- 327 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
“ATEŞ VE AYSAN” DORU ATLARIN GÜNAHI NEYDİ?
“ATEŞ VE AYSAN” DORU ATLARIN GÜNAHI NEYDİ?
“Tanrıdan geldiyse bize bu illet hoş geldi, sefa geldi. Kuldan geldiyse, nasılsa bulacaktır eden ettiğini…”
Kırsal yaşamda, köy işlerinin yapılmasında, yolculukta ve taşımacılıkta evcil hayvan olarak eşeğin, katırın yanında atlar da kullanılıyor. Bu nedenle köylük yerde insanların gündelik yaşamında çok önemi vardır binek ve yük hayvanlarının. Ahmet Dayı ve eşi Aynur Hanım’ın bakmaya kıyamayacak kadar güzel mi güzel, güçlü kuvvetli, asil mi asil, genç iki tane doru atları vardı. O yıllarda gelin alaylarından tutun da panayırlara, tarlaya, bağa, bir köyden öteki köye, dövene koşma, bağda toplanan üzümleri köye taşımada, yakacak odun, harman sürme zamanı, zahireleri ambara taşımada hep hayvanlar kullanılmaktaydı. Akla gelen ne varsa köy yaşamında yük taşımaya elverişli, evcil binek hayvanlarıyla yapılmaktaydı gerekli tüm işler…
Bahar zamanı otlar yeşerip diz boyu yükselince Ahmet Dayı iki atını da otlağa bırakmıştı. Arada gidip kontrol etmeyi de ihmal etmiyordu. Hali arazideki otlağın yakınından geçen dereden de su içtikleri için içi huzurluydu. Ta altı aylıkken alıp beslediği on yaşını dolduran bu doru atlar onun için bulunmaz servetti, manevi değeri ölçülmez iki eşsiz varlıktı ruhuna can katan. Atların gücünden işte faydalanmanın yanında yalnızlığını gideriyordu çoğu kez. İşler dışında özgürlüğün rüzgârıydı bir yerde zevki için ‘at bindiği’ zamanlarda. Yüksekokullarda okuttuğu üç çocuğu da memur olduklarından kentte yaşadıkları için koca evde eşiyle yalnız yaşıyorlardı. Eşi Aynur Hanım, uzun boylu, mağrur görünümlü, kadirşinas, güzel bir kadındı. Yaşını almış, olgun, yaşamından hiç şikâyeti olmayan, becerikli olup eşine tüm işlerde yardımcı olan bir insandı. Köy işleri değirmen misali mevsimine göre sırasıyla yapılırken eşinin peşi sıra gidiyor, onunla beraber köylük yaşamın yükünü paylaşıyordu. Irgat bulmak kolaydı ama o hep eşinin sağ koluydu. Bağ bahçe, tarla işleri, ekin ekip biçme, arıcılık, ürün toplama; her şey gelirdi elinden.
Atların otlağa bırakılması üzerinden üç gün geçmişti ki, dördüncü gün ikindi üzeri Aynur Hanım yemeğini pişirmiş avluda oturmuş eşinin iş dönüşünü bekliyordu. Elinde şiş örgü, dilinde maniler ansızın atların acılı kişnemelerini işitince içine kamçılar saplandı adeta. Koşarak eski ahşap tahtadan yapılmış sokak kapısını tam açtığı sırada, kapıya uzantısı cebi geniş olan yolun tam ortasında erkek atın yere yığıldığını gördü, hemen ardından da dişi at... Ağızlarından köpükler gelmiş, can havliyle tepinirken toz toprakta. Mahallenin acılı bakışları arasında ikisi de can verdi, ah o güzelim atlar. Aynur Hanım bu üzücü görüntüyle şaşakalmış, korkunun ötesinde beyninden vurulmuşa dönmüştü. Daha atları görür görmez attığı çığlıklarla, feryatlarını işiten konu komşu toplaşmıştı hemen merak ederek bu üzünç olay üzerine. Önce erkek at ‘Ateş’, sonra da dişi at ‘Aysan’ son nefeslerini vermişlerdi gözler önünde tozlu yolun ortasında. Aynur Hanım çaresizce, dizlerine vura vura ağlıyor, çırpınıyordu adeta:
- “Tanrıdan geldiyse bize bu illet hoş geldi, sefa geldi. Kuldan geldiyse, nasılsa bulacaktır eden ettiğini” ...
Gün upuzun gölgelerden, ışık demetlerini toparlamaya hazırlanırken, acılı, bu ağır üzünç olayın sıkıntısı boğazında düğümlenmişti Aynur Hanım’ın. Eşi Ahmet, köy muhtarı Süleyman Bey ile arabaya atlayıp kasabadan hayvan doktorunu çağırmaya gitmişlerdi. Bekleyiş içerisinde olup, toplaşan komşular aralarında fısıldaşmalara çoktan başlamışlardı. “Zehirlenmiş bu atlar, besbelli ağızlarından köpükler geliyor. Tüylerinden çekiniz hemen çıkıyorsa kesin zehirlenmişlerdir”. Bu güzelim atlara kıyılmışsa, bu işin içinde bir husumet vardır düşüncesiyle diye de herkesin dudağına mühür gibi yapıştı kuşkular. Bu hazin, üzünç dolu görünüme ve kuşkulara bakılırsa atlar zehirlenmişti, bu vahşeti, caniliği kim ve neden yapmıştı gerçekten? Bilinmeyen gizli bir düşman mı, yoksa içten içe kıskançlık besleyen birileri mi vardı Arıcan Ailesine? Akıl tutulması olsa gerek, eğer gizli düşmanlığa karşın hayvanlara kıyılmışsa, bu olay çok büyük bir vahşet! İnsanlık suçuydu bir yerde, hiç bir vicdan kabul etmezdi bu yapılanları... Aynur Hanım, evden çeşmeye dahi gitmeyen, kimseyi kırmayan, komşu ve akraba ilişkilerinde hep olumlu duyarlılıklar sergileyen, kendi halinde bir kişiydi. Peki ya Ahmet Dayı? O da öyle miydi acaba?
Gelişen bu üzücü olay üzerine her şeyi sessiz sessiz seyreden Küçük Saniye’nin usu, çözüm bekleyen nice soru yağmuruna tutuldu. Yan komşuları oluyordu Arıcan Ailesi. Dört kardeşten en küçükleri, boyu da kısa olduğu için “Küçük Saniye” diye anılırdı köyde. Ahmet Dayı’yı yaşı gereği fazla tanımıyordu. Ahmet Dayı için de acaba bu böyle miydi diye iç geçirdi. Yaşı henüz 12-13 kadardı ama bu yaşanan acı olay üzerine arı gibi vızıldayan fısıltıların gerçek payı ne olabilirdi? Yan komşuları Ahmet Dayı, dıştan göründüğü gibi olmayıp da çapkın mıydı, hırsız mıydı, birisinin namusuna mı göz dikmişti acaba? Saniye’nin beyni allak bullak olmuştu…
Yarım saat üzerine Veteriner Doktor elinde çantasıyla geldi. Meraklı bakışlar arasından kalabalığı yarıp hayvanların durumunu inceleyip kontrol etti. “Zehirlenmişler, isterseniz yarıp midelerine bir bakalım” diye sorunca Aynur Hanım, “Dayanamam” diye direttiyse de eşi Ahmet Dayı izin verdi. Sonuçta midelerinde bulunan kuru incir yemişiyle zehirlendikleri ortaya çıktı ATEŞ ve AYSAN atların. Güzel mi güzel, bakmaya kıyılamazken, canlarına kıyılmıştı bu asil doru atların. Peki, ama günahları neydi Ateş ve Aysan’ın? Hangi karanlık düşünce, hangi cahil görüş bu caniliği, hangi sebepten cesaret edip yapmıştı. Köylerde su, sınır, hayvan ziyanları, hırsızlık, namusa göz dikme ve dedikodu sorunlarıyla çoğu kez akıl almaz husumetlerle yasa dışı hareketlerde bulunulduğu bilinen durumlardı. Bu anlaşmazlıklar yaşanırken çözüm hiçbir zaman gizli, içten içe düşmanlık biriktirip, hayvanlardan öç alma hiç de mantıklı bir şey değildi elbette…
Küçük Saniye doru atları günlerce düşündü durdu, bu üzünç durum sonunda dedikodularla çalkalanan Ahmet Dayı olayını da sorguladı insancıl duygularıyla içten içe. On gün kadar geçmişti ki bu olay üzerine, babasına sorup doğruya ulaşmak istedi. Annesinden çok, mutlaka babası daha bir doğru yanıtla aydınlatacaktı onu. Ahmet Dayı, babasının anlatımıyla suçluydu bu olayda. Namus konusunda tekin bir adam değilmiş. Kente indikçe de yasak ilişki yaşadığı yaşlıca bir dul hanım varmış! Aynur Hanım’ın eşinin kentteki yasak ilişkisi hakkında bilgisi var mıydı acaba? Bağ komşuları Mustafa Bey’in namusuna göz dikmiş, karısına yan bakmış. İkazlarına karşın Sabriye Hanım’ın, sürdürmüş bu ahlak dışı hareketini. Eh, Mustafa Bey’in haberi olunca da bu olay olmuş haliyle… Ama zehrin hayvanlara kimin eliyle verildiği de henüz bilinmiyormuş...
Küçük Saniye şimdilerde elli yaşlarında bir kadın. Ara ara köye gidince yan komşuları hayatta olmasalar da Ahmet Dayı, Aynur Hanım ve o güzel doru atlar gözünün önünde canlanıyor hep. Ateş ve Aysan atların güzel zamanlarındaki coşkulu, sevgi dolu, mutlu kişnemeleri, okşarken dostluk yayan uysal halleri. Bir de unutamadığı o üzünç olayı, ‘yardım istercesine, bizi kurtarın dercesine ta otlaktan sahiplerinin kapılarına kadar gelişlerini’ hiç unutamadı. O asil atların çaresizce gözler önünde can vermelerinin, geçen zamana karşın ağırlığını hep taşımakta içinde. Küçükken sokakta, çeşme başında rast geldikçe sevip okşadığı Ateş ve Aysan. Başlarını okşarken karşılıklı sevgi sıcaklıklarını, duygulanıp mutluluk kişnemelerini anılarında hep yaşatıyor. Yeni evlilik yıllarında, biri dişi biri erkek iki kedisine isim oldular. Yıllar içinde yazlık alınca da ayni şekilde biri dişi, biri erkek iki tane tazı köpeğine bu isimleri verip gönlünde yaşatıyor ATEŞ ve AYSAN isimli doru atları. Şimdilerde ise usunda hep emeklilik yıllarının bekleyişi var. Nasıl bir heyecanla çarpıyor yüreği sormayınız. Köy yaşamını ve de en güzelinden, en asilinden iki doru at almayı düşleyip duruyor sabırsızlıkla, dayanılmaz derin bir özlemle " ATEŞ VE AYSAN" DORU ATLARINI YAŞATMAK İÇİN YENİDEN...
YORUMLAR
GÜLDAMLASI**
Muhteşem!..Ibret alınası güzel bir mesel.Asıl suçluya guç yetmezken suçsuzdur yaptırıma maruz kalanlar..Bir de derler ya ''Iyi mal kaza savarmış''diye..Hala devam etmekte bu olaylar.Kimi tavuk olur zehirlenen kimi inek..Kendi adaletini koymak isterse herkes dünya yaşanmaz bir hal alır .Olan gunahsıza olur..Ibretlik ve ders alınası olaylar..Saygıyla..
neneh. tarafından 22.2.2021 16:27:14 zamanında düzenlenmiştir.