- 247 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CADILAR ÂLEMİ (2)
Yeni Ev, Yeni Kaygılar
Merhaba sevgili dünlüğüm,
On dakika önce kitaplığımda boş beleş keyfeden beş ajandadan biriydin; şimdi rütben yükseldi, dünlüğüm oldun; bir nevi sırdaşım yani…
Önce sana niçin “dünlük” dediğimi açıklayayım. Biliyorum, senin gibi defterlere genellikle hatıra veya anı defteri derler, günü gününe yazılanlara ise günlük… Ben biraz farklı olsun istedim; farklı ve yeni bir isim… Bula bula bunu buldum işte!
Şimdi diyeceksin ki: “Yahu altmış yaşına gelmişsin, bir kerecik olsun hatıra veya günlük yazmamışsın; Allah aşkına söyle, dünlük tutmak da nereden çıktı? Yirmi dakika yürüsen nefesin kesiliyor, yirmi kiloluk yükü yirmi metre taşıyamıyorsun. Otur oturduğun yerde!.. Bu yaştan sonra hayatında ne gibi iniş çıkışlar olabilir ki? Bağrıma not düşmeye değer maceralar yaşama ihtimalin var mı senin?”
Evet, böyle düşünürsek haklısın sevgili dünlüğüm.
İlkokul birinci sınıfa gittiğim gün başlamıştı hayat mücadelem; okudum, yüksek tahsil yaptım, öğretmen oldum, evlendim, üç çocuk yetiştirdim, onları da okuttum. İş meslek sahibi oldular; ikisi evlenerek, biri de yüksek lisans yapmak için yurt dışına giderek yuvadan uçtular. Gördüğün gibi unumu eleyip eleğimi asmışım ben.
Doğup büyüdüğüm bu ilçeye iki yıl önce taşınalı beri bir Köroğlu bir Ayvaz yaşıyorduk evimizde. “Evliliğimizin kırk yıl önceki ilk yılı gibi,” diyeceğim ama diyemiyorum; desem de inanmazsın zaten. Ah, nerede o gençlik, o heyecan!
Aslına bakarsan beş gündür hızlı bir hayat yaşıyoruz diyebilirim; yazmaya değer gelişmeler var özel hayatımızda. Haziranın altısında L tipi yeni dairemizin tapusunu aldık; yedisinde elektrik, sekizinde su bağlattık, ayın dokuzunda, yani dün taşındık; yıldırım harekâtı oldu bizimki.
Boşalttığımız daireyi iki yıl önce, Bursa’dan bu ilçeye taşındığımızda almıştım. İki yıl sonra yeni bir konut arayışımızın üç sebebi vardı: Birincisi ve en önemlisi doksan dokuz depreminden önce inşa edilmesiydi, ikincisi ise sobalı oluşuydu. Odun kömür temin et, kış boyunca her gün üçüncü kata yakacak taşı, külleri çöp konteynırına götür… Bir sürü dert; bıkıp usanmıştık vesselam, doğalgaz kombili yeni dairelerde oturanlara imreniyorduk. “İki yıl önce aklın neredeydi?” diye sorabilirsin sevgili dünlüğüm. Elbette ki aklım başımdaydı ama paramız ancak o eski daireye yetmişti.
Üçüncü sebep ise, üç oda bir salondan ibaret olmasına rağmen bize dar gelmesiydi. Biliyorum, çok şaşırdın sevgili dünlüğüm, “Siz Bursa’da, seksen metrekarelik dairede üç çocuk yetiştirmiş insanlarsınız; üç oda bir salon ikinize nasıl dar gelirmiş?” dediğini duyar gibiyim. Geliyor işte!.. Eskisi olmayanın yenisi olmaz derler ya!.. Yüzlerce kitap ve bir sürü ıvır zıvır var evimizde. Kırk yıllık birikim kısaca. Ayrıca üç ayrı bekâr evinin eşyalarını da almak zorunda kaldık. İlk çocuğum üniversiteyi bitirdiğinde mezuniyet törenine gitmiştik, törenden sonra evindeki işe yarar eşyaları getirmeye karar verdik; kamyon veya kamyonet tuttuğumuzu zannetme. Emektar Doblo’mla (o zamanlar yepyeniydi) getirdim hepsini. Bekâr evi işte, fazla eşyası yoktu oğlumun: Bir kırma masa, birkaç küçük halı, bir televizyon, bir masaüstü bilgisayar, ayrıca yastık yorgan ve birkaç çanak çömlek vesaire… Mal, canın yongasıdır demişler; atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Diğer iki çocuğumun mezuniyetlerinde de aynı mini taşınmaları gerçekleştirdik.
Neyse işte, yeni ve geniş bir eve ihtiyacımız vardı kısaca. Yüz on bin liraya sattık o daireyi. Apar topar taşınmamızın nedeni şuydu: Yeni ev sahipleriyle yaptığımız sözleşme gereği 10 Hazirana kadar taşınamazsam oturduğum her gün için otuz lira verecektim.
“Otuz lira mı? Pöh!..” diyebilirsin. Artık otuz lira çok para benim için sevgili dünlüğüm. Yüz altmış beş bin lira konut kredisi çektim bankadan. Tam on yıl her ay iki bin dört yüz elli lira para kesilecek emekli maaşımdan. Yılda bir kere ödemem gereken hayat ve deprem sigortalarını da hesap edersek maaşımdan beş kuruş kalmıyor diyebilirim. Şimdi “Vallahi, seninki deli cesareti! Peki nasıl geçineceksin, ne yiyip içeceksin?” diye sorabilirsin. İki ay önce eşim de emekli oldu sevgili dünlüğüm. Aldığı Bağkur maaşı asgari ücretten az olsa da “O para bize yeter” diye düşünüp bu işe teşebbüs ettik. Çift maaş almanın tadını çıkaramadan ezici bir yükün altına girdik. Allah sonumuzu hayretsin!
Demirel’in “Demokraside çareler tükenmez” sözünü hatırlayıp şimdiden çareler aramaya başladım. Bulduğum tek çare masrafları kısmak. Bu sabah itibariyle sigarayı bıraktım mesela. Bu da demektir ki günlük on beş liradan ayda dört yüz elli lira tasarruf ettik demektir. İkinci olarak, her hafta sonu göl kenarındaki çamlıkta yaptığımız piknikleri sonlandırmaya karar verdik. Senin anlayacağın tavuk kanadı, odun kömürü, kola, karpuz, çerez gibi masraflardan da kurtulduk.
Şimdi kendi kendime “Tasarruf edebileceğim başka ne var?” diye düşünüyorum ama hiçbir şey bulamıyorum. Giyim kuşam mı? Güldürme beni! İlk oğlum üniversiteye gitti gideli ayakkabı dâhil hiçbir giysiye para vermedim ben. Oğullarımın eski kıyafetleri yetiyor da artıyor bile. Aslına bakarsan gardırobu dolduran elbiselere, kazaklara ve gömleklere eski demek de yanlış. Günümüzün gençleri bizim neslimize benzemiyor maalesef. Bir giysiyi üç beş yıl giymiyor gençler. Giymekten sıkılınca “eskidi” deyip atıyorlar.
Şimdi, şu anda, 10 Haziran 21.30’da yeni evimin balkonunda çay keyfi yaparak seninle hasbihâl ederken “Kaygılıyım ama mutluyum,” diyebilirim sevgili dünlüğüm. İstediğim odayı kaptım çünkü. Henüz tadını çıkaramadım ama geniş bir evde yaşayıp bir odaya tek başıma sahip olmak mutlandırıyor beni. Eşim ise mutluluktan havalara uçuyor: “Çocuklara hiç haber vermeyelim, sürpriz olsun; bir buçuk ay sonra Kurban Bayramına geldiklerinde onlar da çok sevinecekler. İki gelinime de birer yatak odası ayırdım, rahat rahat yatsınlar,” diyor.
Şimdilik önemli tek derdim var sevgili dünlüğüm. Beş bin lira borçlu kaldım müteahhide. 10 Temmuzda ödeyeceğime dair senet imzaladım. Aslına bakarsan param hazır; Bursa’da yaşayan teyze oğluma beş altı ay önce dört bin lira borç vermiştim. Ev alırken istedim parayı, yeni evimiz için çok sevindi ve “Temmuzun onunda havale çıkarırım,” dedi. Kalan bin lirayı da bir şekilde buluruz bir yerlerden.
Şimdi ne fark ettim biliyor musun sevgili dünlüğüm. Apartmanımızın giriş kapısının üstünde bir lamba var, ikide bir yanıp sönüyor. Öyle sanıyorum ki sese duyarlı bu lamba; evimizin önünden bir araç geçer geçmez otomatikman yanmaya başlıyor, on beş yirmi saniye sonra kendiliğinden sönüyor. Bir başka deyişle o lamba yandıkça benim cebim yanıyor. Niçin diye sorarsan cevap çok basit. Apartmanın ortak elektriği benim adıma kayıtlı, binada sadece ben oturduğuma göre faturayı ben ödeyeceğim. Giriş kapısının altı yedi metre ötesinde par par parıldayan sokak lambası var, boş arsamızda sere serpe uyuklayan Doblo’m ve bina kapısı pırıl pırıl, kapı üstündeki lambaya hiç gerek yok. Hemen gidip ampulü sökmeliyim.
(Devamı var)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.