- 349 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AMİPLERİN ONURLU YAŞAM ARAYIŞLARI(!)
GECEYE BİR DİPNOT DÜŞÜYORUM!!!
Bu dünyayı parselleyen sistemlerin insaniyet adına sahiden yaptıklarını merak etmiyor değilim. Hatta bazen o kadar dalıyorum ki, iğneden ipliğe her şeyi merak ediyor ve bunların derinliklerine indiğim zaman öyle acınası tablolarla karşılaşıyorum ki bunları hangi istek ve şevkle paylaşayım diye de bazen nefesim daralmıyor değil…
Bizim gibi ülkelerde bunların en alalarına şahit olabiliyorsunuz…İktidar sevdalıları o makamlara gelmek için gariban insanlara vaat etmedikleri hiçbir şey kalmıyor, ama orayı işgal ettiklerinde de sanki onlarla hiç muhatap olmamışlar gibi davranmıyorlar mı, ben de o zaman dayanamayıp işte bu satırlarla kızgınlıklarımı attığımı sanıp içimdeki ateşi imha ederek kendi köşeme çekiliyorum…O köşeye çekilmeden önce hiç olmazsa bulduklarımı ve gördüklerimi insanların anlayacağı bir dille anlatayım da köşemde biraz dinleneyim istiyorum.
Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez diye özdeyişleşen bazı sözler var ki yaşadığımız ortam da, ilişkilerin ne kadar da çıkar ve menfaat temelleri üzerinde kurulmasının gerekli olduğunu anlatan… Yani tüm ilişkilerin temelinde neredeyse bu çıkar ve menfaat birliklerinin insanları birbirine yaklaştırdığına şahit olursunuz…Biri birini aradığında önce bir cilalama ve yağlama aşamasından sonra muhteşem kelimeler lügatten özenle seçilen sözcüklerle balon gibi şişirilir, ardından ayaklar yerden kesilipte şişen kişide tedirginlik ve korkular baş gösterdiğinde tüm istekler ve beklentiler sıralanır… Çünkü bu istekleri alabilmenin yolu böyle bir evrede ancak maya tutacağından bu koşulların oluşması için özel çabalar harcanır. Sonrasında ne olur dersiniz ne olmaz ki!
Bu tarz çıkar ilişkileri devlet yönetimi ile sivil sandığımız, aslında devletlerden beslenen asalak yaratıklar arasında olur. Bu asalak yaratıklar kendi başlarına bir iş kurup oranın zahmetine katlanarak bir ticareti asla hedeflemezler, çünkü onlar da arkalarında onları sürekli destekleyen bir güç olmayınca kilolarının kaça gideceğini çok iyi bilirler; onun için bu riskleri pek göze almazlar…Hatta dünya sıralamasında bizdeki risksiz para kazananlar dünya ilk sıralarda otururlar. Buna bir örnek vermek gerekirse, tüm dünya dikkate alındığı zaman devletten sürekli ihale alarak paralar kazanan bu varlıkların dünyadaki yeri, ilk onda bizim ülkeden tam beş yaratık bulunur, yani tüm kazançları devletin sırtından elde ettikleridir. İlk üç sırayı zaten kimseye vermiyoruz. Bu yaratıklar tüm dünyada devletten ihale alarak para kazanan asalaklar sıralamasında en çok kazananlar olarak dünya şampiyonluğunu da kimseye vermiyorlar. İşte bu şampiyonluğa bir övgü dizmesek olur mu diye, ben de bunların bazı maharetlerini anlatmayı bugün göze aldım…
Bunların devlete bir borcu olursa onlar için özel yasalar çıkarılır ve hemen o borçları hukuka uygun (!) olarak tertemiz edilir, bakarsınız bir hava alanında kazançları yani oturdukları yere gelen su miktarının debisi düşerse, devlet baba hemen el atar ve aman sen canını sıkma, ben hemen senin bu yıl için rahat rahat su taşıman için senden kanal ücreti almıyorum diyerek, bunları mutlu ve bahtiyar görmek ister. Neden mi? Meşhur özdeyişimiz var ya “kaz gelen yerden tavuk esirgenmez” diye! İşte bu çalışmaların temelinde bu veciz sözümüzün etkisinin olmadığını söylemek mümkün mü mümkün(!)çünkü her şey kuralına uygun yapılır biz de sanırız ki Allah’ın istediği gibi…Ne yazık ki kuralına uygunluktan kastın, yanlış yapanların yanlışlarından dolayı, ola ki başlarına bir şey gelebilir endişesiyle, tüm yolları kendi lehine çevirme hareketi olduğunu da bilmek gerekir.
İhaleleri bunların alabilmesi için sadece bunların özel bazı özelliklerinin de ihale şartnamelerine eklendiğini dipnotları karıştırırsanız bulursunuz. Neden bunlar neden bunlar diye insanlar yakınsa da bunlar bırakılıpta gariban çulsuzlara mı verilecek…Hiç mi aklınız çalışmıyor bu işlerin kanunu bu (!)
Devletleşmiş kurumlar da bu kurallara sıkı sıkıya bağlıdır. Özellikle bankalar bundan hiç taviz vermezler. Senin beyninin ürettiği projeler bir anlam taşımaz, âmâ getir götür işin varsa, sen baş tacı olursun, herkes önünde el pençe divan durur ve hatta sen hiç yorulma biz gelir orada imzanızı alırız diye önlerinde secdeye kapananlarını da bazen görürsünüz. İşte asalak olmanın neler kazandırdığına şahit olsanız da aman ha sakın asalak olmayın, kendi omurganızla kimseye eyvallah etmeden hayatınızı noktalayın…Hiçbir ömür yazılandan fazla değildir, hayatta onurunuzdan daha değerli değildir. Bunu bilerek yaşamak size mutluluk ve huzur kapılarını açar, kaybedeceklerinizin ancak sizden giden değerler olduğunu düşünerek yaşarsınız ve sahip olunanların ise değeri hiç olmayanlara bir değer katması için onların yanında olduğunu anlarsınız. Bu da sizleri asil bir insan kılar sonrasında asil insanlardan oluşan asil bir toplumun temelleri atılır ve böylece dalga dalga yayılarak tüm güç sandıklarınızın hiçbir güce sahip olmadıklarını görürsünüz…Yani anlayacağımız o ki, birileri kahramanlaştırılarak insanüstü özelliklerinin olduğu ve hangi taşı kaldırırsanız altından çıkıyor her olumsuzlukta da bir izi varsa biliniz ki, bunların tamamı bizim sırtımızda taşıdığımız sistemlerin kanlarını emerek asalak yaşayan yaratıklar sınıfıdır. Bu yaratıklar karşısında herkesten daha güçlü olan, kendisi olduğundan kendisinden kaynaklanan onuruyla varlık sahnesinde yer alan garibanlar, kendisi olmadıklarından bir değeri olmayan bu varlıkların asalak yaşamlarıyla elde ettiği kazanımlarıyla elde ettikleri değerleri karşısında asla ezilmemeleri gerekir. Çünkü onların bir değeri yoktur, nesneler onlara değer katıyor; oysa sen bir süjesin değerin de süje olmandan kaynaklanıyor.
Bu süreci daha fazla anlatarak sizlerin yatışmış olan haleti ruhiyenizi kaşıma derdinde değilim aslında…Ama bunları bilerek yaşamakta fayda vardır, diyeceğim o dur ki, insani olmayan hangi sistem ve anlayış hangi inanca ait olduğunu söylerse söylesin ezilenler ezilmeye mahkûm, asalaklar daha bir semirerek yaşamlarını sürdürecektir. Bu durumu Allah ondan razı olsun Hoca Nasreddin o kadar güzel özümsemiş ki şu fıkrasıyla bizlere ne güzel ders bıraktığı da orta da tabi bizler anlarsak gerekli tavrı da ona göre belirleriz…
Ramazan ayı içinde insanlar Nasreddin Hocanın yanına doluşurlar, “Hocam Allah aşkına söyle sen bu sene fitreni kime vereceksin derler…Hoca şöyle bir etrafa bakar ve düşünür ardından der ki bu fakirlere ben fitre veremem der. Olur mu hocam fakire vermeyeceksin de kime vereceksin derler. Hoca, ben köyün en zenginini bulup ona vereceğim der. Cemaat hocam siz şaşırdınız mı zengine fitre mi verilir dediklerinde, hoca onlara ders verecek sözü söyler, ben Allah’ın kanununa asla karşı çıkmam, o ne yapıyorsa ben de onu yaparım, bakın etrafınıza hiçbir fakire Allah mal mülk vermiş mi, hepsini zengine vermiş, ben de onun yaptığını yaparım der…”
Hoca bu kısa konuşmasıyla insanlara olağanüstü bir ders verir tabi ki anlayanlara…İnşallah bizim bu yazımız da çok az da olsa düşünmek isteyenlerde bir kan dolaşımı başlatır ve bir sirkülasyon yaşatır…Hayat çok kısa, hesap çok çetin, herkesin o günleri hesaba katarak yaşamasında fayda olacağını ümit ediyorum…Selam ve muhabbetlerimle herkesi huzur ve mutluluk deryasında çıkarsız bir iletişim kurmaya davet ediyorum geceniz hayır olsun!
Erol KEKEÇ/02.03.2021/22.10
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.