- 580 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
717 – MEÇHUL
Onur BİLGE
Bugün yine Virane’ye gittim. Define salonun köşesinde, sobanın yanında, meşhur sandalyesinde pineklemekteydi. Sağ kolunu masaya dayamış, mestli ayaklarını sobanın önüne uzatmıştı. Arpacı kumruları gibi düşünüyordu. Kapıdan içeriye girdiğimi görünce şöyle bir baktı. Hüzünlüydü.
“Ne oldu dede?” diye sordum. “Aşkdeniz’de gemilerin mi battı?”
“Dışarıda ayaz, ruhumda çılgın yangın… Hangi kasırga söndürür bu ateşi bilmiyorum. Gözlerimin içi üşüyor, içeride bile. Umudum kayboldukça yeniden baş veriyor. Ummanın ve beklemenin elinden yakamı kurtaramıyorum.”
“Şairliğin üstünde yine bu sabah! Pazar günleri fena etkiliyor seni! Neler geçiyor aklından yine? Islak Martı mı? Kaptan mı?”
“Yok be Semiray! Kar yağıyor Bursa Ovasına. Ayazı gönlüme vuruyor. Kar beyazı daha çok, kapkara saçlarımdan. Yıllar neler neler alıp götürdü benden! Aynalara bakmaktan ödüm kopuyor! Adım adım sona yaklaşıyorum.”
“Yaşlı, genç ya da çocuk… Herkes sona yaklaşıyor dede. Kimse durduğu yerde kalmıyor ki! Bir dakika sonra ne olacağı meçhul… Ah dede! Erkin Koray’ı getirdin aklıma şimdi. “Sen, sen "Seviyorum" diyordun. Sen, sen "Özlüyorum" diyordun. Ne oldu, ne oldu şimdi sana?” diyor.”
“Her şeyi unuttum, unutabilirim ama bana yapılanları unutmam mümkün değil. Azrail, çoktan sokak kapısından içeriye girdi. Belki de oda kapısının içindedir de haberim yoktur!”
“O kadar haksızlık olmuş ki hayatında! “Hangi yapılanlar?” diye sormak istemiyorum. Çoğunu mektuplardan biliyorum.”
“Yaşamak, sevmek demekti benim için. Hayat gelip geçmiş, tortusu çökmüş ruhuma. Tortusu tamamından daha da ağır… Çektiğim acılar, en ince detaylarına kadar aklımda… Ne diyordu Erkin Koray, şarkının sonunda? “Yalnız ben vardım!” Öyle değil miydi? Birisi de bana “Sen varsın!” demişti.”
“Biliyorum dede. O zamanlar kimsesi yokmuş. Tek dayanağıymışsın ama sonradan seçenekler çoğalmış.”
“Artık ayrılık şarkıları dinlemek istemiyorum. Hayatım boyunca dinlemekten usandım. Artık sevgi de kalmadı, özlemek de kalmadı. Benim de kimse için hiçbir önemim yok zaten. Hayatın tadı tuzu kalmadı yani anlayacağın.”
“Bizim için önemlisin ya! Define’mizsin! Ne güzel bir ad koyduk sana! Gerçekten de definesin sen, dedeciğim! Kimse yoksa biz varız. Az da değiliz bak! Yüzlerceyiz desem, yalan olmaz! Hava mı bunalttı seni ne? Karın ardında bahar da var! Hayatın bittiği yerden başka bir hayat başlayacak! Az kaldı! Sabret!”
“Ben artık gitmek istiyorum, yavaştan. Birileri bekliyor beni bir yerlerde. Ben artık yoruldum, yıldım. Altı yok pabuç gibi sürünmekten usandım. Bedenim ağır gelmeye başladı dizlerime. Yüreğimin sızısı, topuğumun sızısından da beter! Nefesim tükeniyor zaman zaman. Kalbime baktırmam lazım.”
“Herkese yaşama sevinci aşılamaya çalışan sen, Antalya’nın Sırdaş’ı, Bursa’nın Define’si… Nefsini çevirmekten bıkan birisi olup çıktın demek sonunda! Neden pipo içiyorsun hâlâ öyleyse?”
“Son zamanlarda kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Yaşamaktan zevk almaz oldum. Her gün aynı şeyler, her şey aynı terane… Yani hepsi hepsi bu muydu bu meretin! Aman aman! Kalsın! Kim isterse onun olsun!”
“Antalya’dayken daha mutluydun galiba. Hani Kaptan falan vardı ya… Galiba burada öyle bir akran eksikliği hissediyorsun. Gerçi o ağabeyin gibiydi ama bizim gibi çoluk çocuk değildi. Yani kafa dengiydi, değil mi?”
“Onun yeri doldurulamaz! Kimse onun gibi olamaz! Ne kadar özledim, anlatamam! Bir eşi daha bulunmaz bir dost! Fakat ölmeden yine gitmek istiyorum yanına.”
“Bekle, benim okulum bitsin, birlikte dönelim! Bizim mahallede oturmuşsun en son. Ben de tanımak istiyorum Kaptan’ı. Senden de ayrı kalmak istemiyorum dede. Geçmiştir artık senin eski hastalığın nasıl olsa. Aradan kaç yıl geçmiş!”
“Beş yıl olmuştur. Belki de altı… Saymadım.”
“Hiç haber aldın mı ondan dede?”
“Ne yapacaksın, Semiray? Boş ver! Sorma!”
“Ama dede…”
“Başka zaman konuşalım o konuyu. Şimdi hiç keyfim yok. Sen yazıyor musun onları?”
“Yazıyorum tabii ki! Hem de zevkle… Uykumdan bile fedakârlık ediyorum onca işimin arasında ona vakit ayırabilmek için. Bana zor gelen yazmak değil de bir yazıya bir daktilonun tuşlarına bakmak… Birisi okumalı, ben de hızlı bir şekilde yazmalıyım! Bilmem Neşe yardım eder mi? Soracağım gelirse.”
“Epeydir ortalıkta yok. Ev işi üstüne kaldı ya… Annesi öldüğünden beri ne tarafa bakacağını bilmez oldu garibim! Bence ona hiç sorma! Diğer arkadaşlarına da dağıt istersen, yazsınlar.”
“Ben de düşündüm de onlara da dağıtmayı… O kadar dikkat ettiğim halde yazarken yine düzeltilecek bir şeyler çıkıyor. Onun için kimseye bırakamıyorum. Kendim yazmalıyım. Yazarken ben de tapaj hatası yapabilirim. Onları da başkası kontrol etmeli. Ben göremem.”
“Evet ya! İnsan kendi hatasını göremez. Onu ancak bir başkası görebilir. Kim bilir ne kadar hata bulmuşsundur onlarda. Yazım da pek iyi değildir. Gerçi okunaklıdır da…”
“Okumakta güçlük çekmedim. Yazım hataları, cümle düşüklükleri… Mantık hataları da vardı. İlk okuduğumda, epey düzeltme yaptım kâğıt üstünde. Şimdi üç nüsha halinde yazıyorum. Birisi dosya kâğıdı, diğerleri pelür… Yine de yanlışlar çıkıyor. Düzelte düzelte yazıyorum.”
“Olacak tabii… Ben yarı cahil bir adamım. O kadar toparlayıp yazabildiğime dua et! Bilmem bir işe yarar mı? Yazdım işte o zamanlar. Hiç işim yokmuş!”
“Kitap çıkınca göreceğiz bakalım işe yarayacak mı, yoksa yaramayacak mı? Meçhul!”
“Bugün de meçhul dolanmış diline. Bir zamanlar herkesin dilindeydi. Duygusal şarkıydı. O zamanlar ben Antalya’daydım. Sene altmış sekiz miydi neydi?”
“Öyle olmalı. Benim çok hoşuma gitti senin yazdıkların. Çok duygusal mektuplar onlar. Bence sanatsal değeri de var. Ben de bir şeyler yazıyorum ama seninkilerle kıyaslanamaz. Karalamalar işte! Öylesine…”
“Yazmak için bir şeyler daha olması lazım. Yaşanmışlıklar öncelikle… Duygular duydular… En şiddetlilerinden hem de… Belki çaresizlikler… Çırpınışlar… Tükenişler…”
“Peki ya mutluluklar? Sevinçler? Neşeli zamanlar? Beraberlikler?”
“Onlar yazılmaz ki kızcağızım! Onlar tadına vara vara yaşanır!”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 717
YORUMLAR
"Dışarıda ayaz, ruhumda çılgın yangın… Hangi kasırga söndürür bu ateşi bilmiyorum. "
Ne güzel bir anlatım,
Müsaadenizle üstadım;
Bursa ovasına yağan karları alıp, kar altında kalan Muş Ovasına serpeceğim, her yer beyaz, soğuk, kardelenlerin vakti zamanı. Şu kasırga ortasında üşüyen yürekler değil bizim, dost sohbetinde ısını verir sıcacık... O'na yönelir tüm yollar, Habibinin yoluna doğru...
Biri diğerinden değerli hikayeler, okuyorum her gün.
Saygılarımla Efendim.
Onur BİLGE
Onur BİLGE
Bu güzel yazınızı beğeni ile okudum anlam ve anlatımı ile harikaydı yürek sesiniz varoluunuz selam ve sevgilerimle dost