Takılıp, gidiyoruz
Sandalyemi, penceremin kenarına çektim. Bir ayağımı altıma alıp, diğer ayağımı yere sallayıp, oturdum. Dışarıda,Güneşli bir hava vardı. Gözlüğümü, burnumun ucuna itinayla yerleştirdim. Elimde; kahramanıma söz verdiğim gibi klasik bir kitap vardı. İlk sayfasını çevirince eski bir kokuyu duyumsadım ve yağmurlu bir sabaha uyandım. Gökyüzü griydi. Uçsuz bucaksız topraklarıyla, yollarıyla A şehri karşıma çıktı. Hemen; oracıktan geçen bir at arabasını el,kol hareketlerimle durdurdum. Buraya, gelip de at arabasıyla, gezmezsem olmaz. Bende şöyle; arkama yaslanıp,dik bir omuzla ve soylu bakışlarımla, bizi izleyen, kahramanlarımı süzecem. Yağmur neyse ki durdu. Hava; birazcık açmaya başladı. Salına salına, engebeli, yolumuzda giderken hafif bir sarsıntı oldu. Atlar huysuzlanmadı, bir gıcık tuttu ve öksürüverdim. Ve romanlarda ki gibi yanlarından geçerken, nazikçe şapkalarını çıkaran şık baylar, hafifçe başlarını öne eğilip, selam veren süslü bayanlar vardı. Kalın ve boğumlu parmaklı, kahramanım, arabamın önüne, kendini attı. Tüm ağır yükü, neredeyse tek başına çeken, bulut adını verdiğim atımın, dizginlerini tuttu.
-İner misin?, biraz da yürüyelim.
Şımarık, çocuklar gibi zıplayarak, arabadan indim. Ceviz ağacının, yanına doğru gittim. Henüz, cevizler de olmamış ki, birkaç tane yesem,fena olmazdı. Şubat’ın ortasında, olduğumu unutmuşum. Şu şubat aşkımdan, billahi bıkkınlık geldi. Sonra, sayfayı çevirdim.
YORUMLAR
akışına bırakmalı hayatı ama eşlik de etmeli
sayısız açılımı var
en güzeli ise sevmek ve umut etmek
sevgimle