Yalancı Çobanlar lar lar ar ar rrr
Ah bir bilsem neyi çözdüm, mecburiyet harici çıkmayışlarım evden, kırılmışlığım niyeydi, eve girmeyen ben ev beyi olmuştum 4 yıldır, belki meşe sopası çıkarırdı artık. Hayatın akışını mı çözdük, hiçliğini mi, neye kırıldık böyle Tanrıya mı devlete mi memlekete mi… İmreniyorum üstad sana, nazar değmesin hala inşaatla uğraşmak ne demek, helal olsun.
Zihinlerimiz bitirdi mi yaşamın kendisini, emdi mi ölümün çaresizliğini sonuna kadar, şartellerimiz mi attı. Covid 19 muydu son çiviyi çakan yerinden kımıldamasın diye, yoksa son kazığı atan eski kuşaklar mıydı, bu devrin bitmeyen görüntüsel harmanında ne acayip gelebiliyordu artık biz y’lere. Düşünsenize 40 yılın ihtimal 36 yılı televizyon ve internet. Yaşanılmayan acı mı vardı dizilerde filmlerde, hayali kurulmamış ne vardı çizgi filmlerde ve biraz da yaşanmış gezme tozma sosyalitik bir yaşam mı, neyi kırdı geçti görüntüler son dönemlerde, iki yüzlülüğünü gördük dünyanın, gerçeğini mi?
Kitaplar ne öğretti bizlere, okullar, kültürel bilgiler, aktarımlar, alışkanlıklar… Bilgiyi mi tükettik de artık durduk öylesine. Yoksa şehrin rehavetimi çöktü üzerimize. Öyle ya ne odun kömür ısınma telaşı, ne tarlada ter akıtma, hayvan ardında çobanlık yapma, ormanda tomruk soyma… Sonra yıldız yıldız kafeler, bilardolar, aşıklar maşuklar, halı sahalar, okey müsabakaları, gır gır şamata, birbirine ardına kutlanan doğum günleri… Kalabalıklar mı yorar insanı yalnızlıklar mı, insan mı yorar yanındakini, yollar caddeler marketler bayramlar seyranlar mı??? Hayatı hiç ıskalamamıştım.. Hiç geri durmamıştım peki şimdi neydi beni avla kazığı gibi sandalyeye ve bilgisayara hapseden…
Ne tam doyabiliyoruz, ne de tam açız aslında ve artık acıtmıyor sanki hiçbir kötü haber, ne şehit haberleri, ne trafik kazaları ne de zihni kaymış insanların evladını Allah’a adadım deyip kesmesi, evladın annesini bıçaklaması, hırsızların yaşlı insanlara yaptığı işkenceler, yolda iki ihtiyar yürürken birinin kalp krizinden gitmesi aniden, mültecilerin durumu, savaşlarda ölen siviller, afrikasından avrupasına, güney amerikasından sibiryasına bin türlü olumsuz haber, ekranlarda yüzde 95 olumsuz haber varken belki yüzde 5 lik güzel bir habere de ben neden olabilirim deyip bir enerji bulunamayışı neden bu çağda?
Tadına bakmadığınız içecek, yemediğiniz yemek kaldı mı son 30 yılda, kaç kişinin ölürken başında beklediniz, kaç cesedin üzerine toprak attınız, kaç defa tükendiniz kaç defa yeniden başladınız.. Nice gururlandınız kendinizle, nice üzüldünüz ellerle, neye yaşadınız niye yaşıyorsunuz..
Kaç fidan diktin dostum, kaç fidana can suyu verdin dudaklarını veya gönlünü kıpırdata kıpırdata, kaç çöpü aldın göz önünden…
Sana bir absürd soru? Şimdiye kadar sıçtığın bokların kilosu ne kadardır, vücudundan attığın siydiğin litresi nereye gitti?
Bir aldanma dünya, ev iş, okul iş, hayatta kalma mücadelesi saçma.. Hayvani bir tarafı var memleketin, dünyanın, orman ekosistemi, su ekosistemi, insan ekosistemi, ruh ekosistemi artık çığrından çıktı, bir çığ geliyor koptu zihinlerde. Sizler son nesillerisiniz hayata tutunma çabasının, üreme, ideal peşinde koşma, ideolojik dini gazlarla hareket eden son nesillersiniz.. Sizlerden sonra bitecek bu hengame…
Ardından gelecek olanın öngörülemezliği de saçma. Bu kadar saçmalık arasında nefes alıp vermek saçma…
İyilik ve güzellik albenisini yitirdi belki de hiç yoktu, kitaplar, tarihler, devletler, milletler, göçler, hepsi berhava önümüzdeki çağda.. Çok geç geliyor yenilikler lakin vakti yok son nesillerin beklemeye, o yüzden yaşamak için neden bulmaları çok zorlaşacak… İmkansız bir boyuta taşınacak yaşama ve yaşatma ideali.. İnsanlık daha gerisinde bırakamadı hayvani kültürleri, yeni bir kültür, yeni bir yaşam ve düşünce meydanı lazım. Boğasız, ayısız ve aşksız yarı tanrılaşmış bir çağ kapısını açmalı artık.
Açıl susam açıl...
Koca Tanrı insanlığa secde etme zamanın geldi
Suçlu kalk ayağa diyebilmeliyiz!
İnsanlar öyledir gittiği gezdiği yeri anlatır ballandıra ballandıra, şöyle güzeldi bu vardı şöyle kötüydü şu yoktu. Laf olsun torba dolsun mücibince bir dedikodusunu yapar nefesinin, belki mecburidir buna. Çocuklukta kandırılmaya başlarız, gerçeği çözdüğümüzde ihtiyarlık çoktan gelmiştir. Asırlar oldu plan program yapmaya başlayalı, neye yaradı, oysa yeni trend olacak kiralık katiller ve katilin katil olmadığını belgeleyen sözleşmeler. Katil sonra kendini öldürmesi için başka bir katil tutacak aynı sözleşmeyi imzalayarak...Benim katilim olur musun? Ücretin ne kadar?
YORUMLAR
Muhteşem!..Ekolu bir yazı..Okuyunca yankısı bile kulaktan gitmeyen türden..İnsanlık teknolojik olarak ne zaman ki uçacak düzeye geldi hayat bir dibe vurur.Kavimlerin zaman zaman sıfırlaması ve yenilenmesi gibi..Nuh tufanı gibi..Ve yeniden başlar hayat tüm ihtişamıyla..Demek ki şimdi de o dönem Üstad..Hani uçuşa geçeceğiz ya yakında..Dibe vurmak yakın..Tabana ayağımızı vurmadan tekrar yüze vurmak mümkün değil.Şu anda sürükleniyoruz..Yüzüp kuyruğunda pis etmezsek eğer yeniden gelişeceğiz..Dibe vurmadan düştüğümüzü anlamıyoruz çünkü...Baş ayağa tabi..Ayaklar çalışmalı..Çok çalışmalı..Saygıyla..
Söz düştü bana ya da öyle bir düşünceye kapıldım...
Dostum, öğüt, nasihat, anılar anlatmak, deneyim aktarmak ya da şöyle böyle yap demek laf yorgunluğundan başka bir işe yaramaz.
Lakin zaman üstünü örttüğü yaşanmışlıkları düşünce ile yoğurduğu zaman kabarıyor taşıyor zihninden insanın...
"Lan dur, dinle" iki laf edeyim tutmazsan tutma... hakkını görüyor kendinde. Yıl seksen iki kapalı bir oda bir ışık sızıyor sadece güneş olduğunu anlıyorum gelen cılız aydınlıktan. İki paket uzun Maltepe sigarası peşpeşe içiliyor, tam dem dolu ince belli bardaklarla.
"Hadi karar ver diyor şeytan ya şimdi ya hiç."
Tahta iskemlenin ağır ağır sallanışında gıcırdayan dilmeleri cılız bacaklara batıp iz yaparken zaman doldu diyor, son sigara.
Sehpa mı sandalye mi...
Bir bir önünden geçiyor düşünceler, dostlar, kısa ama dopdolu sancılı geçmiş. Masanın üstünde "suç ve ceza" bana bakıyor.
S...mışım içine düzenin, diye kahkaha atıyor ruhum. Hadi kalk diyen beynime uymuyor bedenim yığılıp kalmışım...günlerce. Aç ve susuz... Çingene vicdanı uyanana kadar.
Bir hayvan çıkmış olsa içimden beni bu kadar tüketemezdi, yiyip bitiremezdi çünkü ruh yorgunluğundan eser yoktu.
Karar verildi, dedi inancım, ruhum, düşüncelerim, egolarım, geçmişim, geleceğim...
Gülerek diren, gülerek yaşa ve gülerek öl...sözünü verdi kendim. İlk savaşı kendimle verdim...yendim. Gerisi kolay,dedim.
Sonra.
Şimdi onlar düşünsün, dedim...
Düşünüyorlar.
Yinsani
gelir gider yazdıklarını okuyorum arada.