. Bu ne müthiş malumat yarabbi! Be ne müthiş bir tespit! Helal olsun sana; kültür tarihimize bundan daha büyük bir katkı yapılamaz. Pazar yerlerinde tezgâh altlarına atılan lahana, pırasa ve havuç atıklarını toplayıp o malzemelerden nefis yemekler yapılabileceğini ispat etmeye çalışması ise takdire şayan bir girişim. Karar verdim; bundan sonra pazarda tezgâh üstlerine değil, altlarına bakacağım.
Ya Merkez Bankası’na ne demeli? Bankalara resmî yazı göndermiş. Enflasyonu önleme ve beş, on liralık banknotları tedavüle sokma bağlamında bankamatiklere iki yüz liralık banknotlar koymayın diyor. Çok zekice bir plan; bankamatiğin içindeki para haznesi küçük banknotlarla doldurulursa ne olur, beş altı kişi para çekince hazne boşalır. Böylece gün boyunca bankamatikten para çekmek isteyenler çekemez ve dolayısıyla lüzumsuz masraflara giremez.
Bu saydıklarım yine de iyi… Hiç olmazsa yoksulluğun ve hayat pahalılığının farkındalar. Maalesef ki daha beterleri var.
“Kim onlar?” diyeceksiniz.
Kim olacak!.. Cep telefonunu çiftçiye çok gören milletvekilleri, halktan bahsederken “Altı ayda bir telefon, iki yılda bir otomobil değiştiriyorlar,” diyen devletlûlar...
Heeey! Ayıp, ayıp!.. Bu milletin aklıyla dalga geçmeyin.
Türk milleti zekidir; sabreder, sabreder, ne zaman ki sabrı taşar, bir tekmeyle hepinizi gönderir.
Kalın sağlıcakla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.