- 390 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÜNÜN SONUNDA
Yeri, zamanı yok, paylaşmaktır hayat."
"Mutluluğu tatmanın tek yolu, onu paylaşmaktır."
Hafta sonu sokağa çıkma yasağı vardı. Pazartesi günü başlayacak olan üç saatlik sokağa çıkma özgürlüğünü beklerken kar yağdı Ankara’ya. Kar gelir de soğuğu gelmez mi? İki gün daha kapalı kaldım evde. Evin yakınındaki parka çıkıp yürüyüş yolunda birkaç tur atsam da soğuk tat vermedi.
Bugün çarşamba. Saat 10.00’a gelinceye kadar tüm hazırlıkları yaptım. Tıraşmış, temizlikmiş, kahvaltıymış hepsi tamam.
“Önce Hayrullah’ı arayayım, bakalım ne diyecek? Onun vereceği yanıta göre Necdet’i de ararım. Buluşmaya zamanı varsa biraz yürür, sonra onun ufacık dükkanında iki çift laf ederiz. İşi varsa, gelemeyecekse kendim birkaç tur atarım.” diye düşündüm.
Bir adam hoşgönüllü olur, içi dar olmazsa ne güzeldir onlarla arkadaş olmak.
“Dükkan” derken sanmayın ki bizim Hayrullah o dükkanda bir şeyler satıyor. Ankara- Batıkent’te, kapalı pazar yerinin arkasında küçücük dükkanlar var. Bu pandemi günlerinde evde kalmaktan sıkılan arkadaşım, o ancak içeride üç kişinin oturabileceği dükkanlardan birini ayda iki yüz elli liraya kiralamış. Ne mi yapıyor? Oturuyor iki üç arkadaşıyla, koyuyor çayı ocağa. Söyleşi çaydan, çay söyleşiden demli.
...
Arabanın camı buzlanmış. Bir süre uğraştan sonra erittim. Aldım elime telefonu:
-Alo!
-Alo şefim günaydın!
-Günaydın, günaydın efendim!
-Sanıyorum ağzın dolu, kahvaltı mı yapıyorsun?
-Evet, senden de hiçbir şey kaçmıyor.
-Program ne bugün Hayro?
-Şimdi kargoya, oradan markete gideceğim, bir saat sonra dükkandayım.
-Tamam, ben Necdet’i ararım, biraz yürürüz, sonra biz de senin dükkandayız.
Aradım Necdet’i. Evin yakınındaki marketten dönüyormuş. Anlattım durumu.
-Sen gelebilecek misin?
-Sorma, dün eşimle yakın markete gittik. Dönerken kaydı, düştü. Bir ayağı diz kapağına kadar alçılı. Zaten dizinden ameliyatlıydı, bir de bu oldu. Sanıyorum önemli bir kırık yok; ama doktor önlem olarak alçıya aldı.
-Sen gelme o zaman, çok geçmiş olsun.
...
Hayrullah’ın dükkanına yakın Ali Dinçer parkında iki tur attım. Bu arada telefonda havanın soğukluk derecesine baktım, eksi yedi. Tam dükkanın önüne geldiğimde Hayrullah da gelmişti.
Çay demlenirken biz de başladık söyleşmeye.
Söz Ankara’ya geldiğimiz yıl ev alışımızdan açıldı. Unutkanlığıyla ünlü Hayro o yıllarda yaşadığı bir olayı anlattı bana hem de ballandıra ballandıra. Aslında inanın onun sohbetleri hep bal tadında. Bir de siz konuşurken kulakları duysa!
Bakalım neymiş Hayro’nun öyküsü. Başladı anlatmaya:
“Batıkent’te evi aldım, içine biraz da masraf ettim. Ulus’taki fayansçıya üç yüz dolar para vereceğim. Henüz eşyayı Kırşehir’den getirmediğim için Ankara’daki kız kardeşimin evinde kalıyorum. Demetevler’deki postahaneden jetonla kızkardeşimi aradım. O zaman cep telefonum falan yok. Fayans parası ödemeye gideceğimi, akşama ancak geleceğimi haber verdim.
Dolmuşla Ulus’a yolculuk, oradan da Rüzgarlı Sokak’taki fayansçıya.
Borcumu ödeyecek olmanın keyfiyle elimi attım cebime benim cüzdan yok. Bir o cebe, bir diğer cebe. Bizim cüzdan uçmuş. Fayansçının telefonundan aradım kız kardeşimi:
-Alo!
-Alo Zeynep, cüzdanım yok, bak bakalım sağa sola, sizin evde mi kalmış?
-Tamam, biraz bekle.
Evin her tarafına bakmış kız kardeşin, cüzdan yok. Akşam onun evine varınca Kırşehir’e, eşime telefon ettim. Yok arkadaş, bizim cüzdan uçmuş. ’Ulan, ’ dedim kendi kendime, “bir gün de bir şeyleri unutma!’
Umudu kestik cüzdandan, aradan tam bir ay geçti. Bu arada evi taşıdım, artık Ankaralı olduk. Benim kafa hep sonradan ’dank’ eder. Bir gün aklıma geldi. Kendi kendime ’Yahu ben kızkardeşime Demetevler postahanesinin önündeki kabinlerden jetonla telefon ettim. Orada onun numarasına bakmak ve jeton çıkarmak için cüzdanı cebimden almıştım. O kabine mi bıraktım yoksa. Eh, aradan bir ay geçti; ama yine de gidip bir sorayım.’
Gittim, kapıda jeton satanlar, kart satanlar derken epeyce işportacı var. Sordum umutsuz umutsuz:
-Arkadaşlar, burada bir ay kadar önce bir cüzdan bulundu mu?
-Amca neredesin sen bunca zamandır?
-Ne oldu ki?
-Kadının biri kabinde bir cüzdan bulmuş, biz de onu ortaklaşa kararla jetoncu Yahya’ya verdik, içinde adınız, telefonunuz yazılıymış. Size daha haber vermedi mi?
-Hayır, beni kimse aramadı.Şimdi nerede bu Yahya?
-Yarım saat sonra gelir, evine pide götürdü.
İki buçuk saat bekledim, Yahya geldi sonunda. Anlattılar durumu.
-Vay amcam, sen neredesin bir aydır?
-Burada unutacağım aklıma hiç gelmedi.
-Bekle cüzdanı getireyim amca, cüzdan arabada.
Getirdi, baktım her şey yerli yerinde. Bir miktar ödül verdim Yahya’ya; ama peşinden şu soruyu da sordum:
-Teşekkür ederim Yahya; ama merak ettiğim şu: Cüzdanda adım, ev telefonum vardı, neden aramadın?
Yahya pişkin pişkin:
-Ben de tam bugün arayacaktım amca.
İşte böyle dedi, arkadaşları olayı bildiği için zamana bırakmıştı işi. Arayan olmazsa onlara ’Ben o cüzdanı sahibini aradım, verdim.’ diyecekti. Olsun, yine de sağ olsun Yahya"
"İşte böyle!" dedi Hayrullah. "Benim meşhur unutkanlığımı bilirsin, al sana günün içinden bir öykü, yaz bunu da."
Hayrullahname"ye bu öykü de eklendi.
"Bitsin şu salgın belası da güzel öyküler yaşayalım Hayrullah!" dedim.
....
Bu arada şunu da yazma gereği duydum. Ben yazdıklarımla yaşadıklarımı paylaşıyorum okuyanlara, ilgi gösterenlere. Bunlar kendi ürettiklerim. Ayrıca yedi yüzden fazla arkadaşımın kara kalem portrelerini çizdim. Okul arkadaşlarımızla buluşmalarımızdan katılabildiğim üçünün, Kırşehir, Antalya, Dikili buluşmalarının öykülerini yazdım. Aynı devre mezun olduğumuz yetmiş sekiz okul arkadaşımın portresini çizerek albüm yaptım.
Zaman zaman değerli insan Hasan Kartoğlu’nun kısa şiirlerini, Ruhan arkadaşımın resimlerini, sevgili öğrencim Aydeniz Yücesan’ın güzel yazılarını, arkadaşım Öner’in çalıp söylediği, bestelediği türküleri, öğrencim Nuran Taş’ın o güzel sesinden türküleri "paylaşılmaya değer" bulduğum için paylaşırım.
Yazdığım iki yüze yakın yazı, yedi yüze yakın kara kalem resim paylaşmanın bana verdiği mutluluğu gösterir. "Hep kendi yazdıklarını paylaşır." düşüncesinde olanlara bunları yazmak istedim. Kimse yazıp çizdiklerime ilgi göstermek zorunda değil. Ben özenle bir emek veriyorum, bu emeğime saygı duyanlara teşekkür ediyorum.
Yıllar öncesinden bir öğrencimin, arkadaşımın onun isteği veya kendi isteğimle resmini yaptığımda, onu yazıma konu ettiğimde, onun ileteceği bir teşekkür yeter bana. Ne yazarlık ne şairlik iddiam var, hele "kendini beğenmişlik" benden uzak dursun. Resimlerini çizip yazılarıma konu ettiğim halde satır arasında dokundurma yapıp artık ilgi göstermeyeceklerini sezdirenleri de hoşgörüyle karşılıyorum.
İşte bugünün paylaşımı da bu. Yaşananları paylaşmak nefes aldıkça ne güzel.
....................................
Numan Kurt
17 Şubat 2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.