- 232 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hikâyesi Olmak 2 / 13
Dinler neden böylesi bir doğru yol, iyi ahlak gibi kavramlar kullanmışlardı? Kolektif yapıların kendisini diğer gruplardan ayıran tabu yasakları vardı. Buna rağmen grup bölgeleri dâhilindeki doğanın, kendi grupları düzeyinde de olsa gruplar, o bölge olan çevrenin herkese ait olduğu türü bir kolektif bilince sahiptiler.
Oysa dinlerin biçimlediği köleci grup içinde doğa, o gruptaki herkese ait değildi. Doğa El ‘in mülküydü. Nasıl üreten ve ittifaka katılan gruplar kadar ilah varsa; şimdi de kolektif mirası köleci iman ahdi kılan bir efendi sahipliğini kabul eden ahit grupları kadar El toprağı (beylik-bey erki) ve El sayısı vardı.
El de mülkünü dilediğine veriyordu. Siz El ‘in mülkünü dilediğine verip dilediğine vermeme tasarrufu ile kimi kişilere nasipten bir pay vermediğine inanıyorsanız, bu inanmayla siz dosdoğru yol üzerinde iyi bir ahlakla oluyordunuz.
Köleci sistem bozduklarını, bozulanın sürekli kılmak için bozulanın sürmesi olan kendi dinamiğine göre söylüyordular. Örneğin bozulanın bozuk sürmesi için sadaka vermeyi güzel ahlak olarak özendirip, sadaka vermeye iyi ahlak, doğru yol diyordular. Oysa bu söylemde, ne demekse sadaka vermek vardı. Ama bozulanın kendisi olan kolektif gözetim hiç yoktu. Bozuk olan sürece de biat ettirilmekle, bunda sizler için hikmetler var denmekle, tevekkül ettirilmekle, sabır söylemleriyle hep üzeri kapatılıyordu.
Kolektif bir grup, başka bir kolektif grupla ittifak ettiğinde; çoban grubun üretim gücüne karşılık karşı grubun üretim gücü içinde çoban gruba gelen buğdaydan çoban grup kişilerinin tümü yaralanıyordu. Yine tarımcı grubun buğdayına karşılık tarımcı grubun kendilerine gelen yün dokuma da tüm tarımcı grup kişilerini giydiriyordu.
Grup kişileri ön ittifakın ve birleşmenin yararını görüyordular. Oysa köleci panteonun Beni Kurayza tarafı ile Haşim’iler ittifak (tevhit) edip, birleştiklerinde; bir Beni Kurayazalı köle, yine köleydi. Bir Haşim’i olan efendi de yine zengindi.
Bu panteondu ittifak ve birleşmede bir Haşim’i köle yine köleydi. Bir Haşim’i Efendi yine efendiydi. Bu nedenle Kurayaz ile Haşim’inin panteonca (oligarşinle) birleşmesini fakirler, köleler hiç anlamıyorlardı.
Kendilerine bu “birleşmeye biat edin. İman edin. İyi ahlak üzerine dosdoğru olun. Yeryüzü El ‘in mülkü ve El ‘in dini olana kadar bu imana omuz verin. Dünya da, ahiret te El ‘indir" diyen tarımcı Medine ile kâr mantıklı tüccar anlayışlı Mekke’deki mülk sahipleri sentezli cebir sel ideolojinin baskı ve basınçları kölelerin şaşkınlığı üzerine şiddet, korku, vaat, ganimet sarmalı olarak iniyordu. Köleci Arap sentezinin hikâyesi kabaca böyleydi.
Köleci gruplar içindeki kadim gelenekte El kimine zenginlik, servet vermişti. Kimine de fakirlik, kölelik vermişti. “Bunda bir hikmet” vardı. “Tok açın halinde anlayacaktı”. Bu mantık açlığı insanın kafasına kadim bir olageliş olukla sokuyordu. Oysa köleci yapıya kadar ön ittifak içinde açlar yoktu.
Köleci yapı önce rızk verilmeyen açları ve kendilerine nasipten pay verilen emir sahibi efendi algısını her durumla pekişti. Böylece köleci iman ahdi olan ittifakı deklarasyon içinde kadim bir açlar toklar çelişkisi normalmiş gibi inşanın bel kemiği yapıldı.
Açlar toklar söylemli kader tekerlemesi sömürü, AHİTÇİ ittifakın temel düzlemi olmakla, bu zikirce söylemli eylemler ittifakın alt yapısını oluştu. Yani ittifak köle emeği, ganimet çapulu ve fey üzerine bina olacaktı.
Hikâye ahdi ittifak içine köle emeğini, ganimet çapulu olan gelir sömürüsünü süreç içine soktuktan sonra hangi halde ganimet etmenin sömürünün yapılacağına dek tadadı tek tek iman ahdi yaptılar.
Örneğin ganimet gelirlerinin beşte biri El ’in ve El adamın olduğu cebri kutsal bir söz olarak söyleniyor. Buna iman ediliyor. Ve bu iman ahdi kendisinden sonraki kuşaklara hem evrensel söylem olarak hem de zamanlar üstü söylem olarak aktarılıyordu.
Tüm bu tür tadatlar, köleci iman ahdi olan hikâyenin din, iman söylemli üst yapı ideolojisini oluştu. Öğreti zamana ve şartlara göre üst yapı olarak dikte ediyordu. Köleci ahdin açlar ve toklarının olduğu sınıfsal yapısı içinde ve yine temel yakınsatıcıları üzerinde, anlayış birliği yoktu. Sorgulanmayacaktı.
Yani köleci ahit ile birlikte ön ittifakların birlikte hareket etmelerini sağlayan "kolektif üretim, kolektif paylaşım denen yaşam birliği" yoktu. Birlikte organize olup üreten, sadece temel yakınsatıcılar içinde ihtiyacına ve yeteneğine göre pay alıp tüketen ortak paydaşlık bağlamından koparılıp “şirk” sayılmıştı.
Bu nedenle efendi köle gelenekli bir grup, diğer oligarşin grupla neden ittifak edip birleşecekti? Bunu somut olarak anlayamıyordu. Zaten anlamaması içinde adına kutsal savaşlar ve fetihler veya fütuhat deniyordu. Kabaca fütuhat ganimetin, feyin rızk olarak kişilere açılması, yardım olarak ulaşması olan fetihti.
İşte somut olarak söyleyemediğinizi, soyut olarak fütuhat olukla söyleyecektiniz. Gerçek olarak göremediğinizi soyut olarak hikmet diye görecektiniz. Doğru olarak göremediğinizi, yalan olarak görecektiniz. Bu nedenle boyun eğen biat eden, bu durumun böyle olduğuna iman etmenin köleci ahit birliği vardı.
Birbirine çok yakın da olsalar diğerine benzememe aitlik kuralı gereği yine de birbirinden farklı aitlik süreçlerini taşıyan gelenekler birleşirken sürecin yaşamsal nedenini değil de inançsal biat ile iman edilen yanını belirtmekle kitleleri birleştiriyordunuz.
Başkasının hikâyesini anlamadan, bilmeden ona inananlar; kendisine söylenen kadarını, kendisine anlatılan kadarını bilmek ve kutsamakla; körü körüne körelen bu tür yığınları ikna etmek dünyanın en zor işiydi.
8. yüz yıldan sonra bir budun kendi geçmişini, kendi hikâyesini bırakıp başkasının geçmişine ve başkasının hikâyesine kendi hikâyesi gibi hatta daha fazlasıyla kutsayıp tartışmasız yapıp sahip çıktı.
Bu gibi geçmiş tarih bilincinde kopan uluslar, başka ulusların tarihi içinde temasta oldukları döneme ait bilgilerden; kendi tarihselliklerini aramaktadır. Başka köleci üretim birliği olan arşivler içindeki anlatılanlarla kendi hikâyesini oluşturmaktadır.
Tekil kişi dönemlerin ve sürü dönemlerinin anlatacakları bir hikâyeleri yoktu. Anlatılacak, modelleme yapılacak hikâyeleri vardı. Ya da o dönemlere dek hikâyelerin kolektif bir aklı yoktu. Aslında hikâyesi olmak, kişinin kolektif olan kendisini, kolektifi organik devimi anlatmaktı. Kolektif organik devimin ne olduğunu nasıl ve nice olduğunu anlamaktı.
Tarihsel akış ne kadar köleci özne olan yapısıyla, köleci öznellik üzerinde bin bir parça bina edilse de; hiç bir zaman inşaca olan, tarihsel damarın yasal oluşunu ve geleceğe can veren kolektif gücün akışını, yok edemezdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.