- 1165 Okunma
- 8 Yorum
- 6 Beğeni
(6)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
(30.12.2020)
Son günlerde fazlaca aklıma geliyorsun tilki, yeteneğine imrendim doğrusu... Biriyle tanışmadan zihnine yerleşebilmek herkesin yapabileceği bir şey değil sonuçta...
Evet kötü bir şakaydı.
Artık yalnız başıma çok vakit geçirdiğimden, kendi kendime kötü şakalar yapma işini abartmış olabilirim. Yine durup durup sana sarıyorum, yeni bir alışkanlık oldu bu benim için. Ama alışkanlıklar tehlikelidir. İçimdeki konuşma hevesinin bir kısmını da yan yana geldiğimiz zamana saklamak istiyorum. Bu yüzden azaltma işi üstünde çalışsam iyi olacak gibi...
Her etrafıma baktığımda, birbirinin aynısı basitlikte dünyalar görmekten sıkıldım. Bu beni o kadar rahatsız etmeye başladı ki, bu iki ayaklı ikil kollu bir gövdeli ve kendini evrenin en gelişmiş varlığı kabul eden yaratıklar midemi deli gibi bulandırıyor. Gerçekten... belki fazla iddialı geliyor kulağa, farkındayım. Fakat her içlerine dahil olmaya çalıştığımda, sakladıkları tüm çirkinlikler yüzüme çarpıyor. Açgözlü, sahte, yalancı, kaba ve yüzeysel bireyler... Kendimi geriye, daha da geriye çekiyorum. Samimiyetsizce dudaklarından dökülen her cümle önce içimde öfkeli bir kuyruğu sallandırıyor... Sonra sıcak su dolu bir küvetten çıkmışım gibi üşüyor ve dudaklarımı kemiriyorum. Midem öylesine kasılıyor ki, elimi her an kusacakmışım gibi ağzıma götürme isteği ile doluyorum. Yine de tüm o kaosu gizleyerek göz bebeklerine bakıyor ve gülümsüyorum. Bekliyorum. İnatla. Anlamaları için. Bir ihtimal. Fark edebilirler mi? Belki. Belki...
Asla, sevgili tilki
Asla fark ettiğimi fark etmiyorlar biliyor musun? Ve o kadar aşinalar ki birbirlerinin aptallıklarına, tüm o davranışlardan dolayı gerildiklerini anlatan tek bir beden hareketleri bile yok. Dilleri dolaşmıyor, gözleri hüzünle dolmuyor, zihinleri davranışlarının yanlışlığı hakkında tek uyarılma, tek rahatsızlık hissetmiyor...
Bu yüzden sanırım. Bu yüzden ben daha fazla rahatsız hissediyorum.
Birbirlerinin berbat yönlerinin ne kadar açık ve ortada olduğunun bile farkında değiller.
Belki o ufacık beyinleriyle harika oyunlar oynadıklarını bile zannediyorlardır. Ah... çok şahit oldum biliyor musun? kendini dünyanın en farklı, en zeki, en entelektüel insanı olarak satan binlerce pazarlamacıyı.. yüz parçalık puzzlelar gibiydiler tilkim... Kolayca çözülüyorlardı, dışarıdaki herkesin düştüğü ağlara öyle kolay yakalanıyorlardı ki, inanmak istemiyordum bazen. Değişebileceklerini düşündüklerime fırsatlar verdim. En insani (burada kullandığım anlamı kesinlikle pozitif insanı değerlerdeki anlamı değildir) özelliklerini öldürmeleri gerekiyordu. Metaforları, şairleri ve düşünürleri anlamak için, gerçekten düşünmek, gerçekten hissetmek gerekiyordu. Olduğun gibi. Süslenmemiş şekilde davranmak gerekiyordu
Tıpkı ufak karıncaları yemek dolu bir kum havuzuna koyup köşede yüksek bir tepe bırakarak kimlerin çıkıp çıkmayacağını izlemek gibiydi. Bazıları tepenin yarısına kadar tırmanıp sana baksa da, kimse yemekle dolu o havuzu bir an için bile olsa terk edip dışarıda ne olduğunu merak etmiyordu. Kabul ediyorum, bazıları o kadar yaklaştı ki, umutlandım. Tüm sıradanlığın yanında kafamın içinde bir "Acaba?" çanı çalmaya başladı. Fakat hayır... Rahat ve düz, o ufak havuza geri döndüler. Bana bakıp, geçtiler
Bir tilkiyle defalarca göz göze geldiği halde, nasıl böyle üstten davranabilir insan.. Ben her biri, mücevher potansiyeli taşıyormuş gibi davranmama rağmen, öyle sıradan hataları tekrarladılar ki
Bazılarına kitap açıp gösterir gibi anlattım. Benimle birlikte kınadılar kendi türlerini.. Sonra... sonra birebir aynı hataları yaptılar. Gocunmadan, hatırlamadan, sorumluluk hissetmeden. İnsan bu, hatasız olur mu diyeceksin.. fakat hatalarından pişmanlık duymuyorlar sevgili tilkim. Hatalarını hoş göstermenin yollarını arıyorlar. Düşünce sistemleri aşırı benzer işliyor, savunma/saldırma ikilisinden ileriye gitmiyorlar. Mesela duyguları kullandıkları zaman, övünüyorlar. Sanki çok güçlü bir düşmanı yenmiş gibi böbürleniyorlar. Gözlerinde kendilerini deha ilan etmiş o enerjiyi görsen, senin de acı kahkahalar atasın gelir mi acaba...
Halbuki sevmek içini açmaktır. İçinden bir parçayı teslim etmektir. "Al, al eline, senin olsun. Kıymetli ama senden kıymetli değil ya..." demektir bir nebze. Bize duygusal bağlılık hisseden birinin duygularıyla ne yapacağımız, bizim seçimimizdir. Zeka belirtisi değildir. Çünkü herkes yapabilir, bir insan ve biraz duygu ile mümkün olan bir şeyle, hele haksız ve kötü bir şeyle övünmek ne kadar komik değil mi?
Onlara durumu anlatmak manasızdır, karşılarındaki insan bir kez bile kendilerine aynısını yapmamıştır ki bunu anlayabilsinler. Ailenin tek çocuğunun herkes tarafından sevildiği için hepsine istediği gibi davranabileceğini sanması gibidir bu...
Ben de insanım, biliyorum. Ne kadar inkar etsem anlamsız. Bunu da biliyorum. Ama onlardan olma düşüncesi tıpkı bir çizgi filmin içindeymişim gibi hissettiriyor. Oraya ışınlanıp, iki boyutlu içi boş çizgilerin yaşamlarını izlemek gibi bir şey... Hiçbirinin gerçek olmadığını bilmenin verdiği dışlanmışlığın yanı sıra, belki benim gibiler vardır düşüncesinin verdiği ufak, minnacık merak... Tüm bunlara rağmen ilgiyle izlemek bilindik kurguları..
Bazen gelen, "Tamam, yeter bu kadar tilki hanım. Metaforları gözünüzde çok büyütürseniz yaşadığınız yeri unutur ve zihninizde hapsolursunuz, herkes insan. Siz de, sığındığınız terimler sizi başka bir dünyaya ışınlamayacak kesin şunu.." azarı var içimden bir yerlerde. Ama her kafamı sallayıp "Doğru tabi..." diyerek yatağa uzandığımda kabuslarımda boyumu aşmış bir kuyruğu taşıyorum bedenimde. Bazen saçlarımın uçları tıpkı bir tilkinin kuyruğunu andırır gibi beyaza dönüyor, tırnaklarım uzun ve simsiyahken sürü sürü üzerimden geçen hayvanları izliyorum, sevgili tilkim.
Bazen de o kuyruk, etrafıma dolandıkça dolanıyor, beni sıkıyor, sıkıyor ve sıkıyor. Boğulur gibi olduğumda uyanıyorum, yüzümü tıkarken sararmış gözlerime bakıyorum aynadan
Yanlış bedenle uyanmışım gibi..
Tehlikeli. Kontrolü iyi sağlamam lazım. Olduğuna inandığın şeye dönüşürsün ama olduğum şey beni öldürebilir de aynı zamanda.. Siyah kuğu filmini izlediysen bilirsin. Mükemmel olmak isteyen ve siyah bir kuğu gibi dans etmek için öyle olduğuna inanan kızımızın başına neler gelmişti... Gerçeği ve hayali birbirinden ayırmakta zorluk çektiği anlar öylesine yakın hissettirmişti ki bana. Hele şu son günlerde... nereye uyandığımı bilmiyorum inan...
İnsanlar ne zaman olmadıkları birileri gibi davranmayı bırakırsa, ben de tüm bu metaforları salabilirim belki. Şimdilik birbirini etkilemek için yarışa girmiş, yalancı ve iki yüzlü bu varlıkların arasında gerçek bir tilki olmak, özentiliklerine gülmek ve yine gerçek bir tilkiyi beklemek hoşuma gidiyor oldukça. Seninleyken daha da hoşuma gidecek her şey, biliyorum.
Ah.. ne gariptir birinin gözlerinin hayalini kurmak. Oturup, karşında dümdüz gözlerine bakmanın hayalini kuruyorum sadece. Beni sakinleştiriyorsun. içimden bir ses senin sakin biri olduğunu söylüyor. Bunu kolay kolay duymazsın ağzımdan ama, bir seviye üstümmüşsün gibi durgun suların var sanki. Kaosu durdurmak için yüzüne bakmam yeterli olacakmış gibi hissediyorum. Ben dalgalı biriyim, günüm günümü, dakikam dakikamı tutmaz. Ama sevgim değişmez, hep hissedersin. Anlarsın, farkında olursun. Görebilirsin, beni, beni ben anlatmadan tanıyabilirsin. Beraber ufak ufak deneyler yaparız tüm bu komedinin üzerinde. Zeka, adil oynamayı gerektirir. Adil oynayacağız biz seninle. Duygularla değil, bizzat zihinlerle. Hele bir suçluya denk gelelim... fark etmediği her şeyi fark etmesini sağlarız... Sonuçta, iki tilki, birden iyidir değil mi...?
Fakat... çok bulaşmayalım diğerlerine olur mu? İstemiyorum pek de, bazen öfkelenince çatıyorum kaşlarımı ama, biz birbirimizi iyileştirsek yeter. Diğerlerinin canı cehenneme. Belki kızarsın böyle öfkeliyim diye... Ben beceremem ki yalan söylemeyi. Biz seninle... yalnızca güleriz. Büyüklenen herkese güleriz. Alışverişe gittiğimizde içeri giren insanların ne alacaklarını tahmin etmek için kullanabiliriz belki yeteneklerimizi... Küçük şeyler. Ben çok küçük şeylerle mutlu olabilen biriyim. Ama senin varlığın, çok, çok büyük bir istek. Farkındayım. Gerçekleşsen ne güzel olur. Çok yarım kaldım ben. "Demek ki bu sarılış içinmiş.."," Demek bu koku içinmiş" derim hem...
Yüzün nasıl kokuyor acaba, şarkıların bile kokusunu alırım ben, başka bir tilki nasıl kokuyor merak ediyorum. Yüzün de gözlerinin bulunduğu uzvun ya, daha bir çeker ilgimi. Garip alışkanlıklarım var, sadece sana yansısın istediğim. Çünkü ben sen yanımda değilken bile çok seviyorum seni. Öpüyorum saçlarından, yanında olsaydım sen uyuyana kadar okşardım güzelim tutamları... Güzelim bir aklın etrafına dağıldıklarını bilseler keşke.. Sen, kendimde sevemediğim her şey gibisin. Başka biri, nasıl bu kadar ben gibi hissettir diyorum.. Kendimi dünyaya uydurmak için zorladığımda, hep benzeri cümleler dökülür ağzımdan
’Sayma kaldırım taşlarını, 16 taneler işte.’
’Hayır, öyle düşünmüyorlar, neredeyim ben’
’Niye bu kadar kurcalıyorsun, sorunlu musun sen..’
’Yalan söylüyor... yalan. Yalancılar. yalan söylüyor sana... bildiğini sakın çaktırma’
’Nefes al, nefes almayı unutuyorsun’
Kendi kendimi yabancı hissederim bu dünyaya, bu insanlara. Sonra aklıma geliyorsun. Var diyorum. Bir gün ben anlatmadan bile anlayacak bir canlıyla karşılaşacağım. Bir gün yalnız uyanmayacağım diyorum. Sana yazmak ve konuşmak için sabırsızlansam da, kendi iyileşme sürecimi kendim yönetmem gerekiyor sanırım..
Ama sen yine tek kelime bile etmeden aldın sırtımdaki yükün bir kısmını. Teşekkür ederim. Öfkem hafifledi. Özentilikleri, yüzsüzlükleri ve yalanları görmezden gelecek güç toplamış gibiyim. Bir şeyler okumak istiyorum şimdi yan yana geldiğimizde daha çok konuşacak konumuz olsun diye....
Seni şimdiden seviyorum ben. Daha da severim. İyi bakıyorsundur umarım kendine. İyi bak
YORUMLAR
güzel bir çalışma olmuş. insan ilişkileri inceden inceye irdelenmiş yazıda yargılar net ve acımasız vav. hayat bazen çok üzer insanı yalnızlığa sürükler iyiden iyiye. düşler düşlerden korkar. ne demişler beş parmağın beşibir değil ki. her türlü iki ayaklı iki kollular var çevremizde. tilki akllı ve kurnaz bir hayvan dostluk kurmasını da bilir kümesten tavuk çalmasınıda. yolunuz iyiler çıksın.
mağrurtilki
mağrurtilki
mağrurtilki
mağrurtilki
asîmann
mağrurtilki
asîmann
mağrurtilki
Kaç yönü var bu anlatımın sayamadım
İnsanları en çok yamyamlar mı sever?
Yada zamanımızın ayıplı yüzündeki ayna mı desem bu anlatıma.
Sonra sevgi ve ilginin yalın halini seriyor önüme
Gölge ve ışık olanların içinden geçmeye başlıyorum satır aralarında
Düşünmek insanın düşündüğünden çok daha zordur, düşünen bir gerçeğin yansımasıydı bu yazı
Yürekten kutluyorum
Hayatın her rengine dokunuşuyla derinliğiyle düşündüren yanıyla gerçeğin ta kendisiydi bu anlatım