- 295 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANIN YARATILIŞI VE KABURGADAN YARATILMA GERÇEĞİ
Kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmamıştır. Ancak Tevrat’ın yanlış çevirisi sebebiyle tercümesinden esinlenerek uydurulan hadise inanınların bu inançları sebebiyle Nisa suresi 1. Ayetini yanlış yorumlamalarından dolayı kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı iddia edilmektedir. Halbuki gerçek hiçte öyle değildir. Gerçekte Nisa suresi 1. Ayetinde kadın ve erkeğin tüm insanların tek bir nefisten yaratılmış olduğu o nefistende eşinin vücuda getirildiği şöyle bildirilmektedir. Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan, ikisinden pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinizi dinleyin. Adına birbirinizden isteklerde bulunduğunuz ALLAH’a saygı gösterin; akrabalara da… ALLAH elbette sizi Gözetlemektedir.( Nisa suresi 1. ayeti) görüldüğü üzere Allah tüm insanları tek bir özden yani nefisten meydana getirmiştir. Ayrıca yine Hucurat suresi 13. ayeti , Nisa suresi 1. ayetine paralel olarak ve destekleyici olarak, Allah’ın biz insanları bir erkek ve bir dişiden yarattığı bildirilmektedir , en seçkin olanımızın ise sakınılması gerekenlerden en çok sakınanın olduğu söylenmektedir. Allah Havva’yı Adem’i yarattığı gibi topraktan çamurun süzülmüşünden yaratmıştır. Bu durum En’am suresi 2. ayeti ile Müminun suresi 7,8,9. ayetlerinde geçmektedir. Ayrıca Havva ismi Kur’an’da kesinlikle geçmemekte olup Havva ismine Tevrat’ın Yaratılış bölümünde rastlanmaktadır. Her ikisinin de içinde çıktığı nefsi vahidedir. Sonra bundan erkekler ve kadınlar çoğalıp türemiştir. Peki bu durumda Tevrat’ta niye kaburga diye yer alıyor diyebilirsiniz. Aslında durum çok basit kaburga olarak çevrilen sözcük İbranice tsela kökünden gelmekte ve yan taraf gibi bir anlamı bulunmaktadır. Nitekim Tevrat’ın eski kısımlarında da defalarca geçen bu sözcük tselo eril çoğul anlamında tsalim , her iki taraf anlamında ulutsela veya çoğul tselot gibi her seferinde bu anlamda çevrilmiştir. Bu şekilde değerlendirildiğinde Tevrat’ın Yaratılış bölümünde geçen Adem Hava’da birinin her yarısı , diğer tarafı karşıtı gibi anlamlara gelmektesir. Burada bahsedilen kaburga olmayıp eşit iki yarıdır. Ayrıca yine Tevrat’ta Havva’nın yaratılışı için geçen bu sözcük huy tabiat anlamına gelmektedir. Kadını erkeğin huyundan yarattık denmesi onunla aynı ölçüde değerlere sahip olduğu anlamına gelmektedir. Dil bilimcilere göre zamanında ” kaburga kemiğinin ” anlam karmaşası dolayısıyla değişip ortaya çıktığı söylenmektedir.
Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldı diye neden anlatılır?
Erkek yaratılmış ve sonra kendi başına kalması sakıncalı görülmüş. Meşgale olsun, cinsel ihtiyaçları karşılansın diye erkek için, erkeğin bir parçasından kadın yaratılmış.
Var oluşun ana unsuru müşrik kafaya göre ne?
Erkek.
Kadın ne?
Parça.
Ana unsur, temel olmasa varlık anlamsızlaşır; ama detayların yokluğu, asıl anlamı anlamsız kılmaz. Çünkü, var oluşta birçok detay var. Cehennemi neden kadınlar dolduruyor? Detaylar önemsizdir ve hak ettikleri yerde cehennemdir.
Yahudi ve Hıristiyan müşriklerin, tahrif ettikleri kutsal kitaplarında anlatılan kadının, erkeğin kemiğinden yaratılması masalı ve erkeğin cennetten kovulmasının nedeninin kadın olması hurafesi hiçbir değişikliğe uğramadan Mekkeli müşriklerce gelenek dinine eklenmiştir. Bu, müşrikâne anlatım ise Kur’an’daki İslâm’da yoktur. (Allah’ı, ayetlerini ve kadınları tenzih ederiz )
"Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının… "(Nisa Suresi, 1)
Ayette geçen kelime ”Nefsi Vahide: İlk can, ilk canlı, ilk cevher” manasındadır. Burada bir cinsiyetten bahsedilmiyor. Ancak geleneksel algıda Nefsi Vahide tamlaması ”Âdem” olarak çevriliyor. Eğer öyle olsaydı Allah açıkça ”Âdem’i ve ondan eşini yarattı” diyebilirdi. Oysa burada her hangi bir isim kullanılmamış. Ve böyle bir algı oluşmasına mani olunmuş. Âdem nasıl yaratıldıysa eşi de aynı şekilde yaratılmıştır. İkisinin de yaratıldığı kaynak aynıdır.
İnsanın yaratılışına gelirsek;
Kur’an’da tüm insanların dünyaya gönderilmeden önce zer aleminde var olduğu şu ayetle bildirilmiştir.
Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. (Araf Suresi, 172
Görüldüğü gibi ayette, kainat henüz var edilmeden önce insanların yaratıldığı, kusursuz ve tam olarak var oldukları ve Allah’a söz verdikleri bildirilmiştir. Ayetteki bilgiye göre, kainat henüz yoktur ama konuşan, duyan, söz veren, tüm uzuvları ve fiziksel özellikleriyle tam insanlar vardır.
Araf Suresi 172. ayetin Arapçası ise şöyledir:
Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
ve iz ehaze : ve çıkardığı, aldığı zaman
(İz: Hani, hatırla, o halde, öyleyse, o vakit, zaman, …dığında, …..dığı vakit, çünkü, zira, ….dığı için, sebebiyle)
rabbu-ke: senin Rabbin
min benî âdeme: Âdemoğullarından
min zuhûri-him: onların sırtlarından
zurriyyete-hum: onların zürriyetlerini, onların soyları, onların nesilleri
ve eşhede-hum: ve onları şahit tuttu
alâ enfusi-him: nefslerinin (kendilerinin) üzerine
e lestu: ben değil miyim?
bi rabbi-kum: sizin Rabbiniz
kâlû: dediler
belâ: evet
şehid-nâ: biz şahit olduk
en tekûlû: demeniz, demenize karşı (dememeniz için)
yevme el kıyâmeti: kıyâmet günü
innâ: muhakkak ki biz, gerçekten biz
kun-nâ: biz olduk, ... idik
an hâzâ: bundan
gâfilîne: gâfiller, habersiz olanlar
Ayette geçmekte olan "zürriyet" kelimesi bu ayetin dışında Kur’an’da 18 yerde daha geçmektedir. Bu kelimenin geçtiği tüm ayetlerde ise anlamı, İslam alimlerinin ittifakıyla, "insan nesli"dir. Bu ayette de, Adem’in zürriyetinden yani Adem’in soyundan, yani dünyada yaşamış ve yaşayacak tüm insanlardan bahsedilmektedir. Zira, sadece Adem’in kendisinden alınan bir ahid söz konusu olsaydı, "hani Rabbin Adem’den ahid almıştı" ifadesi kullanılırdı. Ayette geçen "hani Rabbin Adem oğullarından ahid almıştı" ifadesiyle, Adem’in zürriyeti, yani tüm insanlar kast edilmektedir.
Ayetin başında bulunmakta olan "iz/hatırla o zamanı hani" tabiri ise Adem’in zürriyetine yani tüm insanlığa yöneltilen bu hitabın olduğu zamanı göstermektedir. "İz" kelimesi Arapça’da geçmişte olan bir olay hakkında kullanılan zaman edatıdır. Anlamı da "geçmişte olan bu olayı hatırla"dır. Ayette söz konusu olansa tüm insanların geçmişte, henüz kainat yaratılmadan önce vermiş oldukları sözdür. Yani daha dünya yaratılmadan önce insanlar vardır. Hepside duyan konuşan söz veren yani tüm uzuvları ve fonksiyonları tam birer insandır. İnsan dünyadan önce zer aleminde vardır ve dünyaya da insan olarak gelmiştir. Kur’an’ın bir başka ayetindeyse insanların iki defa ölüp dirildikleri şöyle haber verilmektedir;
Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?" (Mümin Suresi, 11)
İşte bu ayette bildirilen iki ölüm ve iki dirilme zer aleminde insanların söz verdikten sonra bir nevi ölmeleri ve sonrasında Allah’ın anne ve babayı vesile kılıp can vermesi ve sonra ve dünyaya gelmeleri yani dirilmeleridir. İkinci ölüm ise dünyadaki bildiğimiz fiziksel vefat olacak ve ahiretteyse ikinci kez dirilme gerçekleşecektir.
Adem tüm insanlar gibi zer aleminde vardır, sonra cennette yaratılmış, sonra da dünyaya gönderilmiştir.
İnsanın sudan yaratılmasına gelecek olursak ayette şöyle geçmektedir;
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alaktan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)
Ayete dikkatlice bakılacak olursa bir insanın yaratılış aşamalarının tarif edildiği fark edilir.
Birinci aşama olan toprak, insandaki temel mineralleri ve elementleri içeren hammaddedir.
İkinci aşama ise bu elementlerin, anne karnındaki yumurtayı döllemek için gerekli genetik bilgiye sahip olan spermleri içeren ve Kuran’da karmaşık bir su tabiriyle tarif edilen menide bir araya gelmesidir. Kısacası insanın temel hammaddesi topraktır. Toprağın özü, bir damla menide o insanı meydana getirecek bir şekilde toplanmıştır. Ayette bu "su" aşamasının hemen ardından insanın anne karnındaki gelişim aşamaları belirtilmiştir. Ayetteki sıralamada insanın bir damla su halinden sonra alak haline geldiği bildirilmektedir.
Dolayısıyla, çok açıktır ki ayette, tek bir insanın anne karnından önceki, anne karnındaki ve doğduktan sonra yaşlılığına kadar devam eden yaratılış aşamaları tarif edilmektedir.
Ayetlerde canlıların sudan yaratıldığı bildirilerek, canlıların temel malzemesinin su olduğu haber verilmektedir. Nitekim modern biyoloji ortaya koymuştur ki su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel unsurudur. İnsan vücudunun yaklaşık %70’i sudur. Her canlı, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşımı sağlar. Su olmadan canlılık olamaz.
Aşağıdaki ayetlerde ise "bir damla suyun meni olduğu" açıkça ifade edilmektedir:
Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O’dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü (min nutfetin iza tumna) zaman. Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş’et) de O’na aittir. (Necm Suresi, 45-47)
Min: den, dan
Nutfetin: Nutfe, bir damla
iza: -dığı zaman
tumna: meniyi akıtmak
Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (nutfeten min meniyyin yumna)(Kıyamet Suresi, 37)
nutfeten: nutfe, bir damla su
min: den, dan
meniyyin: meni
yumna: atılıp dökülen
İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı. (Hulika min main dafikın) (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında (ki organlar)dan çıkar. (Tarık Suresi, 5-7)
Hulika: yaratıldı
min: den, dan
main: su
dafikın: Birden boşalan, dökülen, def’aten akıtan, akıtılan
Topraktan yaratılmaya gelince ayette şöyle geçmektedir;
..Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin? (Kehf Suresi, 37)
Ayette geçen "topraktan yaratılma" Adem’in yaratılışını, sudan yaratılıp düzgün bir adam haline gelme ise spermden başlayan gelişmeyi anlatmaktadır. Aşağıdaki ayette de Allah’ın balçıktan doğrudan bir beşer yarattığına işaret edilmektedir.
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28-29)
Yine bazıları Adem ilk insan değildir demektedir. Bu iddia mantıksızdır. Bu iddiayı savunan çevreler ayette geçen "halife var edeceğim" şeklindeki ifadede geçen Arapça "ceale" fiilini, "tayin etmek" kelimesi ile açıklamaktadırlar. Yani Adem’in ilk insan olmadığı, birçok insan arasından halife olarak "tayin edildiği" yanılgısını öne sürmektedirler. Oysa "ceale" kelimesinin Kuran’da kullanılan anlamları şu şekildedir:
Ceale: Yaratmak, icat etmek, çevirmek, yapmak, koymak, kılmak
Kuran’da "ceale" filinin geçtiği diğer ayetlerden birkaç örnek şöyledir:
Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti (ceale) ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi... (Zümer Suresi, 6)
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren (ceale) O’dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi "ceale" kelimesi yaratılma anlamında kullanılmıştır. Ayrıca pek çok ayette de Adem’in topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Adem’in, özel ve farklı bir yaratılışa sahip "ilk insan" olduğu bu ayetlerden de anlaşılmaktadır.
Yine bazı Müslümanlar, ayetlerde geçen "cennet" kelimesinin, ahiretteki cenneti değil, dünyadaki güzel mekanları ifade ettiği gibi hatalı bir yorum ileri sürmektedirler.
Öncelikle ayete bakalım.
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik. (Bakara Suresi, 35-36)
Ayetlerdeki ifadeler çok açıktır. Allah Adem’i topraktan yaratmıştır. Adem, özel bir yaratılışa sahiptir ve bu özel yaratılış onun önce cennette bulunmasından, daha sonra da cennetten çıkarılmasından bir kez daha anlaşılmaktadır.
Adem’in yaratıldığı cennetin pek çok özelliği Kuran’da belirtilmektedir. Burada melekler ve şeytan vardır. Melekler Allah ile konuşmaktadır.
Yüce Rabbimiz, zer alemini tarif ederken de, her insanın Hz. Adem (as)’ın soyundan geldiğinin bir delili olarak "Ademoğulları" ifadesini kullanmıştır. Araf Suresi’nin 172 ve 173. ayetleri şöyledir:
Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet şahit olduk" demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için. (Araf Suresi, 172-173)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.