- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Muhabbet kuşunun ölümü
Amasya’da tanıdığım bir jandarma başçavuşu Ferhat vardır. Kendisi hayvanları çok sever ve onlara bakardı.
Bir gün bana bir anısını anlattı.
Malatya mı demişti yoksa Kayseri miydi şimdi tam hatırlayamadım orada görev yaparken bunun bir yüzbaşı komutanı varmış. Konuşsun diye evine bir muhabbet kuşu almış. Kuşu konuşturamamış bir de üstelik hayvanın ağzında ve ayaklarında mantar hastalığından kabuklu yaralar da çıkınca bu kuşu Ferhat’a göndererek “Bu hayvan bu yaralarla yaşayamaz ben öldüremem o öldürebilir alsın koparıp boynunu öldürsün” demiş.
Bizim Ferhat o zamanlar çavuşmuş bunu alıyor bakıyor ki hayvanın yaraları basit bir merhemle bile geçebilecek bir hastalık. Mantarları koparıyor, yaralarına merhem sürüyor. Kuş ta iyileşiyor.
Artık her gün mesai bitince kuşun yanınan gelen Ferhat Çavuş onu sever ve her seferinde ona seslenirken “Çavuş, çavuuş” diyerek seslenir ona sevgisini belirtirmiş. Hayvan da zamanla Ferhat’ı severek her onu gördüğünde o da “Çavuş, çavuuuş” demeye başlamış.
Bir zaman sonra kuşunun ölmediğini öğrenen yüzbaşı Ferhat’a haber göndererek kuşunu geri istemiş. Ferhat çaresiz kuşu geri iade etmiş.
Yüzbaşı ne zaman kafesin yanına gelse kuş üniformayı görünce rütbeden ne anlasın her zaman ki gibi “çavuş, çavuuş” deyince bizim yüzbaşı küplere binerek “vay şerrefsiz, demek kuşa bana hakaret etmesi için rütbemi çavuş olarak öğrettin haa” diyerek kuşu kafeste cezalandırmak için aç bırakarak öldürmüş.
Bu hikaye bana iyi bir ders oldu.
O güne kadar bazı insanların nasıl olup ta belli bir makam, rütbe veya servete, şöhrete ulaştıklarında çevrelerine karşı acımasız davranışlara girdiklerini anlayamazdım.
Ben bunu genellikle güç zehirlenmesi olarak görürdüm.
Bu olaydan sonra anladım ki olayın içyüzü şöyle gelişiyor. Herhangi bir sebeple bir makama ulaşan insanlar kendilerinin hayal bile edemedikleri o yere geldiklerinde o makam onlar için kendilerinden de daha önemli bir hale gelmektedir.
Hani binbaşının birinin cenaze namazında anlatırlar ya imam “er kişi niyetine “ deyince arkadakilerden biri müdahale ederek hocanın kulağına “Hocaam, rahmetli er değil binbaşıydı” diye fısıldamış.
Hatta bir muhtardan bahsederler. Muhtarlık seçimini kazanıp ta muhtar olunca yola bakan sedire oturmuş gelen geçene selam verirmiş. Selam verdikleri kimseler uzaklaşırken de
“Hanım, hanım. Görüyor musun şu Allah’ın işini. Düne kadar bende bu selam verdiklerim gibi baldırı çıplağın biriydim. Şimdiyse koskoca köy muhtarı oldum” dermiş.
İşte bu yüzbaşı da bu isminin başına konulan ünvana o kadar değer veriyor ki hayvanın bile ona müdahale etmesine izin vermeyerek onu öldürecek kadar ileriye gidiyor.
Bunu çevrenizde sadece bu yüzbaşıyla sınırlı sanmayın. Hastane kapısındaki kapıcının size kök söktürmesi; bazı hemşirelerin doktordan daha çok size müdahale etmesi; siyasi kadrolarda yer alan dost ve arkadaşlarınızın davranışları, tarikatlarda kendine verilen ufacık görevleri abartarak kendine saygı bekleyenler; banka kapılarındaki güvenlikçilerin kasılmaları, yolda kontrol noktalarında zorluk çıkartan polisler, kamu kuruluşlarında sizi aşağılayan davranışlarda bulunan memurlar, vesaire vesaire aslında hep görevlerini pekiştirmeyi amaçladıklarından ve size bunu hatırlatmayı kendine bir vazife olarak görmelerindendir.
Fazla kafaya takmayın. “Bu zavallı da ne yapsın, kendini bu makamla özdeşleştirerek anca tatmin oluyor” deyip geçin.
Kalın sağlıcakla...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.