- 885 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
(4)
[26.12.2020]
Fizik kurallarına göre seni kuvvetle çeken bir şeyden uzaklaşmaya çalışırsan etrafında dönmeye başlarmışsın
İtme çekme yasası dahil bunun gibi çoğu örnek günlük hayattaki insan psikolojisine yorumlanabilir sevgili tilki. Eğer gücüne inandığın bir bağ varsa, onu koparmaya çalışmak bu yüzden tehlikelidir işte. Doğruluğu ya da yanlışlığı fark etmeksizin zehirler kişiyi. Çekim gerçekse tabi, aynı şekilde itim de. Sana göre olmayan bir şeye yaklaşmak nafiledir. Her adım attığında daha uzağa fırlatır güç seni
İlginç değil mi, bir tarafta fizik ve teoriler; diğer yanda insanlar ve arzular.. Benzer ve bir o kadar uzak...
Arzular demişken, ne garip ne basit arzuları var insanoğlunun onları kuklalar gibi yöneten, değil mi? Birbirlerini etkileme yarışları beni güldürüyor. Sanki onları insan yapan tüm özellikleri es geçip sadece içgüdüleri ile hareket ediyorlarmış gibi kaba geliyor çoğu davranışları bana. Açlık, üstün olma isteği (bir sürü içinde yaşarmışçasına), üreme arzusu gibi..
Bu yönlerini doyurabilmek için her ne yol olursa deneyebilirlermiş gibi davranıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenler tarafından kabul görmek için ise isteklerine bir takım kılıflar giydirerek, onları süsleyerek ortaya sundukları bir takım yöntemler geliştirirler. İşin sonunda herkes farklı ya da nadir olduğunu iddia eder, fakat özlerinde aynıdırlar. Ruhlarını hızla kaybetmiş kokuşmuş bir insanlık. Sadece tüketen, sahtekar, içi boş ve büyümemiş insanlık, her şeyin kıymetini azalttığı halde kendileri çok kıymetliymiş gibi davranan nankör, aptal insanlık..
Ah..
Gördün mü? Yine öfkelendirdiler beni. Hala damarlarıma çarpan bir öfke mevcut bu düşük seviye canlılara karşı. Hepsi öyle değildir elbet, şairlere, düşünürlere, gerçek sanatçılara hakaret olur genellemeyi abartırsam. İnce ruhlar daima saygı duyulmayı hak ederler.
Belki odasında oturmuş, kendisini yiyip bitiren düşünceler yüzünden hüzünlü halde içine sızıyor gibi hissettiği şarkıları dinleyen kişiler de vardır bu çağda benim karşılaşmadığım. Fakat önüme serilen kadarı bile bu tilkinin tanıma arzusunu kuruttu sevgili tilkim. Bu kadar aynıysa şimdiye kadar gördüklerim, nasıl beklenti duyup heyecanlanayım yenileriyle karşılaşmak için? Bakışlarım nasıl yumuşasın, zihnim nasıl içtenliklerine inansın, ruhum nasıl sevsin fütursuzca sevgim böylesine ağırken?
Bilmiyorum, sıkıcı bir isteksizlik mevcut bu döneme karşı içimde. Kimi görsem çocukça bir tavırla karşımda, alayla süzmekteyim
Egoist ve şımarık olduğumu düşünenler bile vardır sırf bu yüzden belki, kim bilebilir
Tilki, neden tüm duyularım gereksiz gelişmiş gibi geliyor dersin? Bu şarkıyı her dinlediğimde zencefilli sütün kokusu süzülüyor burnumda. Görüntülerin, şekillerin, yazıların kimlikleri, yaşantıları, karakterleri varmış gibi hissediyorum. Müziği hayal ettiğimde havada arkasında iz bırakarak süzülen bir yaratık canlanıyor gözümde... İlkokul öğretmenim anneme dikkatli olmalarını söylermiş hep, hayal gücümün ciddiye alınması gereken derecede genişliğinden yakınırmış. Yaşıtlarıma oranla fazlaca dalıp gittiğimi söyleyip, özel bir muayeneden geçmemin iyi olabileceğini bile önermiş
Ne gülünç değil mi, zeka seviyemden bile şüphelenmişler. Onları suçlamıyorum hiç, dedim ya hep bende eksik bir şeyler var gibi hissederim diye, zeka da olabilir. Neden olmasın ki...
Gülme
Biliyorum ifadesiz ve ciddi bir şekilde kendimin geri zekâlı olabileceğinden bahsetmemi hayal edip güleceksin
Ama gülme ciddiyim
Zihnimin farklı çalıştığını söylüyorum ben, eksik yaratılan çocuklar da farklıdır. Her şey koca bir belkiden ibaret, çok fazla olasılık var..
Üzerine bi de ben aseksüelim biliyor musun? Yani öyle olduğumu düşünüyorum, nasıl desem... hiç diğerlerinin hissettiği o dokunma arzusunu hissetmedim galiba. Zaten dokunulmaktan da pek hoşlanmam... Tahrik olmak fiili sadece kavramsal şekilde canlanıyor zihnimde. Bilirsin, sevişme arzusu her yerdedir. Fakat benim çıplak bedenlerle yüz göz olunca tek yapabildiğim şey tepkisizce izlemek ya da dinlemek, belki anlamaya çalışmanın verdiği bir kaş kalkışı ve ilginç bir merak... İnsanların birbirlerini çıplak hayal etmesinin onlara verdiği zevki kavrayamıyorum. Ya da aralarındaki o tüm özel duvarları indiren hırçın duyguyu... Belki de bu yüzden hiç evlenemeyeceğim... sanırım
Elbette cinselliğin normal olduğunu biliyorum, insanlığı diğer canlılardan ayıran frontal lobun oluşturduğu tüm o etik, toplumsal ve bireysel ahlak ve hukuk gibi anlayışların yanı sıra türünün devamlılığı için üremeye ihtiyaç duyduğunu biliyorum
Fakat bu arzuyu yönetememesi sonucu aptalca davrandıklarını, önünde biftek sallanınca ağzı sulanan bir köpeği andıran bir sarhoşlukla yalpalayışlarını her fark ettiğimde dudağımın kenarında bir tebessüm oluşur. Acırım elimde olmadan onlara. Bulundukları çevrede ne kadar kontrollü, ve her şeyi yönetebiliyorlarmış gibi davranırlar hâlbuki.. Çoğunun koca bir açığı varmış da gizliyorlarmış gibi gelir bana.. Bu harika insanların eve gelince kim olduğunu ve yaşını önemsemeden birinden çıplak fotoğrafını istediğini düşünsene... ne kadar acizce geliyor...
Arzularının onları bunu diğer insanlara taşıyacak kadar yönettiğini düşününce daha bir garip oluyorum. Zayıf bir 21. Yüzyıl insanını davranışı gibi geliyor benliğime, hatta bazen küçümser kadar oluyorum doğru bir davranış olmasa da...
Bilmiyorum, belki de hiç hissetmediğim içindir. Hiç unutmam bir arkadaşım tüm yoğun hislerimi buna bağlamıştı. Hani derler ya bir yerden alınan başka bir yere verilir diye, tüm bu libido eksikliğimin tüm duyguları daha fazla hissetmeme sebep olduğunu savunuyordu. Ne kadar çaresiz gelse de kulağa değişken bir durum olduğunu ve birine bedeni bana yabancı gelmeyecek kadar güvenmemin bu durumu değiştireceğini söylemişti. Kısaca karşımdakinin kutsal olduğuna inanırsam, çıplaklığı midemi bulandırmayacaktı, dokunuşu rahatsız etmeyecekti
İlginç bir teori değil mi, aseksüelliği biraz araştırınca gerçekten de katı bir düşünce olmadığını gördüm. Her şeyin zihinde başlayıp bittiği, böylece bir kez daha kanıtlanmış oldu
Sen nasıl birisin acaba güzel tilkim... senin de garip görülen yönlerin var mı acaba, nelerden hoşlanırsın, nelere gülersin, düşündükçe zihnine batan anılar var mı, kaybettin mi hiç kaybetmek istemediklerini, baharatlı yiyecekleri sever misin, nasıl okullardan geçtin, en çok hangi öğretmenini sevdin, duygular... duygular hakkında ne düşünüyorsun?
Nasıl, sende de yoğunlar mı acaba bu kadar...
Belki benden farklı düşünüyorsun bazı konularda...
Ama her ne düşünüyorsan, eşsiz olduğuna eminim. En az benimki kadar analiz edilmiş bir altyapısı vardır bilirim, başka bir fikir tarafından yönetilmen zordur
Bir tilkinin dili, dini, ırkı ve bağlandığı bir ideolojisi yoktur çünkü. Adildirler, oyunları adil oynarlar. Kimseyi etkilemek için çaba sarf etmezler, güvenilirdirler. İnsanların zihnine çok kolay sızarlar, hemen anlarlar... Kuyrukları ürkünç gelebilir bu sebepten kimilerine...
Ama herkesin olduğu gibi bizim de zayıf yönlerimiz var sevgili tilkim, ben duygularımın yoğunluğunu dindiremiyorum mesela, düşüncelerimi de rahatça kontrol edemiyorum.. üzerimde büyüyen zehirli sarmaşıkları kesip atmam uzun zaman alıyor
Var işte zaaflarım. Belki senin de vardır...
Sana sarılmayı çok isterim biliyor musun, belki sen benden çok daha umutsuzsundur insanlık konusunda, kollarını kaldırıp karşılık vermezsin belki. Anlarım. Yine de sarılırım, sıkı sıkı. Sarılmaktan daha içten temas çeşidi mi var keşfettiğimiz... Uzun süredir sarılmadım kimseye, ben sarılınca da bırakır gibi sarılırım hep... bilirim çünkü. Bırakabilme ihtimallerini bilirim. Uzun süredir iletişim de kurmuyorum kimseyle. Yalnızlığı daha içten hissedeyim diye. Yalnızlık insana çok şey öğretir
Hem, sana ulaşana kadar hiçbir güçlü iletişimle yüz göz olmak istemiyorum... Duygularımı basitleştirecek kimse ilgimi çekmiyor. İnsanlar güzel olan her şeyi öldürmeye meyillidir bilirsin.
Göz göze geldiğimizde beni tanıyacağın anı düşlüyorum. Biraz daha dayanalım olur mu? Uzak duralım bütün bu aptallardan, yalnızlık birbirimizi bulduğumuzda birbirimizin kıymetimizi daha iyi anlamamızı sağlayacak. Yalnız kalmış insan, sevginin kıymetini bilir. Diğerleri için gelip geçici bir hevadır duygular, insanlar.
Ayrı olsak da, beraber büyüyormuşuz gibi hissedeceğim ben
Belki sen fazla bile yalnız kaldın, hatta belki zorlanıyorsun, dünyada farklı olan birine olan inancın tamamen tükenmiş bile olabilir, kaskatı kesilmiş yüreğin belki. Buz gibisindir, Üşüyorsundur...
Benim de içimde dinmeyen bir yangın var sanki. Ne güzel tamamlarız birbirimizi, değil mi?
Sabret
Ne kadar sabırsızlansam da, ben edeceğim.
Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan
Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun?
Tilkinden, sevgilerle