İnsan Ölüyor Mu Gerçekten
Evdeyim. Televizyonda ki bir kanaldan Türk filmi izliyorum. Film yetmişli yılların özetini verir gibiydi. Aşk, acı ve sonunda kavuşmayla bitiyor. Filmin içinde oynayan bir çok sanatçı ölmüş. Ben seyrederken onları gülüşünü, ağlayışını, yalan söyleyişini, hayallerini izliyorum. İşte ölmüş ve kemikleri toprağa karışıp çoktan çürümüş bir insanın film içinde yaşadığını görüyorum. Sadece zaman farkı var aramızda veya sanal bir bağlantı. Ölen kişiyi seyrederken onu izlemekten korkmuyorum. Hatta hortlak olduğunu düşünüp ürkmüyorum. Zaman farkı neredeyse sıfıra yakın duruyor. Ölüm ve yaşam birbirine ne kadar yakınmış diyorum.
Öleni izlerken, ölenin aslında ölmediğini düşünüyorum. Eğer bir insan izler bırakıyorsa ölmüyor işte… İzlerin şekli ve mesajı da çok önemli… O izlere bakıp da küfreden de olabiliyor, seven de, öven de… İnsanlar andığı ve izlediği şekliyle onu yaşatıyor. Hani içinden birisi çıksa ondan intikam almaya kalksa asla alamayacak… Yahut onlardan biri ona aşık olsa asla kavuşamayacak ve dokunamayacak. Aslında içimizde yaşattıklarımızla ölümün arasında ne fark var ki… Ölene de yaşattıklarımıza da kavuşamıyoruz. İçimizde bizimle hapis kalıyor her şey!
Eğer her dokunduğumuz değişiyor ve verdiği mesaj ölüyorsa … Aynı tadı bir daha aynı seviye de alamıyorsak, dokunmak bir gerçek olabilir mi? Fiziksel bir görüntü eğer dokunmanın sonsuzluğu ve değişmeyen şekliyle kalmıyorsa buna nasıl bir gerçek denebilir ki? Her şey değişiyor ve şekil değiştiriyor işte… Hiç bir şey durduğu gibi kalmıyor… Yani dünyada her şey gerçek demek neredeyse imkansız bu değişimlere bakarsak. Tıpkı filmin içinde oyuncunun hiç beğenmediği, istemediği veya tersi bir durumu canladırması gibi… O filmde yaşattığı sadece, bir ideal karakter yani gerçeğe asla ulaşamayan ve sonu kuruyan bir nehirle başlayan çöl gibi!
Kişi ölmüş, bir filmin içinde yaşıyor ama aslında kendi mesajını vermediği için dünyada yaşarken de ölmüş birisi… Filmde de ölüm var ama kıyasımız dünya ve sanal olduğu için yaşıyormuş gibi hissettiriyor. Demek ki gerçek ölüm ile değişen bir fiziksellik var. Bizim filmde seyrettiğimiz eğer dünya kıyasıyla örtüşüyorsa ve hangi boyuttan bakarsak bakalım ölümle anılıyorsa demek ki, bu fiziksel görüntü toprağın altında başkalaşıyor ve bizim hayal edemediğimiz başka bir bedenle veya her neyse ne şekilleniyor. Bizim taşıdığımız ruh aynı… Zaten bu dünyada ruhu kim görüyor ki?
Ölen beden… Çürüyen metal yığını! Dünya gelecek nesilleri yaşatmak ve canlılığını korumak için emanet verdiği çamurunu geri alıyor, kurutuyor ve tekrar hayatın içine serpiyor. Metalde eksilme olmuyor. Dünya kendine düşen zenginliğini muhafaza ediyor. Resimler, dilde ki öyküler ve anılar… Sadece olması gereken işlerin kurallarını yaşatıyor. Her cesedin içinde ki ruh kendine özgü duruşu ve ameliyle yapması gerekeni yapıyor ve bu dünyaya veda ediyor. Bu veda bir işkence değil, yok oluş değil, el sallayarak bir başka mekana gider gibi bir ayrılış…
Kim birine öldü diyorsa yanılıyor. Ölen birisi yok. Zaten hayattayken bile kendimizi bile tanımadığımız ve yaşatmadığımız ölmüşlüğün içinde başkasının ölmüşlüğünü ispata kalkışmak ne kadar doğru ve aramızda ki zamanın filmine baktığım, televizyon ve oturduğum yer arasında ki mesafe kadar yakınken. Zaman belki de bir nefes almak kadar bir mesafede ömürde ve ayrılışta.
Ben ölüm yok diyorum, bu veda ve ayrılık anı… Bir gün gelecek aynı yerde veya her neyse bir hayalin içinde aynıları tekrar başka bir boyutta yaşayacağız ve yaşatılacağız. Kim bilir cennet ve onun seviyeleri günümüzde ki ülkeler gibi olacaktır. Kimisi zengin kimisi o zenginliğin en alt seviyesi. Ama gerçeği yaşayacağız ve içinde aşk ve adalet olacak. Gerçeği yakalamayanlar ise aynı yangının içinde savrulup gidecekler. Yani gerçekte yalanda ebedi olacak ölümsüzlüğün içinde artık.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Canlılar içinde öleceğini bilen ve ölümsüzlüğü arayan tek varlık insandır. Ölüm imkansız, dönüşüm sonsuz, ölümü dirilten AŞKTIR.
saf şiir
Saffet Hocam İyi Geceler?
Yazı başlığınız tam da felsefe-lik!
Ne diyordu? [Hud 51]Akıl etmez misiniz?)...
................... Sâffât Suresi 155. Hiç mi öğüt alıp düşünmüyorsunuz...
İnsanoğlu Hem akıl etmeli hem düşünmeli. Hem de sorgulamalı.
Sizin Profilinizde Elektronik eğitimi aldığınızı okudum. Bilimle aranız benden daha sıcaktır diye değerlendiriyorum.
Biliyorsunuz, bilim adamları gece gündüz arı gibi çalışıyor. Bayağı mesafede kat ettiler. Hiç eğitim almadan Şamanların binlerce yıl önce keşfettiği, var olan her şeyin enerji olduğunu, bilim de kabul ediyor artık.
Her şey enerjiyse, İnsanın da bu kervanın bir parçası olduğu inkar edile bilinir mi? Elbette Hayır.
Öyleyse İnsanın fiziksel bedeni parçacık, enerji bedeniyse alansal yani enerji beden. Ruhumuz zaten enerji.
Demek ki Ruh bedenden ayrılınca, ait olduğu yere dönüyor. Ait olduğu yer nere? (Bendeydiniz bana döneceksiniz) ayetiyle açık ve net.
Bir Üniversitede Patolog kariyerinde çalışırken, kariyerini bırakıp Modern Şamanlığı seçen Alberto, Sizin sorunuza çok açık ve net cevap veriyor.
Ben konuyu daha çok dağıtmadan , sizi Alberto Villaldo ile "YouTube'de" tanıştırıp aradan çıkayım.
https://youtube.com/watch?v=hFTSwX-Jc6A
Selam ve sevgilerimle.
saf şiir
Muhteşem!..'' Her cesedin içindeki ruh kendine özgü duruşu ve ameliyle yapması gerekeni yapıyor ve bu dünyaya veda ediyor. Bu veda bir işkence değil, yok oluş değil, el sallayarak bir başka mekana gider gibi bir ayrılış…'' Nöbet değişimi diyelim.Her insan kendi hayatının baş rolünü oynayıp filmi bitiriyor. The end denince film bitiyor ..İnsan ölüyor.Eğer hayatını verimli yaşamış ise eserleri kendisini hem bu dünyada eserlerinden memnun bıraktıklarının dualarıyla hem de öbür dünyada yaşıyor.İlgimi çekti yazınız.Sorgulayıcı türden..Saygıyla..
saf şiir
Ölümsüz addedilen elbet inancın verdiği huzurla dokunmak sonsuzluğa
Boyut değiştiren duygular ve haketiruhiyemiz de saklı iken mizacımızda.
Savrulan toz gibi
Ses bulan masal gibi
Masl gibi hayat
Bazense acıların yaşattıkları.
Uhrevi duygular ve ulvi bir rüzgar
Dopdolu idi yazınız ağabeyim
İlgiyle okudum
Selam ve dua ile
saf şiir
Ölümsüz addedilen elbet inancın verdiği huzurla dokunmak sonsuzluğa
Boyut değiştiren duygular ve haketiruhiyemiz de saklı iken mizacımızda.
Savrulan toz gibi
Ses bulan masal gibi
Masl gibi hayat
Bazense acıların yaşattıkları.
Uhrevi duygular ve ulvi bir rüzgar
Dopdolu idi yazınız ağabeyim
İlgiyle okudum
Selam ve dua ile