- 208 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUR'AN OKUMAK FARZDIR
Bir Müslüman’ın Kur’an’ı bildiği dilde ve anlayarak ve düşüne düşüne okuması farzdır. Meale karşı çıkanlar bu farza engel olmaktadırlar farz olan Arapça değildir. Zira önemli olan Kur’an’ın mesajıdır. Arapça olunca Arapça’yı bilmedikten sonra Arapça okumanın hiçbir faydası yoktur. Hafızlar Kur’an’ı ezberliyorlar ama Arapça’yı bilmiyorlarsa anlayarak ve düşüne düşüne okuyamıyorlarsa Kur’an sadece hafızalarında kalır kalplerine yerleşmez. Zaten hafızların büyük kısmı müşriktir. Farz olan Kur’an’ı bildiği dilde anlayarak düşüne düşüne okumaktır. Zaten Kur’an’da şöyle geçmektedir. " Yahut yarısından biraz sonra... Kuran’ı da özenle düşüne düşüne oku."(Müzemmil Sûresi 4. ayet) demektedir.
Türkiye’de yaşadığı halde hayatını Kur’an’ın Arapça okunmasına adamış ve bunun için binlerce kurs açmış insanların Kur’an’ın anlamı üzerinde hiç düşünmediği, Kur’an’daki İslam diye bir derdiği olmadığı aşikârdır. Bir dilin alfabesini kutsallaştıracak kadar Kur’an’daki hikmetten uzaklar. Zihinleri Kur’an ile beslenmediği için de, yıllarca Batı’ya gönüllü köle olmayı tek çıkar yol olarak gören , aslında neyi muhafaza ettiği belli olmayan sağ muhafazakâr partilerin oy deposu oldular. Hatta Kur’an’daki İslam’dan o kadar habersizdiler ki, İslam Birliği yerine Avrupa Birliğini dahi savundular. Kur’an’ı anladığın dilde okumazsan, hikmeti anlamazsın. Hayatında Kur’an’ın anlamı yoksa hayatının anlamı ve fikirlerinin de değeri yoktur; küfürle birlik olmayı savunur, namaz kılarsın ve iblis ’in değirmenine abdestli bir şekilde su taşırsın.
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Müslümanlar Kur’an’ı anladığı dilde okumadan iman etmiş olmazlar. Zaten bu sebeple Kur’an’ı anladığı dilde okumadıklarımdan anlamadıklarından hükümlerini bilemedikleri dinin hükümlerini yaşadıklarını ve Müslüman olduklarını zannediyorlar. Halbuki gerçekte mezheplere tabi olduğunu mezhepçiliğinde Kur’an’da kınandığını ve yasaklandığını yani müşrik olduklarını bilmiyorlar. Kur’an’ı anladıkları dilde okumadıklarından her gün namaz da, Fatiha Suresinin 5. Ayetini okuyorlar ve her gün 40 defa Rabbine “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.” diyorlar türbeye gidiyorlar, türbede yatan ve hayatını hadis ve mezhep hükümlerini anlatmakla geçirmiş şirk içindeki insanlara dua ediyorlar, “yetiş ya gavs” diyorlar!
Kur’an’ı anladıkları dilde okumadıklarından İslam’ın tek kaynağının Kur’an olduğunu, ahirette sadece Kur’an hükümlerini yaşayıp yaşamadıklarından sorguya çekileceklerini bilmiyorlar.
“Ve şüphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (Zuhruf 44)
Kur’an’ı anladıkları dilde okumadıklarından , İslam zannettikleri, onlara öğretilen dinin Kur’an’daki İslam ile alakası olmadığını bilmiyorlar. Bilmediklerini de bilmiyorlar; çünkü Kur’an’ı anladıkları dilde okumuyorlar ve ayetleri üzerinde düşünmüyorlar.
“(Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad 29)
İnsan anlamadığı bir dilin alfabesini neden sevap kazanmak için okur ve okuyup anlamadığı şeye nasıl iman eder ve bu insanlara, 1350 yıldır, bu garip din anlayışını öğreten insanları hâlâ nasıl âlim ve evliya olarak görebilir?
Sonuç olarak Kur’an’ı anladığı dilde, düzenli ve yoğun bir program dâhilinde okumayan, sürekli Kur’an dersi yapmayan, doğal olarak, Allah’ın kendisinden istediklerini bilemez. Allah’ın sözünün inceliklerini kavrayamaz, gelenekçilikten kurtularak Kur’an’daki İslâm’a ve Kur’an’ın yeterliliğini iman edemez. Doğruyla yanlışı ayırt edemez, müşriklere hüsnü zan eder, sakınması gereken kötülükleri haramları bilemez, Allah’ın affetmeyeceğini bildirdiği günah olan şirkten arınamaz.
Kur’an bilgisi olmayanlar Kur’an’ın İslâm’ı anlamada ve hükümlerini yaşamada yeterliliğine tam anlamıyla iman edemezler. Kur’an, Müslümanın hayat kitabıdır. Hayat kitabı Kur’an olmayan, Kur’an ile kalkıp Kur’an ile yatmayan bir Kur’an Müslümanı düşünülemez. Müslüman güne Kur’an okuyarak başlar; sabah namazında Kur’an okumak farzdır. Müslüman Kur’an’ı tanır. Müslüman sorularının cevaplarını Kur’an’da bulur. Müslüman Kur’an’a yoğunlaşır. Kur’an ara sıra okunacak bir kitap değildir (Kur’an’ı tenzih ederiz). Bu, Allah’ın sözlerine karşı saygıya uygun olmayan bir tavırdır ve bu yolun sonu delalettir. Müslümanın ömrü Kur’an’ı anlamaya ve hükümlerini yaşamaya çalışmakla geçer. Kur’an’ı hayatının merkezine almayanların şirkten arınması ve Allah’ın rızasına kavuşması mümkün değildir.
“Ve şüphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (Zuhruf 44)
Ahirette, Allah’a karşı hesap vereceği kitabın hükümlerini bilmeyen birinin kurtuluşa eremeyeceği aşikârdır. Allah’a, hangi konularda nasıl bir hesap vereceğini dahi bilmeyen bir insan Allah’a yaşadığı hayatın hesabını verebilir mi? Bilmediğin şeyi yaşayamazsın ve yaşamadığın İslâm ise seni kurtarmaz ve İslâm; hadislerde, mezheplerde, tarikatta ve tasavvufta değil sadece ve sadece Kur’an’dadır.
"Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 44)
"Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." (Maide 45)
"Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." (Maide 47)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.