Takılıp, gidiyoruz.
Remzi dayı, kapıyı ardına kadar açtı. Hüseyin’e sorgulayıcı bakışlarla baktı. Hüseyin; bayanlar bir zaman, köyümüzde misafirler dedi. Remzi dayı, dudaklarını hafifçe büzdü ve içeri davet etti. Salon denilemeyecek, daha çok oda diyeceğimiz ,küçük bir alana geçtik. Oda da eskiden kalma tüplü televizyon, karşılıklı bir somye ile bir de yeni yapılmış olduğu belli olan kahverengi örtülü yatak,yerlerde hasırdan küçük bir kilim, duvarda koca bir saat,takvim ve odanın ortasında duran bir soba. Bahar mevsimi geldiği halde nedense kaldırılmamış ve sobanın etrafına gelişigüzel, saçılmış küller. Hüseyin, izin isteyip odadan ayrıldı. Kahramanımla, Remzi dayının karşısında ki yere oturduk. Mutfaktan,gelen seslere bakılırsa Remzi dayı tek değildi. Hafif bir gıcık öksürüğüyle,kelimeleri yaya yaya konuşarak sorularına başladı. Nereden geliyorsunuz?, Kahramanım, şehirden geliyorum dedi. Bende, kızıl saçlarımı savura savura sizin bir okurunuzum dedim. Adam, dikkatlice beni inceledi. Delisin! yani dedi. Siz nasıl münasip görürseniz dedim. Öyle, bir kâhkâhâ attı ki gürültüsünden,odanın zavallı ampulü tavandan yere düşecekti. Bir iki sıva kırıntısı düştü ancak, mutfaktan, "ufak tefek başında yemenisiyle altmış yaşlarında" koşarak bir kadın geldi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.