Türk Şiirinde Şathiye
Şairlerin ve ozanların gönül ve zihinle Tanrı ile güreşe tutuştuğu, mollaların ve ekseri sünni camianın küfür saydığı şiirlerdir. Milli nazmımızın 7,8, 11 li ölçülerinde , 14 lü ölçünün 7+7 duraklarının musikisi yakalanıp bir kıtada 8 7li ölçü ile yazıldığında harika bir nakarat yakalanmaktadır.
İğneliyici, yaralıyıcı ve küçük düşürücü şekilde dile getirilir. Kaba softa ve ham yobazların dimağlarımızdan kaçırmaya çalıştıkları ve Tanrı ile insanları zapturapt altına almaya çalıştıkları için genelde çok fazla örneği yoktur. Herhangi bir akademisyenin de üzerinde özenle durduğu bir doktora, doçentlik ve profesörlük araştırmasına konu olmuş mudur bilememekle birlikte, olması gerektiğini belirtmek isterim.
İnternet araştırmasında karşımıza neler çıkacak bakalım.
Şathiye konusunda;
“Alevi-Bektaşi edebiyatında son derece yaygın bir yansıması olan şathiye türünü işleyen diger şairlerden Nesimi’yi, Hacı Bayram’ı, Azmi Dede’yi, Pir Sultan Abdal ’ı,Abdal Musa ’yı sayabiliriz. “
Yaşayan ozanlarımızdan OzanBindebir’in şathiye örneğine bakalım.
İnsanlar hakkında neler yazdılar,
Hiç haberin yok mu ey Yüce Tanrı?
Din adına ne mezarlar kazdılar,
Gücün mü yetmedi bu güce Tanrı?
Doğumun kaç, yok mu senin vefatın,
Hani vardı, nerde kaldı afatın?
Kullandılar doksan dokuz sıfatın;
Çokları kavuştu bak taca Tanrı.
Çıkarı peşinde ağalar, beyler
Her gün gösterişe zikrini eyler.
Hep senin ağzından fikrini söyler;
Gel haddini bildir şu pice Tanrı?
Şu dünyanın her yanında talan var,
Kandırmaya türlü türlü yalan var.
“Allah” deyip hakkımızı çalan var;
Sahip çık garibe ve ac’a Tanrı.
Kullanarak senin yüce adını,
Erkekten geriye atmış kadını.
Bozmuşlar dünyanın güzel tadını;
Duymadın mı bunu ey Koca Tanrı?
Görmezden gelirsin sende kör isen,
Kör değil de kula sadık yâr isen,
Çağırdığım yerde eğer var isen;
Gidemem Kudüs’e ve Hac’a Tanrı.
Layık mı insanlar kötü kadere,
Kitapların zalim yazmış ne çare.
Yüksel’im ağzımdan çıktı bir kere;
Alamam geriye bir hece Tanrı.
Şiir ve edebiyat sitelerinde çok gizli hazinelerimiz var olmasına var da, kalabalığın arasında kaynayıp gitmektedirler gibi bir izlenim edinmiş de olabilirim yıllar içinde. Günümüz ozanlarından Bindebir üstadımızın şathiyesi de en yakın zamanlı örneğimiz olarak internette karşımıza çıkmaktadır bulabildiğim. Tanrının mantıksız istekleri göz önüne serilmiş, Tanrı adına söz söyleyip halkı keriz yerine koyan hoca ve mollalar üslubunca gözler önüne serilmiştir.
“Kullanarak senin yüce adını,
Erkekten geriye atmış kadını.”
“Çağırdığım yerde eğer var isen;
Gidemem Kudüs’e ve Hac’a Tanrı.”
Hac konusundaki eleştirisini daha önceki çağlara ait şiirlerde de okuduğumu hatırlıyorum. Görüldüğü üzere hem inançsal hem sosyokültürel yergilerin insafsızlığı gözler önüne ve dimağlara serilmiştir..
“Ben dervişim diyene,
Bir ün edesim gelir
Seğirdüben sesine,
Varıp yetesim gelir
Sırat kıldan incedir,
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne,
Evler yapasım gelir
Altında gayya vardır,
İçi nar ile pürdür
Varuben ol gölgede,
Biraz yatasım gelir
Oda gölgedir deyu,
Ta’n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun,
Biraz yanasım gelir
Ben günahımca yanam,
Rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam,
Biraz uçasım gelir
Derviş yunus bu sözü,
Eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken
Bir molla kasım gelir”
Molla Kasım örneği ise hem edebiyatımızda hem ortaçağa ait tv dizilerinde bolca kullanılmaktadır, Mollaların günümüzde doçentlik kademesine denk geldiği düşünülebilir mi bilmiyorum. Dini kurumların içinde yetişen insanların Tarikat ve Cemaatlerde önde geldiklerini de gözlemleyebiliriz. Çağımızda ise son 100-200 yıllık döngüde toplumun önünde bir engel teşkil ettiklerini de söyleyebiliriz. Bu konunun tam ilgilisi kimdir, hangi kurumdur, belirtmek zordur yine de.
“Sırat kıldan incedir,
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne,
Evler yapasım gelir”
Sırat köprüsü söylencesi öncelikle Hint , Zerdüşt kaynaklarında dile getirilmekte, o bölge ve inançlardan İslamiyete geçmiş ve günümüzde de bolca şiirlerde kullanılmaktadır. Kıldan ince bir köprünün üzerine evler yapmak, kıtasının şiirde zıtlıkların ve zihinsel isyanın doruk noktasıdır.
Kültürümüzde genelde cehennemin üstündeki köprü olarak dile getirilen sırat örneği, insanların kendi çerçevelerinden oluşturdukları bir hayal köprüsü de olabilir. Kurbanlık insan ve hayvanların, kurban vereni sırattan göz açıp kapayıncaya kadar geçirdiği ise bir efsane olarak camilerde, tekkelerde bolca kullanılmaktadır.
“Oda gölgedir deyu,
Ta’n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun,
Biraz yanasım gelir”
Od: Ateş, har.
Hocaların ve din alimlerin bolca ezber dayatması ve insanları ibadetlerle kendilerine bağımlı kılmasına karşılık, halkın ozanları isyanlarını cehennemde yanmak istemekle dile getirmişlerdir. Belki de onlara bağlı olmaktansa ve varsa cehennem en iyi yer olabilir zulüm düzenine karşı. Kim bilir ki?? En çok örneklerini Bektaşi ozan ve şairlerin dile getirdiği malumunuz olmalıdır.
Azmi’nin “Yeri göğü ins ü cinni yarattın” şiirinde de Hallacı Mansur düşüncesi kendini belli etmektedir. Azmi’nin 16. yy’da, Hallacı Mansur’un da 9. Yy’da yaşadığı bilinmektedir.
Beni delil eyler kendin söylersin
İçerden Azmî’yi pazar eylersin
Yücelerden yüce seyran eylersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın. Azmi.
***
Bir başka siteden ilgimi çeken yerler olarak;
...... söylemek gerekirse, Hacı Bektaş-ı Velî’nin tıpkı Barak Baba gibi, yarı çıplak, saçı sakalı, kaşları kazınmış, ama uzun ve gür bıyıkları olan bir Haydarî Şeyhi olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Hiç şüphesiz bu portre, klasik Bektaşî ikonografisinde iyice yer etmiş bulunan -bize göre muhtemelen XVIII-XIX. yüzyılda oluşmuş- malum cübbeli, sakallı, bıyıklı, başı taclı Hacı Bektaş-ı Velî tipinden çok farklıdır. Bu yüzden, günümüz Alevî-Bektaşîler’inin, hayallerinde iyice yer etmiş bu resmin yerine, “yarı çıplak, saçı sakalı, kaşları kazınmış, ama uzun ve gür bıyıkları olan” bir Kalenderî Hacı Bektaş’ı koymaları, muhakkak ki kabulü çok zor bir değişimdir. Ama Alevî-Bektaşî kesiminin çok muteber tuttuğu, hatta yarı mukaddes bir nitelik atfettiği Velayetnâme’nin tasvir ettiği tarihî Hacı Bektaş-ı Velî budur.
**
Yine bir başka kaynaktan;
“Genellikle dinin zahiri hükümlerine aldırış etmeyen ya da bu hükümleri hafife alan hükümler barındırır …. Cüneyd-i Bagdadi’ye nispet olunan "Cübbemin altında Allah’tan başka kimse yoktur" sözü de oldukça yaygın şekilde bilinen şathiyelerdendir. … Kimi zaman teslimiyete varan bu şiirler kimi zaman da düpedüz isyana kadar gidebilmektedir”
Bahse konu söz bir şiirden midir bulamadım.
***
Yine bir başka kaynak;
"Hep aynı hikaye
Yine aynı Adem
Yine aynı Havva
Yine aynı armut
Kalanlara yasin
Gidenlere mevlüt" Bedri Rahmi Eyuboglu
"Kendi çamuruma kendi(mi) katsaydım
Kendimi kendim yaratsaydım ... " Bedri Rahmi Eyuboglu
***
Başka bir kaynaktan ;
“Toplumun şathiyyelere tepki göstermesinin temel sebebi, bilgi edinmedeki farklılıktan kaynaklanmaktadır. İlim, analitik, diskürsif yolla, yani duyu verileriyle elde edilir. Buna karşılık tasavvuf, “sezgi” denilen bilgi türünü de kabul eder. Bu tarz bilgi, farklı duyu verilerini uzun uzun tetkik ederek onlardan parça parça bilgiler çıkarmak yerine, eşyânın özünü vasıtasız ve derhal kavrama imkanı verir. ... Yaşadığı bu sıra dışı tecrübeyi, taşıdığı problemlere rağmen ortak bir dil kullanarak aktarmayı başaran sûfînin karşılaşacağı durum, aynı hali yaşamamış insanların kendisini anlamaması olacaktır. Bu noktada Nicholson, vahdet halinin sembolik tasvirlerini ve mahiyetini hiç kimsenin anlayamayacağını belirtir”
***
Devam edelim;
Eyvah ki, şeriat yoludur âmâların
Yolumuz, küfr ve münkirin yoludur … İmam-ı Rabbani
Küfr ü iman o güzel perinin zülf ü yüzüdür
Küfr ü iman, her ikisi de yolumuzda birdir... İmam-ı Rabbani
***
“Bayezid-i Bistâmî’nin “Sancağım, Muhammed’in sancağından daha yukarıdadır” sözü de…”
***
“İmam-ı Rabbânî’nin tasvip etmediği hadiselerden birisi de şudur: Gazneli Mahmut’un, Ebu’l-Hasan Harakânî’yi ziyaret isteğine, Harakânî pek sıcak bakmaz. Gazneli Mahmut “Allah’a, Rasûlüne ve sizden emir sahiplerine uyun” âyetini okuyunca Harakânî “ Allah’a itaatle o kadar meşgulüm ki, Rasûle itaat için boş zaman bulamıyorum. Nerede kaldı ki emir sahiplerine itaate zamanım olsun” der.”
**
Âşık değil nefsi daima tepmedikçe,
İşte bu dünya izzetinden geçmedikçe,
Mansûr benzeri “Vâ şevkâ” diye ölmedikçe,
Dergâhına lâyık değil, dostlarım ha… Ahmet Yesevi.
**
Başka kaynaktan;
Örneğin, onun bulunduğu yere gelip zamanın Cüneyd’i, Şiblî’si ve Bayezid’i olduğunu söyleyen kişiye el-Harakânî “Zamanın Mustafa’sı benim. Zamanın Huda’sı benim.”
**
Devam edelim;
“İnsanın mukaddesle kendini özdeşleştirmesinden ileri gelen, onu koruma ve saygı gösterilmesini sağlama isteği vardır. Tanrıya, peygambere ya da dinin öğütlediği değerlere alışılagelmiş üslup ve yaklaşımın dışında bir bakış açısı geliştirildiği zaman savunma güdüsü gelişmektedir. Hatta sonrasında da durum zaman zaman da eserin şairine daha saldırgan bir tutumla yaklaşılmasına kadar gidebilmektedir. Bu durumun en önemli örneği Hallac-ı Mansur’un karşılaştığı muameledir. Hallac-ı Mansur’un kendisiyle özdeşleşen “Enel Hakk” ifadesi duruma verilecek en açık örnektir. Bu ifade ile anlatılmak istenen yeryüzünde görülen her şeyin aslında Tanrının yaratma kudretiyle ortaya çıkan ve onun fani dünyaya bir yansıması, tecellisi olduğu anlatılmaktadır.”
“Çalışmalar, saldırganlık davranışının temeli olarak erkeklerde istedikleri eşi elde etme, dişilerde yavrularını koruma içgüdüleri gösterilmiştir (Buss, 1996: Buss ve Knrick 1998). İnsanlarda saldırganlık davranışını açığa çıkaran etkenlerse çok çeşitlidir: sosyal normlar, toplumun genel kabul ve yaklaşımları, biyolojik dürtüler vb. Bu açıdan, insandaki saldırgan yapıyı açıklamak için kullanılan doneler daha karmaşık ve komplekstir. Şathiye sanatçılarına yönelik olarak gelişen saldırgan davranışlar, saldırgan grubun dinî birtakım unsurlarla kendini özdeşleştirmesiyle açıklanabilir. Kutsal saydığı değerlerin ilk bakışta adeta tiye alındığı bir edebî eserle karşılaşması, onu şahsına yapılmış bir saldırı ya da tehditmişçesine yorumlamaya ve tepki göstermesi davranışına iter.”
***
Devam edelim;
“Mizah eski dönemlerde kusurlu olarak görülmüş, felsefî açıdansa bir sorun olarak değerlendirilmiştir. Bu yaklaşım zamanla boyut değiştirip daha olumlu bir görünüm kazanmıştır. Gülme, sevinç ve mutluluk gibi duyguların ifadesinde ortaya çıkan keyif veren bir duygudur.”
“Bakhtin, bu hoşnutsuz, gülmeyi dışlamış tavrın Ortaçağ kültürünü karakteristik bir özelliği olduğunu ifade eder (2014, 90). Bakhtin Ortaçağ’da, gülmeyi dışlayan ve ayıplayan tabloyu şu sözlerle ifade eder; “Gülme dinsel kültten, feodal törenler ve devlet törenlerinden adabımuaşeretten ve tüm yüksek spekülasyon türlerinden dışlanmıştı. Hoşgörüsüz tek yanlı bir ciddiyet havası, resmî Ortaçağ kültürünün tipik özelliğiydi. Ortaçağ ideolojisinin içerdikleri –çilecilik, kasvetli kedercilik, günah, ceza, ıstırap, baskıcılığı ve sindiriciliğiyle feodal rejimin karakteri- bu öğelerin tümü, buz gibi taşlaşmış bu ciddiyet havasını belirlemiştir. Doğruyu, iyiyi temel ve anlamlı olan her şeyi ifade etmeye uygun yegane havanın bu olduğu sanılıyordu. Bu ciddiyetin ögeleriyle korku, korkuyla karışık dinsel saygı ve alçakgönüllülüktü.” (2014: 90)”
***
Şathiye örneğiyle devam edelim ;
Ve bu şiir benim Yunus’tan ilk defa okuduğum bir şiirdir, bendeki Yunus algısını ters düz etti ki yaşadığı dönemin acısını, zorbalığı ve barbarlığını düşündükçe hak vermemem elde değildir..
Denize ip gerseler
Üstüne ceviz serseler
O ipi devşürseler
Ne hoş olur cumburdısı
Temürden ev yapsalar
Üstüne de çan assalar
Sonra evleri yıksalar
Ne hoş olur şangırtısı
Şişeden bina kursalar
Bir hayli vakit dursalar
Sonra sopaylan vursalar
Ne hoş olur şangırtısı
Yakındır dünyanın sonu kopacak kıyametdür.
Yerden göğe küp yığsalar
Tepesine dek çıksalar
Sonra bir tekme ursalar
Ne hoş olur gümbürtüsü Yunus Emre
***
3. ve 4. kıta arasındaki (Yakındır dünyanın sonu kopacak kıyametdür. )
Mısrası öyle olmamalı aslında. ???
Yani şekil unsurları arasında kıtaların arasına sanki bir açıklama gibi olmuş ki, ben kaynaktan bulduğum gibi aldım, orjinali midir emin değilim.
***
En sert şathiyelerden biri olarak karşıma çıkan ise;
“Bir zaman anama erlik eyledim
Bir zaman hıfzetti pederim benim
Bir zaman babama avretlik ettim
Bir zaman taşıdı Maderim benim.
Mevlam izin verdi doğdum anadan
Arif olan fehm eyleyor manadan
Vücudumuz gelip geçti fenadan
Aşkdan başka yoktur didarım benim
Piyadeyim şimdi yoktur kardeşim
Sırrım verip sır alacak sırdaşım
Her nereye gitsem, size yoldaşım
Yanımdan ayrılmaz kaderim benim .
Kimisi işrette, kimi mihnette,
Kimi ruşendedir, kimi zulmette,
“HASAN DEDEM” kusurum yok gayrette
Bu kadarca imiş kaderim benim..
"Şathiyenin Mizah Kuramlarından Uyumsuzluk Bağlamında Değerlendirilmesi
Hasan Dede’nin şathiyyesi içeriğinde zıtlık, uyumsuzluk, beklenmediklik, tabiat kurallarına aykırılık durumları görülmektedir. Bu durumlar okuyucuyu şaşırtır ve gülme tepkisi doğmasına neden olur. Bu gülme tepkisi, eserin mizah kuramlarından uyumsuzluk bağlamında değerlendirilmesine imkân tanır. "
“Bir zaman anama erlik eyledim” dizesinde bir annenin eş olarak çocuğunun babasıyla olması beklenirken çocuğuyla olması anlamı bulunmaktadır. Bu durum taşıdığı uyumsuzluk ve beklenmediklik unsurlarıyla okuyucunun zihninde bir sarsıntı yaratır.
“Bir zaman babama avratlık etdim” dizesinde bir babanın eş olarak çocuğunun annesiyle olması beklenirken çocuğuyla olması durumu görülmektedir. Bu durum taşıdığı aykırılık ve uyumsuzluk unsurlarıyla okuyucunun zihninde bir sarsıntı yaratır.
“Vücudumuz gelip geçdi fenadan” dizesinde ölümden sonra bilincin kapanması beklenirken ölümün farkında olunması anlamı mevcuttur. Bu durum tabiat kurallarına aykırıdır. Okuyucu, bu dize karşısında zihnindeki kalıplaşmış yargılar yıkılır ve bu durum gülme tepkisi doğurur.
“Her nereye gitsem, size yoldaşım” ifadesi farklı yollarda olmalarına rağmen kişilerin yol arkadaşı sayılması anlamı taşımaktadır. Bu durum taşıdığı uyumsuzluk ve beklenmediklik unsurlarıyla okuyucunun zihninde bir sarsıntı yaratır.
“Kimisi işretde, kimi mihnetde” ifadesinde işret ve mihnet kavramlarının tezat anlamlar içermesine rağmen bir arada anılması görülmektedir. Bu durum tezatların bir araya gelmesinden oluşan bir şaşkınlık yaratır.
“Kimi ruşendedir kimi zulmetde” ifadesinde ışıklı ve karanlık kavramları zıtlık teşkil etmelerine rağmen bir arada anılması anlamı görülür. Bu durum karşıt anlamlı kavramların bir arada kullanılmasından doğan bir sarsıntı yaratır.
Açıklanan zıtlık, uyumsuzluk, beklenmediklik, tabiat kurallarına aykırılık durumları okuyucunun zihninde beklentilerin karşılanmaması sonucunu doğurur ve bu durum 109 karşısında gülme tepkisi doğar. Oluşan gülme tepkisi mizah kuramlarından uyumsuzlukla açıklanabilir. Bu açıklamanın ardından Hasan Dede’nin şathiyesinin mizah kuramlarından uyumsuzluk bağlamında değerlendirilebilirliği açıkça ifade edilebilir.”
**
Devam edelim ;
“Behlül Dânâ Hakkında;
Behlül Dâna hakkında bilgimiz bulunmamaktadır. Behlül Dânâ ismindeki bildiğimiz kişilerin aşağıda verilen şathiyenin sahibi olduğu konusunda da kesin bilgilere sahip değiliz. Behlül Dânâ ile ilgili İslam Âlimleri Ansiklopedisinde gerçek isminin Ebû Vüheyb bin Ömer Sayrafî olduğu, doğum tarihinin kesin olarak bilinmediği ve Kûfeli olduğu halde Bağdât’ta yaşamış bir Allah dostu veli olduğu ve 805 yılında da vefât ettiği bilgileri yer almaktadır. Aynı zamanda Sadettin Nüzhet Ergun’un da Bektaşî Şairleri kitabında da Semerkantlı Behlül isminde bir zâttan bahsedildiği bilinmektedir. Bu eserin de ona ait olup olmadığı bilinmemektedir (1930: 32). Bazı kaynaklarda Behlül Dâna’ya atfedilen şiirin dil özelliklerinden yola çıkarak 16. yüzyılın sonu 17. yüzyılın başı aralığında yaşadığı tahmin edilmektedir (Özmen, 1998: 21).
Âdemi balçıktan yoğurdun yaptın
Yapıp da neylersin bundan sana ne
Halk ettin insanı saldın cihana
Salıp da neylersin bundan sana ne
Bakkal mısın teraziyi neylersin
İşin gücün yoktur gönül eğlersin
Kulun günahını tartıp neylersin
Geçiver suçundan bundan sana ne
Katran kazanını döküver gitsin
Mümin olan kullar didara yetsin
Emreyle yılana tamuyu yutsun
Söndür şu ateşi bundan sana ne
Sefil düştüm bu âlemde naçarım
Kıldan köprü yaratmışsın geçerim
Şol köprüden geçemezsem uçarım
Geçir kullarını bundan sana ne
Kaygusuz Abdal der cennet yarattın
Cehenneme nice kulları attın
Nicesin ateş-i aşk ile yaktın
Yakıp da neylersin bundan sana ne
??? Behlül Dana mı, Kaygusuz Abdal mı , bu şathiyenin giriş bölümünde bir açıklama olsa da ? Buradan Behlül Dana’ mı Kaygusuz Abdal mı tereddütü olduğu ortaya çıkıyor ki bu şathiye genelde Kaygusuz Abdal’ın olarak bilinir ki ben öyle bilirim, yine de öyle bileceğim??
**
Yakın dönem şair ve ozanlarımızdan Aşık Veysel’ in şathiyesi olarak;
Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin
Kâinatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar attın
Cömertliğin nerde senin
Evli misin ergen misin
Eşin yoktur bir sen misin
Çarkısema nur sen misin
Bu balkıyan nur da senin
Kilisede despot keşiş
İsa Allah’ın oğlu demiş
Meryem Ana neyin imiş
Bu işin var bir de senin
Kimden korktun da gizlendin
Çok arandın çok izlendin
Göster yüzün çok nazlandın
Yüzün mahrem ferde senin
Binbir ismin bir cismin var
Oğlun kızın ne hısmın var
Her bir irenkte resmin var
Nerde baksam orda senin
Türlü türlü dillerin var
Ne acaip hallerin var
Ne karanlık yolların var
Sırat köprün nerde senin
Âdemi sürdün bakmadın
Cennette de bırakmadın
Şeytanı niçin yakmadın
Cehennemin var da senin
Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acaip sır da senin Aşık Veysel
**
Küçük Şathiye
“Şerlilerin def i içün
Hayırların feth ü içün”
Sırıtana lanet edip
Karaladım bir kaç mısra
Dedim gayrı kısa olsun
Gönle bela zihne bela
Hukuk bilmez din âlimi
Cehennem der iman sorar
Öldürmekle cennet arar
Benim gönlüm Tanrı yutar
Şeytan demek şeytanlıktır
Gel Tanrıyla geç adabı
Şathiyede o piç derler
Şiir dersen gel dostum gel
Hakka yapmaz insan kulluk
Garip isen yapam kulluk
Gönlümdeki koca şıllık
Kibir dersen gel dostum gel
Dinim yoktur kitabım yok
Hırsız çıktı koca Tanrı
Ko Varsın yak cehennemi
O bir dersen gel dostum gel
Tanrı garip Allah garip
Sıçsam farzdır siysem vacip
Temizlikse insanlıktır
İnsaniyi tekzip eden
Beygir dersen gel dostum gel
Bu da haddimce benden olsun ki, üstadların yamacına sığışıvereyim..
Bu internet araştırmasında eksik bilgileri tamamlamak isteyen, burada olmayan şathiyeler konusunda ekleme yapacak değerli insanlara ihtiyacımız da meydana çıkmıştır, umarım bilgilerini kıskanıp paylaşmamak konusunda geri durmazlar, hem günümüzden hem de eski dönemlerden şathiye paylaşımları ile katkılarını sunarlar..
Saygılarımla
En sevdiğinize ve birbirinize emanet..
Not: Telefon ekranından yapabildiğim sayfa ve yazı düzenlemelerinde eksik varsa kusurumuz affola... Sonuçta iPhone 5 ekranı, çiftçilerimiz bizden zengin yani !!!
Kaynaklar :
kizilbasalevilik.wordpress.com/2015/11/17/kalenderilik-ve-bektasilik/
www.turkedebiyati.org/sathiye.html
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/73528
Türk Edebiyattnda Sathiye Gelenegi ve Bedri Rahmi Eyuboglu’nun Sathiyeleri -Mehmet Çelik
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/85916
İMAM-I RABBÂNÎ’NİN ŞATHİYYE ANLAYIŞI ÖRNEĞİ -Ahmet Cahid Haksever
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/316319
Övgü ve Yergi Bağlamında Sûfîlerin Nazarında Hallâc-ı Mansûr – Betül Gürer
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/180007
EBU’L-HASAN EL-HARAKÂNÎ’NİN TASAVVUF ANLAYIŞINDA FENÂ KAVRAMI- Ayhan HIRA
www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/7930/10269871.pdf?sequence=1&isAllowed=y Yüksek Lisans Tezi.. Fatma AKIN ÇELEBİ
www.edebiyatdefteri.com/siir/1351278/kucuk-sathiye.html
YORUMLAR
Muhteşem klişe kırıcıdır kendileri :))
Düz anlatımdan ziyade karmaşıklığın içinden özü söylemek-söyleyebilmek ustalığı ve dahi cesareti Şathiyeler sahnede .
İşin ilginç yanı zahitler değil rind olanların hatta rintlikte zirve isimlerin yazdığı ya da söylediği derin cümleler.
Hep hayret büyük merakla okurum inancımı asla sarsmaz bilakis ruhum anlar o da bana söylemez ...
Matematikteki gibi 3 bilinmeyenli denklem , anlayana aşk olsun.
Emeğinize sağlık ,aman yobazla görmesin taşlarlar sizi :))
Çıktım erik dalına anda yedim üzümü :)) de ve Kaçççç :))
http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/7930/10269871.pdf?sequence=1&isAllowed=y bu tez çalışmasını çok beğendim.
Saygılarımla.
Yinsani
Nereye kaçalım hocam tüm dünya aynı;) kıvrılıp karanlığa gözleri kapamalı kulakları tıkamalı mıdır nedir bu çağ..
Sizde daha kapsamlı örnekler vardır hocam , dergipark likleri nedir bilmiyorum internet tez ödev depolama alanı mı genelde orada çok çıktı bilgiler, araştırmalar...diğer ilgimi çeken konularda da oradan çok bağşantı çıkıyor karşıma
En kapsamlı araştırmada belirttiğiniz tez çalışmasında yapılmış lakin orada olmalıydı, dâna ile kaygusuzun karıştırılması yine de..
Başka şathiyeler bulur ve paylaşırsanız iyi olur aslında hocam ...
Teşekkür ederim
Eksik olmayın efendim.
Nesildaşım aslında bize yakın bir tarz olmuş;)) ben bir tek hece durumuna takılırdım kesin;)) bilirsin ben yazınca bırakın nokta olmasın öyle yazayım gitsin gibi mısralar yazıyorum...durmak zor geliyor bana;))
Bu arada böyle yazılar güzel oluyor yeni bilgiler öğrenmek amacıyla...
E nedir kalemine sağlık...
Eksik olma aksi arada oluyoruz ben bile:))
Sağlıcakla her daim.
Yinsani
aksilik mi dediniz nesildaşım;) z kuşağı gelmeden eksik ve çok eksi kalacağız bu gidişe... ben yoruldum hayat,,, moduna bağladım iyice;)
Erlik Aldacı
Geçicilik yüklü her ikisi de ve anlamsızlık.
Yaşam bu kadar basit olmamalı. Bak burada bir sevgiden söz ediliyor ses olmasa da.
black_sky
Ama dediğiniz doğru da ınsanin bunu anlaması nedense çokça vaktini alıyor.
En tehlikeli olansa acıya aşık olma durumu sanırım.
Erlik Aldacı
black_sky
Uyku öncesi ruhuma iyi geliyor dost cümleler.
Eksik olmayın dilerim.
Saygı ve hürmetle her daim.
Heeeyy...
Sen !
Sana diyorum efendi...
Sen şu dünyalıklara çok daldın sanki :) şu para piyasalarını biraz kenara koysan Türk şiiri üzerine doktora yapsan vatana millete bize ve kendine daha hayırlı bir iş olmaz mı kınıyorum seni ama mahçubiyetle :)
Yinsani
Kaldırmak mümkün değil
Devleti kutsal bildim
Kul yaktı cehennemi
Dünyalık dediğine
Tapıyorum bilesin
Nefes almak dursun da
Yoğun bakım diyesin
Keşke dediğin imkanım olsa; var ya, 3 ayda Osmanlıcamı tam eder, ne hazineler kazmaya çalışırım, tabii kazma kırılmazsa şeyhim, kayalar sert çünkü...
Kalbi muhabbetle nesildaşım;)
Eksik olma, aksilik bende kalsın sen aksi olma.. başkaca da çok çok isteğim bitmez;)
Sahir Neva
Ne lazım onun haricinde ? Dilersen Osmanlıca dahil kitap, kaynak ne istersen ben sana İstanbul'dan gönderebilirim seve seve...
Bir de bahane üretirsen aksi olabilirim :) ama daha kötüsü ne biliyor musun hem çok aksi olurum hem de hiç eksik olmam var gerisini sen düşünün :P
Erlik Aldacı
En yürekten sevgimle.
Yinsani
Sahir Neva
illa ki yazı piyasası olsun dilerim :) iyi geceler, sevgiler
black_sky
Yoğun kar yağışı ve zorlu şartlar...varlığınıza dikkat edin lütfen..
Saygı ve sevgilerimle.
Yinsani
Lakin bırakmıyor peşimi üstadım.. okunur okunmaz Tanrı karar versin ne yapalım;)
Eksik olmayın
Teşekkür ederim efendim..