- 490 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşünce ve ötesi.
Tanrı yarattığı canlıları korur.Düzenini sevgi üzre inşaa etmiştir. Tanrının gücünde sevgiyi görürüz.Sevginin olduğu bir bahçede dikenler sizi acıtamaz.Yapmamız gereken ruhumuzdaki sevgi tohumlarını büyütmeyi başara bilmek olmalıdır. Bu bahçede korkulara yer yoktur. Renkler yaşamı ışıltır.anlamlaştırır.
Yaşamaktan korkmamalıyız. yapmamız gereken sadece bunu başarabilmek olmalıdır.
Kültür bir toplumun duruş düşünüş ve geçmişten gelen birikimlerin ortak bütüncesi olduğuna göre kültürün temel karekterini olgunlaştıran ek katmanların olmasıda kaçınılmaz oluyor.
Bu durum din içinde bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Din olgusunda ana öz kutsiyet olmakla birlikte davranış ve söylevde önemli bir yansıma olarak ortaya çıkar (bizim coğrafyada hadis gerçekliği ) Bireyin yaşamında onu etken olan tabular ortaya çıkabilir. Bunları sorgulamakta anlamsızdır.Tabu gerçeği ötelediğinde yaşamı örsediginde çözülüü getirir. Kutsiyet insan denen varlığın içsel bir savunma gerekçesidir. Kendini önemsemektir. Bu önemsellik sizi gerçekten koparıldığında hastalıklı bir durum ortaya çıkmış olur.
Edebiyat içindeki çatışkılarda bu sürecin dışında olmamaktadır. Dogru olanlarla doğru sanlılanlar her daim örtüşemeyebilir. Birey bunu algılama sorunuda yaşaıyabilir. Bu durum tüm toplumu etkiler görünürse orda özgürlük yara alır. umut azalır. Toplumsal çatışkı öne çıkar.
Edebiyat çatışkının bir tarafı olmamalıdır.yazı düşünce sadece arayışa katkı vermek durumundadır. Yaşamak birazda gerçeğe ulaşma uğraşı degilmidİr.
Korku birazda bilmemekle ilgili bir durumdur. Onun için korkuyorum bilmediklerimin o okyanusları taşırtan çoğulunda zerre değil bildiğimi sandıklarımız. Bunu anlıyorum. Korkuyorum onun için muhatap olmak istemiyorum gerçekle. Ben kendi hayellerimde gök yüzünün yıldızlarını saymaya çalışırken kendi hayellerimin mahkumiyetinde olmayı kabullunmiş oluyorum. Beni anla olurmu.
Günah korkunun baş buruyganı. Bu yoldaşlığımızı bitirmemiz lazım.Kapının ardında sakladığımız yorgunluğumuzu dinlendir artık.Tanrı tüm kötülüklerimizi affeder biliyorum.Sadece ekmekleri eşit dağıtmayı becerebilmeliyiz. Kırmızı bir resim çizmeliyiz karanlığı kovalayıp,İçinde yeşil yapraklı umutları olsun gülümsemenin.
Özgürlük korkusuzca bakabilmektir okyanuslara. Akdenizin ulaşabildiğini bilmekltir uçu bucağı olmayan ötelerdeki sulara. Ben lümce yıldızlar yine geceleri görünecekler. Yine korkacaklar kadınlıklarından umutlar.Haydi gel okyanuslarda ıslanalım.Çıkarmıyalım hayellerimizi üstümüzden. Tüm yitenlerimiz yüreğimizde. Aglayılam seninle yaşamaya dair.Aglamak özgürlüktür bilirsin sevince.
Yine sabah oldu kapımda beklediğim kimse yok. sen yanımdasın çünkü konuşuyorum yokluğunla gece boyu. Yalnız kadınları düşünüyorum köhne köylerin kırmızı çatılı kireç badanalı muhacır evlerinde. Bir kadın dolaşıyor usumda o sen değilsin başkasıda değil. Ona bir çay demiliyorum gözlerinde.Bak sabah oldu sen yoksun.
Yaptıgım en aptalca şey alanyada sokakta yürümek .Yapacak başka işim yok çünkü ! aynı yansımalarda bir çekilmezliği var bu şehrin. Karşımda Alanya kalesi anlamsızca ben niye burdayım der gibi bekliyor. Güneş doğudan doguyor,benimde dogdugum o diclenehrinin kıyısındaki şehre merhaba diyordur önce. Sonra buralara ulaşıyor.Toros dağlarının ötesinde kar kış kıyamet derler ya .İşte o mevsimdeyiz şimdi. Alanyada güneşin parlaklığına inad soğuk . Tıpkı umutlarım gibi.
Ölüm suskunlaşmaktır şimdi daha iyi anlıyorum .Eşim doksanına merdiven dayamış annesini merak ediyor ! İstemiyor ölüm onu bulsun.Ama çaresi yok bu işin. Önemli olan Tanrının huzuruna berrak gidebilmek olmalı. Gerçi tanrı burdada bizi izliyor. Siyasetçileri hekimleri, öğrencileri birde fahişeleri. Sonra ibadet hanelerin cüppeli din adamlarının kendisi hakındaki söylevlerini. Tanrı çok sabırlı esirgeyen ve bağışlayan. Bekliyor !
kırmızı kaplı pul defterinde ablamdan kalan pullar var. Postanede çalıştığı yıllardan geride bıraktıkları. Birde cumhuriyet dönemi merkez bankasının çıkarttığı şimdi kullanılmayan kâğıt paralar .Babamın demiryolu saati. Onları saklıyorum.Namus gibi korunması gereken dürüstlüğüm olmalı bu sahiplenme diye düşünüyorum.
Ögleden sonraları hüzünlendiğim zamanlardır. Korkunç zlemlerimin tavan yaptığı zamanlar. karşıda eski köhne apartmanların balkonlarında saçları dağınık kadınlar izliyorum.Ev kadınları kendilerine biçilen rölü oynuyoprlar. Bundan şikayetleride yok gibi. Cuma günleri kurulan sebze pazarındada görüyorum bu kadınları .Hiç kadınlıklarını yaşamamış gibler. çoğu oldukça kilolu .oldukça yorgun. parmak aralarında tutuşturdukları cüzdanlarındaki türk liralarını alacaklarına yetiştirmenin telaşındalar. Onlar Anne özelliklerine sahipler evlerinin ana çatısını oluşturuyorlar. Bir türk ocağının tütmesini sağlıyorlar. Gözlerindeki mutsuzlukları var. Dedimya hiç sevişmemiş umutlarını yüreklerinden kovalamış gibiler.
Şiir okuyorlarmi bilmiyorum. Ama olsun onlar şiirin ta kendileri degilmidirki.
Saat sabahın dokuzu üniveriste hastanelerinin unvanlı hekimleri beyaz önlüklerini giymişlerdir şimdi. Kapıda bekleyen onkoloji hastaları ve mutsuzluk. Rektör saygılarını iletiyordur vgücün yetkenine. Güneş pencereleri aydınlatmış oluyordu. Şimdi hastalarla görüşmek için unvanlı prefesörler bir general adesıyla koridorları dolduracaktır. arkalarnda beyaz önlüklerri ile genç asistanlar . Topuklu ayakabalı ince narin bilekli kadınlar. Zaman milattan sonra ölümden önce.
Beni yasakladılar seni sevmemem için. Sonra kapatmak istediler ruhumu. Bilmiyorlardiki bir şeyleri kapatmak çok şeyleri açıyor !
Tanrı sizi bunun için görevlendirmedi. Öyleyse neden onun adına hüküm vermeye kendiniz yetken görüyorsunuz. Tanrı içinmi kendiniz içinmi !
‘Asla hakkımı helal etmiyorum ‘ diye düşündü doksanına merdiven dayamış rezil ruhlu bunağı hatırlayınca. kırık cam parçaları gibi yüreğini kanatıyordu yapılan haksızlıklar. Ne çare görülmesi gerekeni görmesi gerekenler görmüyordu. Gerçekle yüzleşmek asla kolay değildir.
Önce doğanlar sonra doğanlara büyüklük taslayınca biryerlerde yanlıuş gidiyor işler. sönük ruhlu böcekler saldırıyor yalanlarını kılıç yapıp. Ah yorgun bakışlı kadınım benim sen bunu anlamaktan imtina ediyorsun.
Pazar günün kilisedeki toplanmayla Cuma günkü camideki toplanmanın tek amacı var Tanrının hoşnutluğunu kazanmak. buda tapınağının duvarları arasındaki mistik dualardada aynı amaç ortaya çıkıyor mutlak gücün hoşnutluğunu kazanmak.Tanrıya sahipliğimiz onun bize sahipliğiyle ilgili bir durum.Biz varsak tanrıda var. Bizim varlığımız sürece olarak değişken ve meçhuliyete açık. Tanrının kudreti onun adına bizden ötede olduğunu kanıtlıyor. Böyle olmamış olsaydı Tanrı varsalıda sorgulanır olurdu. En meteryalist görüşü benimseyenler dairi Tanrı olgusunu görmezden gelemiyorlar. Çaresizligimiz okadar belirginki Tanrı bizim kurtuluşumuz oluyor. Ölümlüyüz Tanrıya muhtacız durum bundan ibaret.
Tüm insanların güçlü zengin olmalarına imkan yok. Düzen bunu istemiyor. Çogunluk hükmedenin gölgesinde yaşasın istiyor günümüz kapital gücü.Bunda bir yanlışlık var.
Korku bizi bu mahkumiyete mecbur bırakan sadece korku başka bir şey değil. Hiçbir şeyin sahipliği avuçlarımızın içinde değil herşey pamuk ipliğine bağlı koptu kopacak.
Ya bu azgın selin arkasında sürükleneceğiz.Yada bir korkunun içinde tükeneceğiz. Yaşam bu iki kulvarın yolculuğunda gizli. Şöylede yapabiliriz dört duvar arasında ikimiz bir hükümdarlık kurabiliriz. orda kendi kurallarımız geçerli olur. Tabiki kendince yaşamak isteyen bir birey bunu ne derece başarabilir bu durum saglıklımıdır. Toplumcu yön nerde geride kalır. Yada kalabilirmi.
Biliyoruzki en gerçekçil yaşam toplumcu paylaşımcı bir topraktan besleniyor. Bu toprağın suyuda özgürlük oluyor. gerisi yalan ve saçma. Haydi gel güneşe gülümseyelim.
Geçmişe özlem duymak siyasal olguda duygusallıktan öte otoriteye özlem duymak olarak yorumlanabilir ! Tanrı gerekçeli Hilafet otoriteyi mutlak güce eriştiren onu sorgulamasız yetken yapan bir sonuca kavuşturur. Aslında Tanrı varlığını ölümle tescillemişken ruhlarımızdaki inanç özselini birey olarak kabullenmiş oluruz. Siyasal yönergede din toplumsal devinimin etken bir kültü olduğuna göre dini kenarda tutmanında mümkünlülügünün olmadığını görürüz. Burda süreç din olgusunun akıl olgusuyla bütüncesinde anlamlaşabileceğini kabullenmek bu arayışta yol almamızı sağlar görünüyor. Din inancın fili yaptırımı olarak aklı kendine rehber edinmeyi başarabilir olursa bireye ve topluma olumlu etkisi olur diye yorumlanabilir.Din bir metod olarak yaşamı baskılamayı kendi için amaç görmemelidir.Dinin böyle bir görevide yoktur.Din yaşamda dengeye katkı vermeli yaşama olgunlaştırmalıdır. Din tuz gibidir tad almak istiyorsak miktarını iyi araylamayı becerebilmeliyiz.
Edebiyat ve edebiyat emekçisi toplumcu bir kültürün ana yoldaşları olarak vardır. Toplumun kültür kodları edebiyatta öne çıkar. edebiyat yansımaları kaynağını toplumdan alır. kültürel olarakta tüm toplumları etkileyen ana damarlardan önde geleni milliyetçilik ve din olduğuna göre bu iki kavram üzrerinde yoğunlaşmak yanlış olmayacaktır.Edebiyat sözel yada yazısal olarak kültürel birikimin bir sonucudur. Kökleri kendi toplumuyla özdeştir .Evrensel açılımı günümüzde edebiyat için bir zorunluluk olmaktadır. günümüz toplumları ulaşım ve haberleşmenin aktivitesiyle etkileşim içindedir. özsel kültür evrensel kültürden etkilenmekte ona katkı verebilir bir potansiyelede ulaşabilmektedir. Günümüz edebiyatını bu süreçte değerlendire bilmek gerçekçi olacaktır.
Ailede ölümler üst üste gelince herbir kabir kendine başka mekanlarda yer buldu .Dagılmış tesbih taneleri gibi garip kabirlerin mazlum sahipliğini yapıyor ruhum.
Bu durum ruhumu incitiyor,Bir aile kabirligimizin olmayışı. Kimbilir belkide kökleşme duygumuzun bir sonucu olsa gerek bu düşünceler. Bir yerlere ait olmanın ruhumuzda bıraktığı miskin bir huzuru yakalamış oluyoruz.
Milyarlarca insanın yaşadığı bir dünyada milyarca umut besliyor kalplerimiz. Hepimizin ortak amacı insanca yaşamak ömrü insanca yudumlamak. Hücrelerimizin bizi mahkum etmeyeceği bir sağlıklı ömre sahip olabilmek !
Gün gelir seni hatırlatır gece. ışıkları yanarken o kadim şehrin. karanlık katran ağaçlarının üzerine çökmüşken yırtık kahpe menfaatler silik ruhları esir almışken.Gözlerimiz arıyorsa birbirini . Biliyorumki yaşamanın bir anlamı vardır.
Cehalet kolay asilinecek bir toz zerresi olmuyor. Biliyorum sevgide yok etmiyor onu. Köhne taş duvarlar arasında yılgın yaşlı kadınların sinsi bakışlarında tünemiş baykuşlar gibi dönmüş bize bakıyor.
Tahtalı dağının göründüğü penceresinde gecikmiş bir ölümü bekliyor zaman . Şiirler saklanıyor ıışklarından güneşin. Zaman cehaletin hükümda
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.