- 563 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“ ömürde bir vakit ”
söylevin tadı bozuldu, dolapta unutulan bir kova yoğurt gibi...bakteriler yayıldı
her yere, sterilize edilemedi sevinçlerimiz...çürük dişlerimiz gibi koku yayıldı
düşlere…
öncelik vardı aklımızda ilk kapıyı çalışımız, ilk merhabamız ve ilk vedamızdı
seyir defterimize yazılı olan...şimdilerde ilk algılayışımız yanılgılara çarşaf serdi,
üşenmeden astık balkondaki çamaşırlığımıza...
eski yüklüğümüz kalmadı, yorganlarımız gibi dürüp kaldıramadık iç yanığımızı, o
hep orda sızlattı içimizi...dil susta oldukça küle dönmeyecekti...bilirdik bilmesine de
gururun kelepçesi takılıydı bileklerimizde...
ne çabuk sıyrıldık anne kokusundan ne çabuk geçti baharımız ömür
koşumuzdan...telaşsız kalmadı başımız, onu sıkıştıracak bir neden hep
aradık...ağrılarla güne başladık yeni bir doğuş olduğunu hatırlamadan...
oysa yeniliklere yelken açtık biz,
son model arabalar cep telefonlar vardı elimizin altında...ya sahip olamayanlar
özlemle baktılar camekandan onlara...
gülü ağlatacaktık, bülbülü yakalayıp boğazlayacaktık...
baykuştu bizi anımsatan...
sevdanın rengi yok, gözlerin rengi oluyor senin asıl sevdan...
küçük ayaklarımız devleşti, adımlarımızın arası bir metreye yakın...hızlı hızlı
arşınlıyoruz ömür yolculuğunu, arkasına dönüp neler kazandığına bakan var mı,
ya elimizden kaçanlar onlar bu kaçışta kimlere yakalandı...
sürgün yıllar bırakmışız kendimizi farkında olmadan,
istatistiklere bakarsak her doğan borçlu nefes alıyor hoş geldin deyişinin ardından...
bir şey arıyor insan, bir şey karanlığında kandil yakan...
umut titrek alevlerini
sunmuyor mutsuzluğu yüzüne maske gibi takandan...
yıkılmışlığımız bir portre gibi duvarımızda,
gerişe dönüşte seyrediyoruz halimizi...
ya kinle ya hüzünle kapatıyoruz perdeleri sımsıkı güneş girmez...
ama vazgeçemedik bir türlü yanılmalarımızı bir başkasın da aramaktan değil mi...
kış her daim misafir,
yorgunluğu kürek mahkumu gibi sızlattırır içini...
mükemmel olamayışımız mükemmeli histettirdi farkında olmadan...
çehre düşük terazide denge oynak ha bir eksik ha bir fazla
kıldan ince bir ip ayağımızın altından kaydı kayacak...
hadi ayağa kalk,
kendi yanlışını başkasında arama, aynanda gör kendini insan kendisinin aynasıysa…
ne hal içindesin idrak kapılarını aç bir anda olsa...
düşün neydin, neden geldin, nereye gidersin...sevgi kardeşliğini kimlere verirsin...
güven sokak ortasında karşılaştığına, kime nasıl gidersen öyle dönersin
susma vaktini unutma...
söz söylendiğinde dil kilitlenir mana kendini gösterdiğinde...
İlknur Köknar
(sokak kaçkını insan aynasını kendi içinde aradı, bu yüzden taçlanır selamla başı)
05/06/2006/12:49
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.