DEDEMİN KARADUTU -IV
Orta Asya Türk inanışlarında kutsal kabul edilen ağaçlardan biri olan dut ağacı hakkındaki inanışlar, içerik bakımından farklılıkları ve çeşitlilikleri barındırmakla beraber, özde birbirinin devamı veya benzeyen yönleriyle bugünümüze kadar yansımıştır.
Karadut veya diğer kutsallıklar yüklenen ağaçlar, ağaç kültürümüzün özünde ağacı koruyucu, toplumu bütünleştirici inançsal özellikler yüklenmiş olmasıdır.
Karadut –Dut- Ağacının İnanç ve Toplumlardaki Yeri
“… bizce en önemlisi bugün Alevi-Bektaşi kesim hatta Sünni kesim içinde mezarlara dikilen dut ağacı ile ilgili menkıbedir.
Hacı Bektaş Velî’nin gösterdiği kerametlerde yer alan kutsallık kazanan bir ağaç, dut ağacıdır. Velayetname’de Hacı Bektaş Velî’nin Hoca Ahmet Yesevi’nin izniyle Anadolu’ya gelişini anlatan bir bölüm vardır.
Hacı Bektaş Velî, Ahmet Yesevi’den Anadolu’ya gitmek için izin alarak güneş doğmadan yola çıkar. Orada Türkistan erenleri ise meydanda bir ateş yakmıştır. O erenlerden biri yanan ateşten ucu yanmış bir odunu alarak Anadolu’ya fırlatır.
‘Anadolu’daki erenler ve gerçek (erler) bu eğsiyi (odunu) tutsunlar, Türkistan erenlerinin toplanıp Anadolu’ya er gönderdikleri (Anadolu’daki) erenlere de malum olsun.’ der.
Rivayete göre fırlatılan ucu yanmış bir dut ağacıdır. Bu fırlatılan ucu yanmış dut ağacını Konya’da Emir Cem Sultan’ın halifesi Hâka Ahmet Sultan o eğsiyi tutarak ve Hacı Bektaş Dergâhının önüne diker. Bu dikilen ağaç Allah’ın da yardımıyla kısa zamanda büyür. Yine rivayete göre o zamandan beri bu ağacın yukarı ucu yanıktır.”[1]
Karadut ve Yaprağı Efsanesi (Bir Yunan Efsanesi)
“Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yan yana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı aşk beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi.
Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı, aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burada buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi.
Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus’dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya gelir. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başlar. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürür. O sırada Piremus gelir gördükleri karşısında donup kalır. Kocaman aslan, ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalarken görür.
O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe’yi öldürerek yediğiydi. Tispesiz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkarır ve göğsüne saplar. Kanlar içinde cansız bedeni yere düşer. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar verir. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşir.
Piremus’un cansız vücudu yerde, elinde ise Tispe’nin düşürdüğü eşarbını tutarken görür. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamaz. Ama eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce anlar.
Bir an mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus aşkı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldığı gibi göğsüne götürür.
Onların aşkı ölesiye bir aşktı ve ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri saplar. Vücudu Piremus’un bedeninin üstüne yığılır. O anda ritüelleri bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar.
Piremus’un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe’nin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispe’nin gözyaşları) temizler. Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz)”[2]
Karadut “Yunan mitolojisinde de belirli bir üne sahiptir. Mitoloji Sözlüğü’nde şair Ovidius’un ağzından aktarılan efsaneye göre dut ağacı, Pyramus ve Thisbe isimlerindeki sevgililerin buluşma yeridir. Efsanedeki bir diğer önemli unsur, dut ağacının Ninos’un mezarı yanındaki dut ağacı “[3] “şeklinde tanımlanmasıdır. Fışkıran kanların ağaçtaki dutları kızıla boyadığı düşünülür. Efsanede bizler için önemli olan bir diğer nokta, mezar başına dikilen dut ağacı motifinin kolektif bellekte de yer almasıdır.”[4]
Durmuş Ali ÖZBEK
[1] Hamiye Duran, Velâyetnâme, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 2007, s.165-166.
Türk Kültüründe Ağaç Kültü ve Dut Ağacı, s.51
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2012, sayı 61,s 51.
[2] Erhat, Azra. (1993). Mitoloji Sözlüğü. İstanbul, Remzi Kitabevi., Onlarca internet sayfası.
[3] Erhat, Azra. (1993). Mitoloji Sözlüğü. İstanbul, Remzi Kitabevi.
[4] Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi / 2012 / 61
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.